Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Barbarları Beklerken / J.M.Coetzee

İlk kez okuduğum yazarların listesinin uzadığı bir sene oluyor 2019. Barbarları Beklerken eseri ile tanıştığım J.M.Coetzee, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 1940 yılında doğmuş. 2003 senesinin Nobel Edebiyat Ödülü, Coetzee'ye verilmiş. Barbarları Beklerken, 1980 yılında yayınlanmış. 200 sayfalık eserin Türkçe çevirisini Dost Körpe yapmış, Can Yayınları basmış. İlk baskısı 2006 yılında yapılmış. Benim okuduğum ikinci baskı ise 2010 yılının Nisan ayında yapılmış. Üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak da adlandırılan Birleşik Krallık'ın Güney Afrika politikasına göndermeler yaptığı yazılı, kitabın arka kapağında. Romanda ne bölgenin adı geçiyor ne imparatorluğun, ne de düşman olarak görülen topluluğun. Bir sınır yerleşkesinde, sınırın öte yanında yaşayan göçebe topluluğu ile sınırın içinde kalan imparatorluk toprakları sakinlerinin "huzur ve sükûnet" içinde akan hayatı ile başlıyor eser. Sınır yerleşkesinin yargıcı, romanın kahramanı ve tek anlatıcısı. Tüm yaş

Sayısal karasal televizyon yayıncılığı

@Truva müzesi / Çanakkale - 2019 Belki mevsimden belki konunun kimsenin ilgisini çekmemesinden, pre-yazı projesinin ilki, tam bir başarısızlık ile sonuçlandı. 12 Temmuz'da duyurduğum konuya dair hiç soru gelmedi :) Elbette bu sorusuzluk, yazmama engel değil :) Bu uzun ve muhtemelen gereksiz başlangıcın ardından buyurun  işte: Digital Terrestrial Television (DTT)  Nedir bu DTT? Televizyon yayınlarının dağıtımı için kullanılan yöntemlerden birisi. Yaşı yaşıma yakın olanların hatırlayacağı kılçık antenler ile kâh karlı kâh gölgeli izlediğimiz televizyon yayınının sayısallaştırılmış hâli.  Nereden icabetti sayısallaştırma? Kamusal kıt kaynak olan frekansları daha verimli kullanabilmek, nedenlerin birisi. Diğer neden ise sayısallaşma ile arttırılan kalite.  Frekans ne işime yarar? Eskiden analog televizyonların yayını için ayrılmış bandın boşaltılması ile ortaya çıkan frekans, şimdilerde 4G (LTE) için kullanılıyor. Bu bandın ihalesinden elde edilen gelir de tüm kamunun

Kilo verme projesi takibi - 6

zeytinyağlı erik dolması Altı ay boyunca bir projeyi sürdürmek bile tek başına başarı sayılır aslında. Her ne kadar ilk koyduğum hedeflerin epeyce uzağında olsam da, projeye devam ediyorum. Az ve yavaş gidiyor fazlalıklar belki ancak gitmeye devam ediyor :) Haziran yazısında 71,9'un ardından 70,0 hedefinin nasıl çuvalladığından bahsetmiş ve 74'e yaklaştığımı yazmıştım. Bu ay, bir anlamda Haziran başına dönüş ayı oldu. Evden uzakta geçen günlere karşın, bir kez daha 72 sınırına geldim.  Kritik bir dönemeç galiba 72. Sanki o dönemeci geçersem, çok kısa bir sürede, projenin ilk hedefi olan 67,5'u göreceğim. Bakalım, 16 saatlik açlık uygulamasını, çok katı olmasa bile, takip ediyorum. Öğlen yemeğini, günü son öğünü yapmaya çalışıyorum. Akşam, salata - yoğurt ikilisi yeterli oluyor. Yazının fotografı, geçenlerde yaptığım ve yiyen herkesin çok sevdiği, zeytinyağlı anjelik eriği dolması. Erik dolması mı olur diyenlerdenseniz, deneyin derim... Pişman olmayacaksınız. Ta

blog yazılarında yeni model: pre - yazı 1 : Sayısal karasal televizyon yayıncılığı

