Ana içeriğe atla

Kayıtlar

adresim aynı, kaderim aynı

Kayahan, çok sevdiğim pop şarkıcılarının başında gelir. Yazının başlığı onun "sarı saçlarından sen suçlusun" adlı şarkısından. Aşk, sanatçıların gıdası ve görülüyor ki evlilik aşkı öldürüyor. Bu konuda daha fazla yazmayıp konuya geleyim. Malumunuz Digital TV CEE etkinliği için Krakow'dayım. Tarih tekkerürden ibaret midir bilmem ama benim yaşadıklarım birbirine çok benziyor. Yaklaşık bir ay kadar önce 30'lu derecelerdeki İstanbul'dan 10'lu derecelerde Londra'ya gitmiştim. Benzer şekilde 35 derecede bıraktığım Ankara'dan 17 derecedeki Krakow'a geldim. Dışarıda durmayacak gibi yağan yağmur ve sonhabar soğuğu var. Neyse ki etkinliğin düzenlendiği Park Inn by Radisson otelinde konaklamayı seçmiştim. Ulaşım ve ıslanma sorunum yok. Etkinlikle ilgili, daha önce de söylediğim gibi, ayrıntılı yazılar paylaşacağım. Ancak bugün değil. Pre conferance event olarak adlandırılan OTT Special Day'den çıkan sonuç bence net: Content is the KING. Şaka bir yana

Digital TV CEE izlenimler

Benim için üzücü bir haber ile başlayayım. Merak etmeyin, kişisel bir "üzücü haber" değil bu. Informa tarafından üç yıl boyunca İstanbul'da düzenlenen etkinlik, artık düzenlenmeyecekmiş. Geçen yıl TV Connect ismini alan etkinlik, Krakow'daki Digital TV CEE etkinliği ile birleştirilmiş. Krakow, Informa adına daha tatmin edici geçtiği için birleştirme İstanbul yerine Krakow'da gerçekleşmiş. Bu durumda, önümüzdeki yıllarda İstanbul yerine Krakow'a geleceğim gibi görünüyor. Başta, üzücü dedim, ama Krakow da çok keyifli bir şehir. Belki de sevindirici demem gerekiyordu :) Bu satırları yazarken bir yandan günün ilk paneli sürüyor. İlginç sunumlarla başlayan gün, şimdi bir panel ile devam ediyor. İlk soruyu, genelde olduğu gibi, ben sordum. Cisco'dan gelen paneliste NDS'i yakın zamanda satın aldınız. Daha önce Tandberg'in satın alınışını görmüştük. Pazar nasıl gidecek sizce? dedim. Yanıt olarak NDS'in satın alınmasıyla OTT sektöründe çok dah

Ne yapıyorum acaba?

Yazıyı yayınlayıp yayınlamayacağımı bilmiyorum. Yayınlarsam bile bu ilk yazdığım hali mi olacak emin değilim. (Yayınlarken, yazının ilk halini koruduğumu belirtmek isterim!)  İşin doğrusu ne yazacağımdan da emin sayılmam. Ankara’dan 17’ye doğru kalkan bir uçakla Münih’e doğru yol alırken, kalkışın üzerinden neredeyse 45 dakika geçmişken yazıyorum. Durup düşünmek ve/veya okumak dışında bir şey yapmak istediğimden netbook’u çıkarttım. Yazdıklarımı, eğer yayınlarsam, okuduğunuzda ben muhtemelen (bu kelimeyi o kadar severek kullanıyorum ki henüz 4 yaşını yeni bitiren kızım da konuşmalarının arasında kullanmaya başladı) Krakow’da otelime yerleşmiş olacağım. Başlığa dönersem, gerçekten de ne yapıyorum acaba? Kimse beni zorlamamışken, para vermiyorken, sadece kendimi geliştirmek uğruna önce Londra’ya ardından Krakow’a gidiyorum. Onca yol parası, onca otel parası, Londra için vize parası ve her ikisinde 15’er liradan yurt dışı çıkış harçları. Nereden baksan toplamda bir aylık maaşı

