Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Vasat Edebiyatı 101 / Taylan KARA

Taylan Kara'dan okuduğum ikinci kitap: Vasat Edebiyatı 101. Mayıs 2015 tarihli birinci baskısını okudum. Hayal yayınlarından çıkmış ve 111 sayfa. Yazarın Vasatlığa Giriş Dersleri adlı bir inceleme kitabı var. Önce onu okumanızı öneririm. O kitabında, vasat kimdir, neden vasat zevkleri vardır, çoğunluğun vasat olmasının sonuçları nelerdir gibi sorulara yanıtlar tartışılıyor. İki bölümden oluşan bu kitabında ise Taylan Kara öncelikle bir kaç eser üzerinden vasat edebiyatın özelliklerini gözler önüne seriyor. Örnek olarak seçtiği eserler Ahmet Altan, Perihan Mağden eserleri ile Olasılıksız adlı çok satan roman. Kara, bir dönem InsanBu.com sayfasının editörlüğünü yapmıştı. Bir okur olarak yazdıkları ile ilk tanışmam insanbu.com vesilesiyle oldu. Vasat Edebiyatı 101'in ikinci bölümünde yer alan yazıları, insanbu.com 'da okumuştum. Bu yazılarında edebiyat dünyasında ödüller, tanıtım yazıları, pazarlama etkinlikleri gibi araçların nasıl kullanıldığına dair çarpıcı tespitler var.

Evde baget ekmek yapımı

Öncelikle malzemeleri sıralıyorum: Un, süt veya su, kuru maya, pudra şekeri, Hindistan cevizi yağı, zeytinyağı, kekik, tuz ve tane kimyon. Gelelim tarife, mayalı hamuru hazırlıyoruz öncelikle. Ilık suyun içerisine bir paket kuru mayayı boşaltıyoruz. Su yerine süt de kullanabilirsiniz. Kritik olan sıcaklığı, ılık olması gerekiyor. Ardından bir miktar pudra şekerini mayanın üzerine döküyoruz. Şeker, mayanın en sevdiği şeylerden. Ardından un ve Hindistan cevizi yağını ekliyoruz. Güzelce karıştırıp üzerine bir kapak koyup ya 50 derece civarındaki bir fırına ya da ılık bir ortama alıp bekletiyoruz. Yarım saat 40 dakika kadar bekledikten sonra mayanın çalıştığını ve hamurun iyice kabardığını görüyoruz. Artık ikinci aşamaya geçebiliriz. Hamura şekil vereceğimiz alanı unluyoruz. Mayalanmış hamuru unladığımız alana aktarıyoruz. Koyacağımız baharatları zeytinyağı ve unla karıştırıp hamura ilave ediyoruz. İşlem hemen hemen bitti. Son aşama şekil vermek. Hamuru önce büyük bezelere ayırı

vegan olarak 45 gün

Beni yakın tanıyanlar, geçici bir heves olduğunu düşünüyor. Büyük konuşmayı sevmem, bu yüzden haklılar mı zaman gösterecek demekle yetiniyorum. Vegan olarak ilk 45 gün, özlediğim bir lezzet yok. Öncelikle onu yazayım istedim. Mumbar dolmadan, kuzu şişe etin her türlüsünü yiyen birisi olarak, bir günde uygulamaya geçirdiğim kararım sonrası 4 Eylül 2018'den bu yana veganım.  Dışarıda yiyecek bulmak, kimi durumlarda zor oluyor. Özellikle vejeteryan ile vegan karıştırılıyor. Vegan için neler var diye sorduğumda kaşarlı tost / peynirli pide önerileri sıklıkla karşıma çıkıyor. En kolayı esnaf lokantaları. Mutlaka süzme mercimek oluyor, yanında da kuru bakliyat: nohut, fasûlye. Hamur işlerini pek yapmazdım eskiden. Şimdi mayalı hamurlu yiyecekler hazırlıyorum. Mayalı hamuru yoğurmak terapi gibi. Çocukların sıkmalı oyuncakları var ama onlara da daha fazla keyif veriyor hamur ile uğraşmak. Bir arkadaş ekşi mayanın da marketlerde satıldığını söyledi ve muhtemelen önümüzdeki günlerde b

