Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yeni televizyon, yeni bir blog yazı konusu: Uygulama değerlendirme

10 yaşını geçmiş, artık belli bir okunma sayısına ulaşmış olması gereken blogum, bir türlü istediğim düzeye çıkamıyor. Öyle çook büyük beklentilerim yok aslına bakarsanız. Sektörde adından söz ettirecek, referans olarak gösterilen bir radyo/televizyon teknolojileri blogu olsun; kitap severlerin uğrak noktalarından olsun; Ankara'nın farklı mekanlarının tanıtıldığı bir yer olsun; ilginç söyleşilerle kimsenin aklına gelmeyecek konularda bilgiler versin; farklı mekanları tanıtsın; gezilecek yerlerle ilgili iyi fotograflarla süslenmiş yazılara da yer versin.... Kabul çok şey yapmaya çalışınca hiç birisi tam olmuyor. Olsun, pişman değilim, zaten ben bunları anı olsun diye yaşadım :) Bu bir çok farklı bölüme bir yenisini eklemekten ne çıkar dedim ve karşınızda "aptal" kutusunun "akıllı" halinin üzerine yüklenebilen uygulamaların değerlendirildiği Smart TV APPs değerlendirme bölümü. Şimdilik ücretsiz olanlarıyla başladım. Facebook ve LinkedIn'de duyurduğu

Over The Top TV nereye gidiyor, IBC 2015'ten son gelişmeler...

Aslında OTT ve IBC 2015 başlıklı bir yazı yayınladım. Ancak işin boyutu bir değil iki değil. Bu yüzden konunun farklı bir boyutunu başka bir yazıda ele almam gerektiğini düşünerek, sizleri bir kez daha yoracağım. Teknik yazılardan sıkılan okuyucularımın affına sığınarak, olabildiğince herkese hitabeder hale getirmeye çalışarak OTT işini deşelim: Hatırlar mısınız bilmem bir cinayet masası komiseri vardı: Behzat Ç adında. Bu zatın başrolde olduğu, epey sinkaflı küfrün geçtiği ve bipten diziyi izleyemez olduğumuz bir Behzat Ç. klasiği vardı pazar gecelerini dolduran. Bu diziyi internet sitesinden +18 etiketiyle bipsiz izleyebiliyorduk. Hatırladınız değil mi? İşte OTT, bu ve benzeri içerikleri RTÜK denetimine tabi olmadan yayınlamaya yarayan internet gibi, platform gibi bir şey aslına bakarsanız.  Peki neden ve nasıl RTÜK denetimine tabi olmayan bir platform olabiliyor? İşin sırrı IP'de ve internetin "özgür"lüğünde ve daha başka bir çok şeyde aslında. Bir kere, RTÜ

İttihat ve Terakki Cemiyeti / Kazım Karabekir

Yakın tarihimizle ilgili eserleri okumaya devam ediyorum. İş Bankası ve Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan çok sayıda anı kitabı var sırada bekleyen. Kazım Karabekir ismini, ASKİ Genel Müdürlüğü'nün yer aldığı cadde ismi olarak bilenler, ne yazık ki çoktur. Karabekir'i sadece doğu cephesi komutanı olarak bilenler de az değildir. Oysa Karabekir, Harp Okulunu ve Kurmay Okulunu birincilikle bitiren İttihat ve Terakki'nin ikinci kez kurulmasında aktif görev alan, Manastır'da örgütü Enver Bey ile birlikte oluşturan, deyim yerindeyse "beyin takımının" içerisinde bir Osmanlı zabitidir.  Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı eser, devrim tarihimizin köşe taşlarından olan örgütün kuruluşundan 31 Mart olayına kadar geçen süreyi anlatıyor. Aynı dönemi İbrahim Temo'nun anılarında ve daha bir çok kitaptan okuyunca çok daha öğretici oluyor. Karabekir'in bu kitabında bir dip not önemli. Dipnotta Mustafa Kemal'in Mart 1

hangi televizyonu alayım? daha doğrusu televizyonu değiştirsek mi?