Otobüs yolculuğu ve sayısal radyo

Bir yandan Strazburg'da geçen keyifli bir Fransız filmi izliyorum, bir yandan blog yazıyorum. Otobü s yolculuğunu seviyorum. Her bindiğimde biraz daha gelişmiş buluyorum hizmeti. Bu yazıda, iki kez niyetlenip bir türlü yazamadığım iTVF etkinliğinin ikinci gününü anlatmayı istiyorum. İkinci günün sabahı desem daha doğru aslında. Sayısal radyo ile ilgili çok önemli bir oturuma ev sahipliği yaptı etkinlik.  WorldDMB, dünyada sayısal radyonun yaygınlaşmasını sağlamak için çalışan kar amacı gütmeyen bir organizasyon. 21 haziran tarihli etkinlikte WorldDMB'nin başkanlığını da yürüten Norveç'li bir misafirimiz vardı. WorldDMB'nin başkan düzeyinde temsil edilmesi anlamlıdır. Bu düzeyde temsil her yerde gerçekleşmez. Ülkemizde sayısal radyoya ilişkin henüz bir çalışma olmaması belki bu düzeyde temsili olanaklı kılmıştır. Gerçekten de sayısal televizyon gibi sayısal radyo da Avrupa'nın bir çok ülkede çoktan kullanımda. DAB, Avrupa'nın büyük bölümünde yayında. Bu konu

Türkiye'de sayısal radyo dönüşümü nasıl olabilir?

Yaklaşık altı ay kadar önce aldığım bir karar uyarınca televizyon teknolojisi ile ilgili yazılarımı ayrı bir blogda, İngilizce olarak yayınlıyorum. Başlangıçta bana keyif veren bu kararı uygulamak giderek zorlaşıyor. Aşağı yukarı aynı içerikli yazıları iki farklı dilde hazırlamak ciddi zaman istiyor. Neyseki kitap okumak ve internette dolaşmanın dışında yapabileceğim başka bir şey olmayan otobüs yolculukları var. Bu kez kürkçü dükkanına dönüş yolunda, kablosuz bağlantısı olan ancak çalışmayan bir otobüste yazıyorum. İnternet erişimimi, yol boyu sorun çıkartmayan Vodafone sim kartlı cep telefonuma mavi diş bağlantısıyla sağladım. İstanbul Televizyon Forum ve Fuarı'nın ikinci günü sabahı önemli konuşmacıları ve konusuyla sayısal radyoya ayrılmıştı. Yanda görmekte olduğunuz programda birisi dışında tüm isimler sunumlarını gerçekleştirdiler. Radyo, televizyonun aksine, sayısallaşma süreci neredeyse hiç tartışılmayan bir mecra. Oysa, tıpkı televizyon gibi radyo yayınlarında da sayı

Karidesli kalamar dolması ve Kariye Oteli

Kalamarı, halka halka doğranıp panelenmiş meze olarak görenlerdenseniz, şerit halindeki şey nasıl dolar dersiniz. Oysa kalamar, aslında içi doldurulabilir bir deniz canlısıdır. Balıkçılardan alırsanız, içini doldurabileceğiniz şekilde temizletebilirsiniz. Zaten bu tarifi denemek için dolmalık temizletilmiş kalamar şart. Geçenlerde bir meslektaşımla sohbet ederken bana, DVB-T2'nin Türkiye'deki gelişimini anlatan yazının altında havuç çorbası tarifi olunca sayfanın düzenli okuyucusu olmaz tabii dedi. Kendisine fazlasıyla hak versem bile ne yazık ki yazdıklarımı konularına göre ayrı bloglara taşıma fikrine halen uzak duruyorum. Tek yaptığım televizyon teknolojisi yazılarımı İngilizce olarak ayrı bir bloga taşımak oldu. O blogumu, reklamım için kullanıyorum. Henüz emekleme aşamasında olmasına karşın, sayesinde iki uluslararası konferansa davetli olarak katılma olanağı buldum. Hedefim önümüzdeki sene düzenlenecek etkinliklere konuşmacı olarak davet edilmek. Bakalım, zaman neler g