Ay Çöreği tarifi

Seneler önce gene bu blog acaba neden okunmuyor diye dertlenirken bir arkadaş demişti: "yemek tarifinin altında kitap notu, onun altında ise RDS ile ilgili teknik bir yazı olursa düzenli okuyucun olmaz elbette" diye. O zaman da demiştim, hâlâ aynı fikrimde ısrarcıyım: mal bu, okuyan okusun, okumayanın canı sağolsun. Bu kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim tarife.  Öncelikle neden rengin nedenini anlatayım: Evde normal un kalmamış, çavdar unu ile yaptım. Bu yüzden renk koyu. Ancak siz sevgili / kıymetli okurlarıma söz, ilk fırsatta normal un ile yeniden yapacağım bu tarifimi... Pastanelerin en sevdiğim lezzetidir ay çöreği. Her yediğimde aklıma gelen, ancak sonra unuttuğum bir şeydi: evde ay çöreği yapmak. Geçtiğimiz günlerde 2 kilogram kuru üzüm gelince, denemek için fırsat doğmuş oldu. O zaman buyurun tarife. önce kek pişmeli, onu iç malzemesi yapacağız Ay çöreği iki aşamalı bir lezzet. Aslında yediğinizde siz de fark etmişsinizdir, içi ve dış

Poğaça tarifi

Mayalı hamur ile çalışmak hem keyifli hem de kolay. Önemli olan hamuru doğru bir şekilde hazırlayabilmek. Hep söylerler elinize yapışmayacak kıvama gelmesi gerektiğini, ben bir türlü bunu becerememiştim. Katı yağ olarak Hindistan cevizi yağı kullanmamla birlikte bu problem ortadan kalktı. Tarif vereceğim merak etmeyin ama öncelikle biraz bu mayalı hamur konusunda bildiklerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle bu hamurun içerisinde canlı varlıklar var. "Maya" dediklerimiz bakteriler. Sütü yoğurda dönüştüren ya da şekeri alkole dönüştürenler de maya. İşte hamurumuzu kabartan varlıklarda bu sütü peynire ve yoğurda, şekeri alkole dönüştüren mayaların akrabaları.  İsterseniz artık tarife geçelim: Öncelikle malzemeleri sayalım. Un, maya, oda sıcaklığında katı halde bulunan bir yağ, su ve tuz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta suyun sıcaklığı. Dediğim gibi maya canlı bir varlık ve suyun sıcaklığı, onun "aktive" olması açısından çok önem taşıyor. Hatırlarsanı

Attila Ladanyi söyleşisi: Sayısal radyoda durumun özeti: Kral Çıplak

Sayısal karasal radyo konusunda epey yayınlanmış yazım ve bir de sempozyum sunumum var. Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nin yeni yayınlanacak sayısı için de bir yazı hazırladım. Bir terslik olmaz ise Ocak 2016'da yayınlanacak bültende iki sayfada FM yayınlarındaki durumdan hareketle, sayısal radyo gerçekten gerekli mi sorusuna yanıt aramaya çalıştım.  Konu hakkındaki çalışmalarım bunlardan ibaret değil. Uluslararası kuruluşların başkanları ile üç söyleşi gerçekleştirdim. Aşağıda okuyacağınız söyleşi, sayısal karasal radyo konulu dördüncü uluslararası söyleşim. Bu kez konuğum Attila Ladayni. Ladayni, RDS Forum'un yönetim kurulu üyesi ve T&C Holding'in Chief Technical Officer'ı (Genel Müdür Teknik Yardımcısı denebilir sanırım Türkçe'de) 1. Sayısal radyo dönüşümü için dünya çapında birçok örnek var. Kimileri başarılıyken kimileri ise tam anlamıyla hezimet. Sanırım izlenecek tek bir doğru yok. Bu deneyimler ışığında bize, yani Türkiye’ye ne öner