temmuz 2019 @ankara Blog yazmayı daha eğlenceli ve yazıları daha hedefe yönelik yapabilmek adına bir model denemeye karar verdim. Modelin adı, pre-yazı . Yani asıl yazıdan belli bir süre önce, ne kadar önce olacağına henüz tam olarak karar veremedim ama ilk denemede bu süre 15 gün olacak, yazının konusunu blogda duyuracağım ve bu duyuru yazısının, bir yerde pre-yazının, altına bu konuda merak ettiklerinizi - sormak istediklerinizi yazmanızı rica edeceğim. 15 gün sonrasında, sizin sorularınızın yanıtlarını da içeren, asıl yazıyı yayınlayacağım.  İlk konu, blogda en fazla bahsettiğim:  "Sayısal karasal televizyon yayıncılığı."   Yüzden fazla yazı da yazsam, teknoloji geliştiği, hayat değiştiği için, hâlâ yazacak şeyler bulabiliyorum :) O zaman, 15 günlük süremiz başlasın... Bir terslik olmazsa, 27 Temmuz, bilemediniz Ağustos başı, Sayısal Karasal Televizyon Yayıncılığı başlıklı yazım, sizlerin bu yazı altına göndereceğiniz soruların da yanıtları ile, karşınızda

DuoLingo

Pamukkale müzesi Keşfetmekte geç kaldığım bir uygulama DuoLingo . Lisân öğrenmek isteyenlere ısrarla önereceğim bu uygulamayı ister cep telefonlarınıza (Android ve iOS sürümleri var) indirin, isterseniz internet sayfasından kullanın. Sadece Türkçe biliyorsanız, İngilizce - Rusça ve Almanca dillerini öğrenebileceğiniz dersler var. Fransızca seçeneği de yakında eklenecek gibi görünüyor. Eğer İngilizce bilgisine sahipseniz, dünya üzerinde çokça konuşulan neredeyse tüm dilleri öğrenebilirsiniz. Arapça'dan Çince'ye Macarca'dan Yunanca'ya toplam 33 farklı dil kursu önünüzde hazır. Derslerin temel mantığı dilin sistematiğini öğretmek ve kelime bilgisini geliştirmeye dayanıyor. Bunu yapmak için ise çeviriyi kullanıyor. Hâli hazırda Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca ve Arapça kurslarına kayıtlıyım. Tahmin edebileceğiniz gibi, rahatsız etmeyen bir sıklıkla çıkan reklâmları izlediğiniz sürece, uygulama ücretsiz. Ücretli sürümünü seçtiğinizde gelen ek özellikler, ü

pre IBC 2019 - 3

pre IBC 2019 yazılarımın sonuncusunda IBC'nin web sayfasından ve aklımda kalan bir kaç ipucundan bahsedeceğim: Eskiden web sayfalarının olmazsa olmazı FAQ bölümüydü. Türkçe karşılığı ile Sıkça Sorulan Sorular bölümü, hemen hemen her sayfada vardı. IBC'nin FAQ sayfasını mutlaka okumanızı öneririm Gene web sayfasının " plan your trip " bölümü de oldukça faydalı bilgiler içeriyor. Otel rezervasyonundan, Amsterdam RAI ile ilgili ayrıntılara (IBC'nin düzenlendiği fuar alanı - İstanbul'da Tüyap gibi düşünebilirsiniz) ilginizi çekecek çok kıymetli ipuçları içeriyor. IBC'de sergilenen ürünlere ait bilgileri internette bulmanız mümkün. Hatta konferansta yapılan sunumların benzerlerini youtube'da izleyebilirsiniz. Peki herşeye erişimin kolaylaştığı günümüzde fuar ve konferanslara katılmak neden gereklidir sorusu sizin de kafanıza takılıyor olabilir. Benim yanıtım insanlarla yüzyüze gelmek ve konuşmak. Eğer böylesi bir iletişim içinde olmuyorsanız, fuar