Fatih'te bir gece

Pencereler açık. Dışarıdan ezan sesleri yankılanıyor. Yatsı vaktini hatırlatıyor. Sahabe mezarlarının yanında,  Ebu Eyyûb Halid bin Zeyd'in  kabrinin yakınında, 1100 yıllarında yapılmış bir kilisenin dibinde oturmuş yazıyorum bu notları. Aslında niyetim İstanbul Televizyon Forum ve Fuarı'nın (iTVF) ilk gününe dair izlenimlerimi yazmaktı. Ancak ezan sesleri başka şeyler hatırlatıyor, yazdırıyor bana. Neler hatırlattı, neden hatırlattı bana kalsın ve izlenimlerimi yazmaya başlayayım. Hatırladıklarımı unutmayacağımı not ederek. Öncelikle RATEM 'e ve RTÜK'e çok teşekkürler. Geleneksel hale geleceğini umduğum bu önemli etkinliği ülkemize kazandırdıkları için. iTVF, hem içerik üreticilerinin hem TV teknolojisi şirketlerinin yer aldığı bir platform olmuş. Show TV, TRT, ATV, Semerkant TV, Samanyolu Grubu ve içerik üreten yapımcı şirketler stantlarında önemli görüşmeler yapıyordu bir yanda. Diğer yanda ise Sony, Harris, Seinheisser gibi dünya devleri ürün ve çözümlerini

Sahi Beni Neden Almadılar? / Serdar AKİNAN

Dün görüp aldım ve ilk sayfasından sonra elimden bırakamayıp 236 sayfayı su gibi içtim. Tesadüf eseri dün yazdığım blog yazısında televizyonun neden önemli olduğuna, toplumdaki algı yönetimindeki etkisine kabaca değinmiştim. Akinan'ın 2013 tarihli Kırmızı Kedi Yayınları'ndan çıkan ve alt başlık olarak "Medyanın Hakikatle İmtihanı" ifadesine sahip kitabı Star ile başlayan özel televizyon tarihinin içeriden anlatımını yapıyor. İşin ilginci aşağı yukarı aynı dönemlerde ben de bir yayın kuruluşunda çalışmaya başlamıştım. Habertürk ve CNN Türk televizyonlarını kuruluş sürecini yaşamış Akinan. Ayrıca SKYTürk, Show TV ve Star'da da çalışmış. Çok çok ilginç bir kitap Akinan'ın kaleme aldığı. Oray Eğin'in yazdığı Medyanın İmha Planı ile kıyaslarsam, ki aslında ikisi de aynı dönemleri anlatmaya soyunmuş, çok daha fazla bilmediğim ayrıntılar içeren ve daha net ifadelerle tespitlerde bulunan bir dil var Sahi Beni Neden Almadılar?'da. Kitabın adı, neden bahset

Ten Yükü, Attila Şenkon

Zaman, sahip olduğumuz en önemli kısıtlı kaynaktır. Bu kısıtlı kaynağı en verimli kullanmak için yıl başından bu yana televizyon izlemeyi hayatımdan çıkarttım. Onun çaldığı zamanda kitap okuyorum. Kitap seçimi, bence çok önemli ve bir o kadar da zor bir süreç. Aynı yazarların farklı kitaplar okumak, farklı yazarlardan aynı tür kitaplar okumak, Türkçe yazanları, çevirileri, tercih etmek olasılıklar arasında. Ben, elimden geldiğince farklı bakış açılarına sahip kalemleri okumaya çalışıyorum. Bunu yapabilmek için aylık iki dergi takip ediyorum: Mesele ve Express. Mesele, Agora kitaplığının dergisi. Express ise bir edebiyat dergisi değil, ancak gerek tanıtıcı yazılar / söyleşiler gerekse ilanlar ile bana yol gösteriyor. Bu iki kaynağa ek olarak beğenisine güvendiğim arkadaşlarımın önerilerini dikkate alıyorum. İdefix ve Cumhuriyet Kitap önerilerine de önem veriyorum. Elbette kitapçı ve sahaf dolaşmalarının payını unutmamak gerekli.  Bu uzun ve belki de gereksiz girişten sonra gelelim