saatleri ayarlama enstitüsü

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserinden ödünç aldım başlığı. Son günlerde daha sıkça duyduğum bir soruya yanıt vermek adına yazdığım bu yazıya, daha uygun bir başlık düşünemedim. Soru şu: Sabahın 4'ünde nasıl uyanık oluyorsun? Aslında çok kısa bir yanıtı var, ancak bu bir blog yazısı olduğuna göre biraz uzatmam gerek. Sabırsız okuyucular için kısa yanıtı baştan yazayım: Erken uyuyorum . Uzun yazı sevenler için devam edeyim... 24 saatlik döngüde önemli bir bölüm, bizlerin kontrolünde olmayan saatlerden oluşuyor. Uyku ve çalışma, "kontrolün bizde olmadığı" saatler. 6 saatlik gece uykusunun yeterli olduğunu düşünenlerdenim. Evden çıkış ile eve dönüş arasında geçen süre, benim için 12 saat civarında. Bu durumda 12 + 6 = 18 saat kontrol dışı zaman. Geriye kalan süre 24 - 18 = 6 saat.  Her ne yapacaksak bu 6 saat içerisinde olmalı. Çocuklarla ilgilenmek, akşam yemeği, ortalığın toplanması gibi işler babalık rutinleri. Kişisel temizlik, ve bakım, hobiler de gene 6 saa

Sayısal radyoda resmi değiştirecek haber: Rusya DRM+'ı seçti.

Radyo yayıncılığı konusunda epey yazı yayınladım. Analog FM yayıncılığının sayısallaştırılması sürecine dair, sektörün önde gelen isimleriyle 5 söyleşi yaptım. Bu söyleşiler ve çalışmalarımın bana söylediği şey, FM'in kolay kolay terk edilemeyeceği ve radyo yayıncılığında sayısallaşmanın televizyon yayıncılığında sayısallaşma ile aynı kefeye konulamayacağıdır.  Yukarıdaki tespitimi yaptıktan sonra, gelelim yazının konusuna. IBC 2018'in en çarpıcı bilgisi Rusya'nın DRM'i tercih ettiğiydi. Fraunhofer Enstitüsü'nün standında konuştuğum meslektaşımın verdiği bilgi, o günlerde resmi olarak duyurusu yapılmamış bir bilgiydi. Geçen günlerde, Rusya'nın ilgili kurumunca resmi olarak da duyurulan bu gelişme, hiç şüphesiz, sayısal radyo dünyasında taşları yerinden oynatacaktır. Sayısal radyo teknolojilerinde farklı frekans bantlarında çalışan çözümler bulunuyor. Yazıyı teknik ayrıntılara boğmamak adına DRM, her bantta çalışabiliyor. Frekansı etkin kullanma ve

emekli gözlemleri

Yakın zamanda çok sayıda çalışma arkadaşım "emekli" oldu. Ömür yeterse her çalışanın bir gün yaşamayı beklediği, o "büyülü günler" geldi arkadaşlar için. Peki bu "büyülü günler" gerçekten büyülü mü? Daha doğrusu herkes için aynı mı yaşanıyor bu günler? Bu satırları okuyan arkadaşlar kendilerini yazdığımı düşünüp, dava açmaya kalkmasınlar :) Sadece gözlemlerden oluşuyor yazdıklarım, gerçek hayattaki kişilerle benzerlikler sadece tesadüf eseridir. Benim gözlemlerime göre emeklilik hayatının nasıl geçeceği, aslında çalışırken nasıl yaşadığınız ile ilgili. Eğer çalışırken işi hayatınızın merkezine koyduysanız, emeklilik günlerinde de hayatın merkezine koymaya devam ediyorsunuz. Bu durumda ya yeni bir iş bulacaksınız, ki bu kriz ortamında pek kolay değil, ya da bir "yer" bulup, sabahtan o "yer"e gideceksiniz. Bu "yer" meslek odası olabilir, sendika olabilir, dernek olabilir, eski iş yeri olabilir, kahvehane olabilir... Y