Geçmiş ayın değerlendirmesi: Haziran

Aylar su gibi geçiyor. Yılın ilk yarısı, pek de hissettirmeden geçti bile. Aslında belki bir ilk yarı değerlendirmesi de yayınlamak gerek. O işi, başka bir zamana bırakarak beni ziyadesiyle mutlu eden bir gelişmeyi bildirerek başlayayım bu yazıya... Uzun, epey uzun bir süredir istediğim ve erteleyip durduğum eski yazı öğrenme projeme başladım. Nasıl başladım ve ne noktadayım sorularınızı bir süre sormaya devam etmenizi rica ediyorum.  Kitap projesi, ilk günkü heyecan ve kararlılık ile sürüyor. Yeni kitap almıyorum, mevcutları okuduğum da pek söylenemez 😌 Sağolsun arkadaşlarım öyle güzel önerilerde bulunuyor ki, hiç bilmediğim yazarları keşfin mutluluğu içindeyim uzun süredir. Aslında mutluluk, yeni yazar keşfi kadar, belki bundan da önemlisi, böyle kitap sohbeti yapabileceğim arkadaşlara sahip olmanın mutluluğu... Google Fit ile spora devam. Günlük adım sayısı 10.000'in altına pek inmiyor. Geçenlerde 15km günlük yürüyüş ile kendimi bile şaşırttım. Epey kapsamlı bir tekn

pre IBC 2019 - 2

Bu sene katılıp katılamayacağım henüz belli olmasa da, IBC 2019'u incelemeye devam ediyorum. İlk yazıda fuardan ziyâde konferans bölümü ile ilgili bilgiler paylaştım. Bu yazıda ise fuarı anlatmaya çalışacağım. Öncelikle belirteyim ki, fuardan faydalanmak istiyorsanız, fuar öncesi hazırlıklarınızı iyi yapın. İşte önerilerim: Fuar 13 - 17 Eylül arasında ve her gün ziyarete açık olsa bile, "görüşmelerinizi" 14-15-16 Eylül tarihlerinde yapmaya çalışın. İlk ve son günler, şirket çalışanları için zor günlerdir. Görüşmelerinizi kelimesini farklı renk ve fontta yaptım ki dikkat çeksin. 2015 senesinde ilk IBC deneyimimde, hiç bir görüşme ayarlamadan katılmıştım fuar/konferansa. Boynumda PRESS yazan kimliğim ile uğradığım tüm standlarda epeyce bilgi ile donatılsam bile, 2018 yılındaki IBC öncesi hazırlıklarımın sonucu çok daha tatmin ediciydi. İlgilendiğiniz konuda çalışmalar yapan şirketlerle iletişime geçerek IBC için randevular oluşturun. Bu randevularınıza sadık kalm

pre IBC 2019 - 1

Pamukkale müzesinden Dizi yazı olacağını düşünerek başlıyorum yazmaya. Yayıncılık sektöründe, özellikle yayın teknolojileri alanında çalışanlar için Avrupa'nın en büyük buluşmasına iki ay kadar zaman kaldı. Amsterdam otelleri, booking.com'a bakılırsa, %70'in üzerinde doluluk oranına ulaşmış bugünden. Geçen sene konakladığım otelde hiç yer kalmamış meselâ. Bu yıl IBC'de neler konuşulacak, konferansta öne çıkan konular, sektörün gittiği yön... Elimden geldiğince, bildiklerimi - öngörülerimi paylaşacağım. Bu  uzun ve muhtemelen gereksiz paragrafın ardından 2019 IBC'yi incelemeye başlayalım: En önemli değişiklik IBC fuar ve konferans tarihlerinin aynı hale gelmesi. Geçtiğimiz senelerde konferans, fuarın açılışının bir gün öncesinde başlayıp, fuarın kapanışından bir gün önce bitiyordu. 2019'da hem konferans hem de fuar 13 Eylül Cuma günü başlayıp 17 Eylül Salı günü bitecek. Konferansa katılmak isteyenlerin ciddi sayılabilecek bir ücreti ödemesi gerekiyor.