Sayısal karasal televizyon lisans ihaleleri sürecinde sıra yerellerde

Blogumu takip edenlerdenseniz, muhtemelen biliyorsunuzdur: Sayısal karasal televizyon yayın lisansları kapsama alanlarına göre üçe ayrıldı. T1 ulusal, T2 bölgesel, T3 ise yerel yayınları ifade ediyor. T1 ve T2 ihaleleri tamamlandı. Yukarıda bahsettiğim gibi T1'in genel türdeki yayınlar için olan kısmında bir sorun yok, ancak T1 tematik türdeki yayınlar için yapılan SD ve HD ihalelerinin yürütmesi ilgili mahkeme tarafından durduruldu. 24 Haziran'dan itibaren başlayacak ihaleler süreci ile 73 il için yerel lisanslar dağıtılacak. Yerel (T3) lisansları tek il içerisinde yapılacak yayınları içeriyor. Ülkemizde 81 il olduğunu hatırlayınca hangi illerde T3 lisansı verilmeyecek sorusu ilk aklıma gelen oldu. Siz kıymetli okuyucuları için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bendeniz, sabahın kör saatinde listeleri taradı ve bakın ne buldu: Giresun, Gümüşhane, Şırnak, Ardahan, Osmaniye, Düzce, Karabük  Iğdır Şimdi eğer tıklanma derdinde bir "haber" s

Ankara AAAL nostaljisi

AAAL'de ne diyorsanız yukarıdaki fotograflar size bir şeyler hatırlatmayacaktır. Bu seferlik başka bir yazımı okumanızı öneririm. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'nin baş harflerinden oluşan AAAL kısaltması, Atlı Spor Kulubü'nün ve Başkent Öğretmen evinin arkasında, Beştepe'de. Yukarıdaki fotograflar okuldan değil. Okul öğrencilerinin öğlen tatillerinde sıklıkla ziyaret ettiği Emek 8. caddenin girişinden. Ben mezun olalı 20 yıldan fazla zaman oldu. Yazdığım bilgiler bizim öğrencilik günlerinden kalma.

fish doesn't think, because fish knows everything

Yazıya, başlığının tercümesi ile giriş yapayım: balık düşünmez, çünkü balık herşeyi bilir. Bu sözler, çok sevdiğim Arizona Dream adlı filmde çalan In The Deathcar adlı şarkıdan. Peki neden bu yazıya başlık oldu derseniz hemen açıklayayım. Balık herşeyi bilir mi emin değilim. Ancak çocuklar herşeyi anlıyor / çözüyor ve biliyor. Neden mi? Blog sayfamı takip edenler bilir, 2009 haziran doğumlu iki(z) kız babasıyım. Geçtiğimiz hafta babalar günü hediyesi aldım, hayatımda ilk kez. Henüz 4'ünü yeni dolduran kızlara okullarında sorular yöneltmişler ve yanıtlarını not edip göndermişler. Babam ..... hoşlanır, mutlu olur. Babam ..... sevmez. Bu iki boşluğu kızlarımdan bir tanesi şöyle doldurmuş: Babam oyun oynadığı zaman hoşlanır, mutlu olur. Babam iş yapmayı hiç sevmez. diğeri ise: Babam onunla oyun oynarsam hoşlanır, mutlu olur. Babam her zaman işe gitmeyi sevmez. Blogunun hakkında bölümüne LinkedIn profiline bağlantı koyan birisinin yapmaması gereken bir şey belk