"Bir süredir televizyon izlemiyorum."  Böyle diyenlere gündemdeki diziyi sorduğunuzda, son bölümün sürpriz finalinin her sahnesini ayrıntılarıyla hatırladığını görebilirsiniz.  "Ama sen televizyon izlemiyordun"   derseniz,  "internetten izledim"  yanıtını alırsınız.  Sanki ikisi arasında bir fark varmış gibi. Aslında bu başlangıcı, yayıncılık dünyasında değişen değer zinciriyle ilgili bir yazı için kullanmayı planlıyordum. Neyse, belki ona da bu başlangıç ile giriş yaparım :) Bu yazının amacı, son bir kaç haftadır gidip gelen bir fikirle ilgili araştırmalarımı paylaşmak:  Televizyonu yenilesek mi? Evliliğimizle yaşıt bir televizyonumuz var ve kendisinden son derece memnunuz. HDMI bağlantısı yok. Dahili DVB-S2 alıcısı da yok. Aslında olması da olanaksız, çünkü televizyonumuz üretildiğinde bunlar henüz tasarlanmamıştı. 63 ekran, sanırım 25 inç oluyor karşılığı, bir Sony. Çocukların izlediği dakikalar dışında kapalı duruyor. Haber, tart

IBC 2015'in ardından DRONE

Ben merak ettim, belki başka merak edenler de vardır diye öncelikle bu DRONE kelimesi neyin kısaltması onunla başlayalım. Evet, DRONE bir kısaltma: D ynamic R emotely O perated N avigation E quipment. Kelime kelime çevirirsek; dinamik uzaktan kumandalı seyir cihazı. Bizdeki kısaltması da kötü değil aslında İHA; İ nsansız H ava A racı.  IBC 2015'te farklı büyüklük ve özelliklerde bir çok DRONE sergileniyordu. Hatta F, Basın Merkezi'nin de olduğu, Blok'un önünde, açık havada bir DRONE gösteri merkezi oluşturulmuştu. Bildiğimiz haber amaçlı kameraların bile taşınabildiği DRONE modelleri sergileniyordu. Mikro kameralı 4K kayıt yapabilen, cep telefonuna çektiği görüntüleri anlık olarak gönderebilen, birkaç saat boyunca havada kalabilen, alt kamerası ve sensörleri ile güvenli inişler yapabilen, yani kısacası ne ararsanız vardı fuarda. Farklı üreticilerin, farklı özelliklere sahip, farklı kalitedeki ürünlerin fiyatları da farklı elbette.  Fikrim olsun diye son gün dol

Tehlikeli Sevişmeler / Nedim Gürsel

Günbatımında yine aynı tatil köyünde, aynı masadaydılar. Yıllar sonra, karşı karşıya. Konuşmuyorlardı. İçmiyorlardı da. Kadehleri doluydu, bellekleri gibi. Oysa unutulması gereken ne çok şey vardı hayatlarında. Ama bellek unutmaz, kimi kez bazı anılar silinse de. Anlar hep kalır. Göz göze gelmekten kaçındıkları şu an gibi. "Çoğu gitti, azı kaldı" diye düşünüyordu adam, "hayat önümde değil artık." Kadınsa onu beklemekle geçen yıllarına yanıyordu. "Beni anlamadın ya / Ben ona yanıyorum." Bir zamanlar dilinden düşmeyen bu şarkının çılgın ritmiyle diskoteklerde dolaşır, bir gecelik sevişmelerin sabahında şimdi karşısında susan adamı özlerdi. Onunla başkaydı. Ama uzaktaydı işte. Belki de, uzakta olduğu için başkaydı. Evet, öyleydi kuşkusuz. Aynı yastığa baş koyup birlikte uyanmaların, alışkanlıkların, kötü kokularla kavgaların aşkı öldürmediğini kim öne sürebilirdi? Özlemekti aşk. Her an, her gün daha çok özleyip kahrolmak. Mum gibi erimek, içten içe. Pervane

IBC 2015'in ardından: Sanal Stüdyo uygulamaları

Geçtiğimiz yılların aksine, IBC 2015'te... ile başlayan bir cümle kurmam olanaklı değil biliyorsunuz. 2015, benim katıldığım ilk IBC'ydi. Belki de bu yüzden her stand ilgi çekici geldi bana. 14 salonun herbiri, etkileyici ürün ve gelişmelerle doluydu.  Sanal stüdyo uygulamaları adını verdiğim konu, aslında yeni bir konu değil. Resim masalarında, teknik adı video switcher, CromaKey adı verilen bir işlem yapılabilir. Bu işlem sırasında özne, arkası mavi ya da yeşil bir fona oturtulur. Kameranın kaydettiği görüntüden yeşil/mavi olan herşey silinip arkasına istenilen görüntü eklenir. Bu anlattığım, sanırım renkli televizyon başladığından bu yana yapılan bir uygulama. Sanal stüdyoda ise işler biraz daha farklı. Kameralara sensörler konuluyor. Kamera hareketleri ve birbirlerine göre konumları gerçek zamanlı olarak kaydediliyor. Gelişmiş grafik işlemleri yapabilen bir bilgisayar öznenin yeşil/mavi ekran içindeki görüntüsünü alıp arkaya ne istendiyse onu koyuveriyor. Becer