bir kez daha IBC

Notre Dame / Paris 2015 senesinde, meslekte 20. senemi kutlarken, kendime verdiğim bir armağandı IBC fuar - konferansına katılmak. TVTechTR adlı İngilizce blogumu temsilen, basın akreditasyonu ile, yayıncılık dünyasının Avrupa'daki en önemli buluşmasında ben de yerimi almıştım. Aradan 3 sene geçtikten sonra, 2018 yılında, bu kez yayıncılık dünyasındaki 20. senemi kutlarken, bir kez daha kendime IBC armağanı verdim. Ağustos 2018'de yaşadığımız kur şoku ile, hesaplarım şaşsa da 2018 Eylül başında Amsterdam'daydım.  IBC 2019 için, geçtiğimiz günlerde yaptığım basın akreditasyonu başvurum sonuçlandı: TVTechTR.blogspot.com adresli blog sayfasının kurucusu sıfatıyla, bir kez daha IBC Basın Akreditasyonu sahibiyim.  IBC 2019 konferansının programına göz atmak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz. Önümüzdeki günlerde IBC 2019 konferans programının ayrıntılı incelemelerini hem burada hem de TVTechTR'da yapmaya çalışacağım. Ayrıca fuar katılımcısı Türk şirketlerin yöneti

blog yazmak üzerine

Aslında bu yazının konusu ile başlığı tam örtüşmüyor. Yazıyı yazmamın sebebi ise konu ve başlıktan bağımsız. Gene de en uygunun "blog yazmak üzerin" olduğunu düşünerek seçtim bu başlığı. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardan buyurun yazıya: 2004 yılının Kasım ayından bu yana yazıyorum ve 1500'ü geçti, yayınladığım yazıların sayısı. Her birisine 10 dakika zaman harcamış olsam 15000 dakika geçirmişim, blog yazarak. 250 saatten fazla, ki bu da 10 günden uzun bir süre demek. Hiçbir maddi getirisi olmayan bir iş olduğunu düşününce, bir çokları için mantıksız bir uğraş. Peki son 15 senemin 10 gününü neden blog yazmak için "harcadım"? İşte, yazının başlıktan bağımsızlaşması da bu soru ile birlikte başlıyor. İnsan bir işi neden yapar? Mühendislik eğitimi almaktan kaynaklı belki, bilemiyorum, yaptığım işlerde ölçülebilir hedefler koyuyorum. Ölçülebilir hedefler, süreler ve değerlendirmeler ile ilerliyor "projelerim". Eğer, makûl sürede, hedefi

Kilo verme projesi takibi - 5

Ev dışında olmamak gerek, kilo verme projesi süresince. Hele, 70.0 gibi iddialı bir hedef koyduysanız... Yazının girişinden, gelişme ve sonucu tahmin edebilirsiniz muhtemelen... 71,9 ile başladığım ay, şehir dışındaki dolaşmalar - gezmeler - yemeler - içmeler sonucunda... son tartı, ne yazık ki, .... 73,8 kg. Ancak, vazgeçmek yok. Hedef aynı, 70.0 bakalım, bir ay sonra ne olacak???

Kadınlar Kitabı / Nedim Gürsel

Bu günlerin yazarı Nedim Gürsel oldu benim için. Arada Saramago'nun Kabil'ini saymazsak  Kadınlar Kitabı, Gürsel'den üst üste okuduğum üçüncü eser. İlk baskısı, elimdeki kitaptaki bilgilere göre, 1983 yılında Cem yayınlarınca yapılmı. Benim okuduğum, Can yayınlarınca, 1994 yılında yapılan, dördüncü baskısıydı. Toplam 182 sayfalık öykü kitapta, birisi sonradan ayrı bir kitap olarak yayınlanan İlk Kadın ile birlikte 5 öykü yer alıyor. İspanyolca baskısında yer alan önsöz, Can yayınlarının bu baskısının da başına konulmuş. Eserin sonunda ise, müstehcenlik iddiasına  yönelik, Nedim Gürsel'in yaptığı savunma var. Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı eserindeki öyküler okuyanı sarsıyor. Eserin dili ve tensel ilişkiye dair ayrıntılar kimilerini rahatsız edebilir. Ancak özellikle İlk Kadın ve Dağlarda Bir Yüz adlı öykülerdeki alt metinlerin tensel ilişkiden çok daha derin anlamlar içerdiğini düşünüyorum. İlk Kadın, ayrı bir kitap olarak da yayınlanmış ve ben de ayrı bir blog