veganlıkta ilk ay dolarken

4 Eylül 2018 tarihli yazı ile vegan olduğumu ilan ettim, kimi ilgilendirir diye düşünmeden. 14 yıldan beri devam ettiğim bir şey olsa bile kim okur diye düşünmeden yazmak, hâlâ garipsediğim zamanlar oluyor. Neyse, belki bir ara bu konu üzerine yazarım uzun uzun. Bu kez mesele veganlık, neden vegan oldum, nereye kadar vegan kalacağım sorularına kısa yanıtlar... Neden vegan oldun sorusuyla çok sık karşılaşıyorum. Sorunun tek ve kısa bir yanıtı yok. Tıp doktorlarının " mültifaktöriyel " dedikleri gibi, çok sebepli benim veganlığım. Belli başlılarını sıralamam gerekirse: Hem ne güzel kuzu diye sevip, ardından kuzu şiş de harika ama ben süt kuzularını daha çok severim demenin tutarsızlığını daha fazla kaldıramamam. Bir çok tutarsızlık yaşıyoruz zaten her gün, her an. Hem ... deyip hem ... yapmak bir yere kadar sürdürülebiliyor, en azından benim için.  Süt, benim için mi yavru inek/boğa/koyun/keçi için mi? Yanıtını bilsek bile bilmezden gelmeyi tercih ediyoruz. Süt

Sayısal karasal radyo DAB+

Radyo televizyon teknolojileri konusunda yazı yazmak keyifli ancak zor bir iş. Keyfi için ve başka bir takım sebeplerle devam ettirdiğim bu işin zorluğu ise ülkemizde bu alanda piyasanın darlığı. Dar ve sığ olan piyasaya yönelik tanıtıcı etkinliklerin düzenlenmesi, uluslararası şirketler için mantıklı olmuyor. İstanbul yerine Londra, Berlin, Barselona, Amsterdam gibi kentlerde etkinlik düzenlemeyi tercih ediyorlar. Tüm sektörü bir arada görme olanağı sunan IBC için iki kez Amsterdam'a gitmeyi göze alsam bile sayısal radyo yayıncılığının önde gelen standardının genel kurulu için Berlin'e gidemeyeceğim. Hâliyle Norveç'in DAB+'a geçip FM vericilerini kapatmasının sonuçlarını, İsviçre'nin FM'i kapatmaya yönelik planlarını, 5G'nin getirmesi muhtemel alternatiflerine karşı standardın stratejisini ilk ağızdan dinleme şansım olmayacak. Madem durum budur, o zaman boş durmak yerine 6-7 Kasım'da Berlin'de düzenlenecek ve ayrıntılarına bu bağlantıda

internet üzerinden radyo - tv - isteğe bağlı video yönetmelik taslağı üzerine

Yayıncılık sektörü, sunduğu hizmet bakımından, herkesi ilgilendiren bir sektör. Teknolojideki gelişmeler, her sektörde olduğu gibi, yayıncılık sektöründe de radikal değişikliklere yol açtı ve daha radikallerine yol açacak muhtemelen. İşte bu hızlı değişim ve dönüşüm süreci, düzenleyici / denetleyici kurulların işini bir hayli zorlaştırıyor.  Malûmunuz olduğu üzre ülkemizde radyo ve televizyon hizmetlerine dair düzenleme ve denetleme yapma yetkisi 6112 sayılı kanun ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na verilmiş durumda. Kısa adı RTÜK olan kuruluş, hem radyo - televizyon hizmeti sunan "medya hizmet sağlayıcı" şirketlerin yetkilendirmeleriyle hem de yapılan yayınların içeriklerinin kanun ve yönetmelikler çerçevesine uygunluğunun denetlenmesiyle ilgileniyor. Bu iki görevin ilki düzenleme ikincisi ise denetleme faaliyeti altında değerlendiriliyor.  Eski dünya, yani geniş bant internetin yaygınlaşmadığı ve radyo TV yayınlarının dağıtımının internet üzerinden yapıl(a)madı