Dutdibi Kahvesi, Adatepe / Küçükkuyu / Çanakkale

Adı, kendini bu kadar belli eden kaç mekan vardır? Dut ağacının dibindeki bu kır kahvesi, Adatepe köyü meydanında. Adatepe , Küçükkuyu'nun yanıbaşında bir dağ köyü. Tarihi epeeey eskilere dayanan, zamanında Rum ve Türkmen sakinleriyle barış içinde yaşamış şimdilerde İstanbul'dan bunalan kent kaçkınlarınca sahiplenilmiş 250 civarındaki hanesiyle, benim tabirimle Butik Köy. Her şeyin butiğinin makbul olduğu garip bir zamandan geçiyoruz. Geçenlerde Gazi Osman Paşa'da bir balık lokantasının tabelasında görüp şaşırmıştık eşimle: Butik balık lokantası. Her anlamda garip zamanlardan geçiyoruz. Bugün tarihli Cumhuriyet gazetesinde Dr. Ergin Yıldızoğlu'nun yazısını eğer okumadıysanız mutlaka okuyun. Zamanın ruhu, Zeitgeist, çokça anlamının dışında kullanılan bir kelime. Yıldızoğlu gibi kavramın içini dolduran makale yazanlar çok değil ne yazık ki. Konuyu dağıtmadan, Dut Dibi Kahvesi'ne dönelim. Tarihte gözetleme noktası olarak kullanılan Zeus Altarı tabelasını izleyer

Digital TV Central & Eastern Europe programı - 3

İleride bu yazıları okurken, ülkede yaşananları da düşününce, kendime çok kızacağım.  Ankara'da cenazesi kaldırılan ben de olabilirdim, biliyorum. 40 yıllık hayatımda bu kadar çaresiz hissettiğimi hatırlamıyorum. 1980'de henüz 6 yaşındaydım. Hiç unutmam, evimizin karşısındaki liseye doğru sipere yatmış askerleri görüp anne savaş çıkmış demiştim. O günleri bir kez daha yaşamak istemiyorum. O yüzden iktidar sahiplerine, ki hükümeti kastetmiyorum sadece tüm iktidar sahiplerine seslenerek, sağduyu çağrımı yineliyorum. Kimsenin okumadığını, okusa da kimsenin önemsemediğini bilsem bile ileride kendimi avutabilmek adına, 10 yıl sonraki Özgür bugünküne, o zamanlar ne yapıyordun dediğinde verebilecek yanıtım olsun diye! Lütfen sağduyu. Bu ülkeyi seven herkese, ne olur, lütfen, başka ölümler, yitimler olmasın! Askerle, polisle, halkı Halkla halkı Karşı karşıya getirmeyin! Bu kendimi teselli girişinin ardından buyurun etkinliğin ikinci gününün değerlendirmesi

Digital TV Central & Eastern Europe programı - 2

Digital TV Central & Eastern Europe programını değerlendirdiğim yazı dizisinin ikincisinde, öncelikle yeni fark ettiğim ve fark edince de üzüldüğüm bir gerçeği paylaşayım. Informa şirketininin sayısal televizyon teknolojileri konusunda düzenleyegeldiği etkinliklerden IP & TV World Forum serisinin doğu Avrupa - Avrasya ayağı son üç yıldır İstanbul'da yapılıyordu. 2010 ve 2011'de IP & TV World Forum adıyla düzenlenen etkinlik geçen yıl TV Connect olarak gerçekleştirilmişti. Etkinliğin tarihçesine bakarsanız, bu ayağın Prag, Budapeşte gibi orta Avrupa kentlerinde de düzenlendiğini görebilirsiniz. IPTV Derneği'nin büyük çabaları ve katkılarıyla İstanbul'a getirilen bu önemli etkinlik 2013'te ne yazık ki Krakow'da. İşin doğrusu Digital TV Central & Eastern Europe'un davet mektubunu açtığımda bunun TV Connect'in yeni ismi olduğunu fark etmemiştim. Hatta etkinliğe katılma kararı alıp başvurumu Informa'ya gönderdiğimde bile İstanbul'da