İlk Kadın / Nedim Gürsel

Kimi dönemler kimi yazarların kitaplarını okumakla geçiriyorum. Bugünlerin yazarı, Nedim Gürsel . Bu ay içerisinde Öğleden Sonra Aşk adlı kitabını okumuş ve bloga eklemiştim . Bu kez, ilk eserlerinden birisini, İlk Kadın'ı okudum.  İlk Kadın'ın Doğan Kitap tarafından Ekim 2004 tarihli dördüncü baskısını okudum. 104 sayfalık eser, yayıncı tarafından roman olarak tanımlanmış. Romandan ziyade novella dense daha doğru olur gibi geldi bana. Bu yazıyı hazırlarken okumaya başladığım Nedim Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı öykü kitabında beni bir sürpriz bekliyordu. İlk Kadın, Kadınlar Kitabı'nın ilk öyküsüydü. Sonra, İlk Kadın'ın baskı geçmişine bakınca, 1983 Kadınlar Kitabı, Cem Yayınevi ibaresini fark ettim. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz ayrıntıların özeti, Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı öykü kitabının uzun öyküsü İlk Kadın, aradan geçen yıllarda ayrı bir roman olarak yayınlanmış. İyi de olmuş.  Nedim Gürsel'den okuduğum eserler arasında en etkileyici betiml

Kabil / Jose Saramago

Bu sene farklı türler ve farklı yazarlarla tanışma senesi oldu. Geçtiğimiz yıllarda yakın tarihi anlatan kitaplara ayırıyordum vaktimin çoğunu. Yakın tarih konusunda belli bir birikim elde edince, edebiyatın engin denizine yeniden açılmak iyi geldi.  Jose Saramago, bu senenin keşiflerinden birisi oldu. Kitabın adına bakıp Afganistan'ın başkentinden bahseden bir metin bekliyorsanız baştan söyleyeyim bu Kabil o Kabil değil. Habil ve Kabil kıssasında geçen Hz. Adem'in oğlu Kabil, romanın kahramanı. Işık Ergüden'in tercümesi ile Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından ilk baskısı Eylül 2011'de yapılmış eserin, Ekim 2011 tarihli ikinci baskısını okudum. 146 sayfa olmasına karşın kısa sürede okunabilecek bir roman değil Kabil. Kolay okunmamasının en önemli nedeni yazılanların, okuyanda uyandırdığı düşünceler. Neredeyse her bölüm sonunda durup düşünmem, hatta uzun uzun düşünmem gerekti. İkincil neden ise yazarın tercihi sonucu seçilen yazım şekli. Konuşmacıların birbirinden ayrı

Közlenmiş patlıcan çorbası

grafik olarak hoşuma giden bir fotografım. yazı ile ilgisini kurmaya uğraşmayın :) Patlıcandan çorba mı olur diye düşünenlerdenseniz, bu kolay hazırlanabilir tarifi deneyin. İşin doğrusu, patlıcan çorbasını ilk duyduğumda ben de, olmaz böyle bir şey demiştim. Sonra tadına baktım ve ardından tarifini öğrenip denedim. Son olarak, bloga ekleyip, internet çöplüğüne katkıda bulundum.  Öncelikle malzemeler: 2 - 3 adet orta boy patlıcan. Közlenmeye daha uygun olan tombullardan seçerseniz iyi olur.  2 bardak süt 2 bardak su 1 - 2 yemek kaşığı un Tereyağı Tuz, karabiber ve muskat Yapılışı ise çok kolay. Öncelikle patlıcanları közlüyoruz. Közleme için fırını kullanabilirsiniz. Patlıcanları fırına koymadan önce saplarını kesmeyi ve üzerlerinde kesikler açmayı unutmayın. Patlayan patlıcanlar istemiyoruz. Ayrıca, madem fırın çalışacak közleme için, yanında bir de kek yapayım diye düşünmeyin. Bırakın sadece közleme için çalışsın :) Tenceremizde un ile tereyağını çeviriyoruz. Bu