cep telefonlarında konuşma yerini veri hizmetlerine bıraktı

Uzunca bir süredir gözlemlediğim duruma ilişkin veri bulunca, buna ilişkin bir yazı yayınlamaya karar verdim. Konu, başlıkta mevcut: Mobil telefonlarda konuşma yerine veri transferi işlemleri (WhatsApp, internet, facebook, instagram...) gerçekleştiriyoruz.  Bulduğum grafik Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun çeyrekler halinde yayınladığı pazar araştırmaları raporundan.   Grafikten de görülebildiği gibi 2008 yılında %81 olan konuşma payı, 10 yıl içerisinde %22'ye kadar gerilemiş. Veri ise %1,3'ten %65,5'e çıkmış.  Grafik, aslında gelire odaklanmış. Ancak, benim ve eminim ki sizlerin de, deneyimi veri kullanımının konuşmadan öncelikli hale geldiği yönünde.  Aslında bu eğilimin sonuçları üzerine daha uzun yazmak lazım, inşallah bir vakit bulduğumda...

veganlıkta 3. hafta

Vegan olmaya bir günde karar verdim. Karar vermem ile uygulamaya başlamam da aynı zamanda oldu. Elbette bir birikimin sonucuydu bu karar. Aradar geçen 3 haftada ne kadar "insancıl" bir karar verdiğimi anlıyorum. Öncelikle, bir kez daha belirteyim ki vegan olunca aç kalmıyor insan. Dışarıda yemek bulmak da zor olmuyor. Çorbaların bir çoğu vegan meselâ. Yurt dışında deneyimim çok değil, ama Amsterdam'da hiç zorlanmadım vegan olarak.  3 haftanın sonunda giderek artan bir şişkinlik vardı. Dün, aşağı yukarı 24 saat süren, ishal ve kusma ile o şişkinlikten eser kalmadı. Tıbbi gerekçesini ve mekanizmasını tam bilemesem bile bağırsaklardaki bakterilerin değişmesi süreci olduğunu düşünüyorum bu yaşanılanın.  Sonuç olarak bir ayın dolmasına bir haftadan az kala, veganlıktan mutlu ve huzurluyum...

post IBC 6: b<>com

2015 yılından tecrübeliyim. Bütçe kısıtı nedeniyle oldukça kısa tutmak zorunda olduğum fuar ziyareti süresini en iyi değerlendirmek için IBC'den haftalar öncesinde randevuları almalıydım. IBC'ye basın akreditasyonu ile katılanların iletişim bilgileri, kendilerinin onayının ardından, katılımcı firmalarla paylaşılıyor. Ardından, etkinliğe 2 ay kala e-postalar gelmeye başlıyor. Çoğu basın bildirisi. Firmaların yaptıkları, planladıkları. Bu firma e-postaları arasında ilgimi çekenlere yanıt verip randevular oluşturdum. Kendim dışımda temsil ettiğim bir kurum/kuruluş olmadığı için, tamamen mesleki merakımı tatmin yönünde oluşturdum randevularımı. Döndükten sonra ne kadar doğru bir iş yaptığıma ben de hayret ettim :) b <> com , bu randevulardan birisiydi. Firma, FutureZone olarak tanımlanan ve bugünden ziyade geleceğin teknolojilerinin tanıtıldığı bir ayrı bölümde stand açmıştı. b<>com, Fraunhofer Enstitüsü'nün Fransız versiyonu olarak tanımlanabilir sanırım. Fran