Balıkçı Erkanın Yeri, Yeşildere - İsabeyli - Aydın

Sayfamda, Ankara dışında mekan etiketli yazı sayısı yok denecek kadar azdır. Çocuklar büyüdükçe gezen, gezdikçe yiyen, yedikçe yazan bendeniz, bu durumu değiştirmeye karar verdim. İşte değişikliğin ilk işaretlerinden birisi: Balıkçı Erkanın Yeri. Adı üzerinde mekanımızın sahibi Erkan Bey. Mekanın özel yemeği ise balık. Peki, neredenbu mekan diye soru yağmuruna tutanlar için: İsabeyli'de. İsabeyli Nazilli'nin komşusu şirin bir yer. Nazilli'den küçük, sırtını dağlara yaslamış önünde ova. Erkanın Yeri, İsabeyli'den dağlara doğru giderken bir derenin kıyısında. Kır lokantası, mangal, kendin pişir kendin ye mekanı gibi. Ama mangalla uğraşmam, hem zaten uğraşmak istesem pikniğe giderdim diyenlerdenseniz başkası pişirsin beraber yiyeyim de mümkün. Beraber derken, pişirene de ikram etmeyi unutmayın. Erkanın Yeri'nde balık, kırmızı ve beyaz et ile mezeler mevcut. Ayran, diğer milli içkimiz (bekletilmiş üzün suyunun damıtılmasıyla yapılan) ile bekletilmiş üzüm suyund

2004'ten bu yana yaşanan en büyük değişiklik

Ne yapayım ben de okunmak için böyle abuk sabuk başlıklar koyan internet sitelerine özendim. Bu flaş gelişmenin üzerine internet haber sitelerine yansımayan başlıklardan bir seçmeyi aşağıya kopyaladım: Flaş haber: sadeceozgur, anonim olarak sürdürdüğü blog yazarlığına son verdi!  Sadeceozgur, gerçek kimliğini açıkladı! Meğer adı da Özgür'müş! Sadeceozgur'un Ankara'da yaşadığı ortaya çıktı! Sadeceozgur'un LinkedIn hesabında değişiklikler yaparak, halen çalışmakta olduğu şirketi gizlediği söyleniyor. LinkedIn'deki bilgilere göre sadeceozgur, 2004 yılından beri blogger olarak yaşıyor. Konunun uzmanları, Türkiye'de sadece blog yazarak bu kadar uzun süre hayatı idame ettirecek gelir elde etmenin mümkün görünmediğine dikkat çektiler. İsmini vermek istemeyen bir yetkiliye göre sadeceozgur, her sabah işine giden akşamları evine kapanan Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar romanının kahramanını andıran birisi. 

Tunalı Hilmi caddesinde farklı bir kafe: Kafe Stokholm

Dünyanın neresine giderseniz gidin aynı lezzeti bulabilirsiniz. Her yerde, sizinle aynı dili konuşan servis elemanları olacak. Alıştığınız lezzet, istediğiniz hızda. Yukarıdaki sloganlar hiç bir kafenin, kahve zincirinin, hamburgercinin değil. Öyleyse bile bunu bilerek kullanmadım. Yazdıklarım, gördüklerimden ibaret. Ben dünyanın bir ucuna gittiğimde "alıştığım lezzet"i aramadım hiç bugüne kadar. Hep burada "yerel ne var, farklı ne var"ın peşine düştüm. Siz de benim gibilerdenseniz Kafe Stokholm'ü seveceksiniz. TBMM'nin ilk vekillerinden Tunalı Hilmi Be y'den adını alan cadde üzerinde Esat kavşağına doğru ilerlerken sol kolda yeralan bu kafe, duvarları süsleyen İsveç manzaraları, çeşit çeşit dökme çayları, ev yapımı lezzetindeki (belki de ev yapımıdır, sormadım aslında) kurabiyeleri ve pastaları ile keyifli ve farklı bir mekan. Çalışanlarından öğrendiğime göre sahipleri Stokholm'de yaşıyorlarmış ve orada da bir kafeleri varmış. Oradaki kafen