geçmiş ayın gecikmiş değerlendirmesi, 2019 değerlendirmeleri: Mayıs

Eski alfabemizi öğrenme hedefine dönük bir takım araştırmalara başlamam gerekiyor. Malûm, artık yaz aylarındayız. Şubat gibi, bu hedefi yaz aylarına ertelemiştim. Yazın seyrine dair bir belirsizlik var, sanırım bir kaç hafta içerisinde netleşecek durumlar. Bu netleşmenin ardından, muhtemelen Temmuz başında, eski alfabe öğrenme projesiyle ilgili somut adımlar atabileceğim.  İkinci hedef, evde okunmayı bekleyen kitaplarım bitmeden yenilerini almamaktı. Hem bütçemi hem kütüphanenin sınırlarını düşünerek koymuştum bu hedefi. İşin doğrusu, evde okunmayı bekleyen kitaplar diye ayırdıklarımın tümü yakın tarihimizle ilgili. Sürekli sadece bir konuyla ilgili okumak ise bana göre değil. Neyse ki çok kıymetli arkadaşlarım var ve onlar sayesinde daha önce okumadığım yazarları keşfettiğim bir bahar oldu. Fahrenheit 451'den Biz'e uzanan "okumadığım kült kitaplar" listesi kısaldı. Bu kitapların büyük bölümü arkadaş kitabı, okunup geri verildi. Bir kısmı kütüphaneden ödünç alını

Öğleden Sonra Aşk / Nedim Gürsel

Eymir Gölü / Ankara - Haziran 2019 İlk baskısı Aralık 2002 tarihinde Doğan Kitap tarafından yapılan öykü kitabının, Ağustos 2003 tarihli dördüncü baskısını okudum. 13 öyküden oluşan kitap 146 sayfa. Sayfa ve öykü sayısının da gösterdiği gibi öyküler uzun değil.  Kitapta belirtilmese bile öyküler yazarın hayatından izler taşıyor sanırım. Kitabın türü anı değil öykü olarak yazıldığına göre anı gibi okumamak gerekir gene de.  Öğleden Sonra Aşk'taki öyküler, farklı okuyuculara farklı şeyler anlatıyor. Ülkemizin ve yazarın yaşadığı darbelerin izlerini taşıyor metinler. Bu bakımdan,  Demir Özlü'nün  Kanallar  adlı kitabını hatırlattı bana. Vaktim kısıtlı, hangisini okumamı önerirsiniz diye sorsalar Demir Özlü'nün Kanallar'ı derim.  Öğleden Sonra Aşk kitabında en çok beğendiğim ise O Kış Saraybosna 'da adlı öykü oldu. 

Biberli, peynirli, mayasız ekmek

Başlıkta ekmek yazdığıma bakmayın, aslında ortaya çıkan lezzet için en doğru isim, ekmek benzeri olmalı. Lafı uzatmadan tarife geçeyim. Her zaman olduğu gibi, önce malzemeler: 1,5 su bardağı un 1 adet kırmızı biber (kapya da deniliyor) 1 adet köy biberi Sert beyaz peynir (miktarı size kalmış, ben 100 gr kadar kullandım, çok abartmamak lazım) 1 adet yumurta 1 paket Kabartma tozu  Tuz ve su Yapılışı çok kolay. Pişirme kısmı biraz zahmetli. Un, yumurta ve kabartma tozu ile tuzu karıştırıyoruz. Su ile karışımı seyreltirken unun topaklaşmasını önlemek için bol bol karıştırmaya devam ediyoruz. Kek hamurundan biraz daha akışkan bir karışım elde etmemiz gerekiyor. Bu arada kapya ve köy biberini küçük küçük doğruyoruz. Ne kadar küçük olurlarsa, karışım içerisinde o kadar homojen (her tarafında aynı) dağılıyorlar. Biber karışımı, kırmızı ve yeşilin uyumu ile güzel bir görüntü sunarken bunlara beyaz peyniri ekliyoruz. Peynir ve biberleri biraz un ile harmanlayıp hamurumuzla birle

Manisa'dan Kahramanmaraş'a yolculuk

Yollar uzuyor, ülke şehirlerini bitirebilir miyim belli değil, ister miyim, onu da bilmiyorum.  Hayat bir yolculuk, kemâle doğru.  Ne kadar sapmadan yürüyebilirsek o kadar iyi. 28 Mayıs 2019'da bloga eklediğim 1500. yazıda da belirttiğim gibi hayatın da doğa gibi mevsimleri var. Birbirini tekrar eden, bir öncekinden sonra bir sonrakini tahmin edebileceğiniz. Bu aralar hangi mevsimde ömrümüz?  Bir sonra hangi mevsim gelecek?