post IBC - 5: 4K / 8 K

Eğer yayıncılık dünyasında çalışmıyorsanız, post IBC dizisinin daha önceki yazılarında geçen kısaltmaları, konu edilen gelişmeleri bilmeniz zor. Oysa 4K, herkesçe malum. Adı da üzerine zaten 4000 satır :) Peki bu yazıda geçen 8K ne olabilir? Evet bildiniz 8000 satır :) Ekranlar büyüdükçe, salonun duvarını kaplayacak kadar büyüdükçe, daha önceleri hiç derdimiz olmayan pikseller, izleme mesafesine de bağlı olarak, dert olmaya başladı. Bu derdi gidermek için gelişti bu teknolojiler demek hatalı olur elbette, çünkü mesele aslında sadece piksellerin ufalması ve çözünürlüğün artması değil. O zaman gelin 4K'yı biraz daha yakından tanıyalım ve IBC 2018'de 4K üzerine neler vardı sorusunun yanıtını arayalım. 4K, üç farklı alanda yenilikler vaadediyor yayıncılara ve izleyicilere. Bunların sadece birisi öne çıkartılıyor: çözünürlük artışı. Oysa 4K demek aynı zamanda HDR demek. High Dynamic Range kelimelerinin başharflerinden oluşan bu kısaltmayı gelişmiş cep telefonu kameralarında

post IBC - 3

Dün (18 Eylül 2018) Amsterdam'da düzenlenen IBC fuarının son günüydü. Konferans ise fuardan bir gün önce başlayıp bir gün önce sona erdiği için 17 Eylül'de tamamlanmıştı. 12 - 16 Eylül tarihlerini kapsayan IBC 2018 seyahatim esnasında konferansın 3, fuarın ise 2 gününe şahitlik edebildim. Süre kısıtlı, görecek ve konuşacak çok olunca, elbette kimi şeyleri atlamak ve önceden program yapmak şart oluyor. Bu kez SDI - IP dönüşümü konusundaki gelişmelerden bahsetmek istiyorum. Öncelikle SDI ve IP ne demek? Bu sitenin okuyucuları sadece yayıncılık sektörü profesyonelleri değil. Hâl böyle olunca, kısaltmaları açıklayarak işe başlamak gerekiyor.  Serial Digital Interface kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor SDI. Stüdyo içi kablolamadan cihazlara bir dizi standardın genel adı. Yayın, gecikme kabul etmeyen ve senkronun (eş zamanlılığın) olmazsa olmaz olduğu bir sektör. IP ise Internet Protokolü kelimelerin baş harfleri. Hayatımızın bugün her alanını ilgilendiren bilgi teknolojisi

vegan olarak geçen 2 hafta

İlk tepkiler tam beklediğim gibiydi: - Aç mı kalacaksın? - Sadece et mi yemiyorsun? - Yoğurt ve peynirden nasıl vazgeçeceksin? - Evde neyse de dışarıda kesin aç kalırsın. - Çok pahalıya mâlolur sana. - Yere düşen meyvaları mı yiyorsun. Aslına bakarsanız son soru dışındakilerin hepsine hazırlıklıydım. Son soruyu ise anlayamadım. Geçenlerde havaalanına giderken şoför arkadaş da aynı şeyi sorunca dayanamayıp ben sordum bu kez, bunu da nereden çıkardın diye. Oysa güncel dizilerin birindeki karakterlerden birinin tavrıymış. Hep merak edilenleri yanıtlayarak başlayayım o zaman. Ne yemiyorum: - Hayvansal kaynaklı hiçbir gıdayı yemiyorum. Buna hayvanların kendisi dahil. Yani et, tavuk, balık (balık nedense hep soruluyor ayrıca), midye, ahtapot, yumurta, süt ve süt ürünleri, yoğurt, ayran, kefir, peynirler, bunları içeren yiyecekler -dondurma, kek, börek gibi-, son olarak bal ve ürünleri. Peki ne yiyorum: - Bakliyat, ekmek, sebze ve meyve, humus, mantar, zeytin ve zey