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

Digital TV Central & Eastern Europe programı - 1

Bu yıl sekizincisi düzenlenecek etkinlik için geri sayım sürüyor. Bugün itibariyle 15 gün kaldı. 25 Haziran'da OTT Özel günü ile başlayacak ve 26 - 27 Haziran tarihlerinde düzenlenecek oturumlarla sürecek. Blog yazarı kontenjanından yararlanarak, katılım ücreti epey bir Avro olan etkinliği, yerinde takip edeceğim, eğer son dakika aksiliği yaşamazsam. Etkinliği, ülkemizde de son bir kaç yıldır etkinlikler düzenleyen Informa organize ediyor. Avrupa'da, televizyon dünyasının önemli şirketlerinin yetkilileri konuşmacı olarak katılacak. Eğer sonradan bir ekleme yapılmazsa, ülkemizden konuşmacı görünmüyor. Oysa hem nüfusunun hem sektörün büyüklüğü açısından, Avrupa'nın önemli oyuncularından birisi Türkiye. Sanırım bu tür etkinlikleri takip konusunda bir alışkanlık eksikliği var. Konuşmacı olarak kimsenin gelmeyeceği etkinliğe dinleyici olarak da ülkemizden çok katılan olacağını zannetmiyorum. Dediğim gibi sanırım bir alışkanlık eksikliği, yoksa benim kişisel olanaklarımla ka

İstanbul Televizyon Fuar ve Forumu

Blog sayfamı takip edenler bilir. Televizyon dünyasındaki gelişmelerin konuşulduğu etkinlikleri takip ediyorum. Bu yıla kadar sadece ülkemizdeki etkinlikleri takip ederken, bu yıl Avrupa'yı da dahil ettim rotama. Geçtiğimiz ay içerisinde Londra'da, bu ay içerisinde Krakow'da iki önemli toplantıya davetli olarak katıldım/katılacağım. Sektörü yakından takip etmeme karşın 20-22 Haziran 2013 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenecek fuar ve forumdan, neredeyse son dakikada haberdar oldum. Ülkemizde yayıncılık dünyasının tek buluşması Cebit Broadcast fuarıydı. Benim de iki yıl sunumlarımla katkıda bulunduğum etkinlik, son yıllarda Bilişim fuarının içerisinde eritilince içimi derin bir hüzün kaplamıştı. Bu yıl gerçekleşecek iTVF ile boşluk dolacak gibi görünüyor. Sabah baktığımda, henüz programın ayrıntıları web sayfasına yüklenmemişti. Ancak, etkinliğin forum bölümünün organizasyonunda görev yapan değerli Hocamın gönderdiği programı görünce, bu kez olmuş dedim. Ne yazık ki

Yolda / Buket UZUNER

Kimileri tatili sever, kimileri tatile gitmeyi sever. Yazdıklarından, söyleşilerinden anladığım kadarıyla Uzuner de gitmeyi tercih edenlerden.  "Kendimi bildim bileli en iyi hissettiğim ruh durumum hep yolda oldu. Kendi içimde ve dışımda yola çıkmayı, yollarda olmayı, yola düşmeyi ve yola vurmayı ben hep çok sevdim." s.15 Daha önce Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları adlı kitabıyla ilgili notlar düşmüştüm bloguma. Kumral Ada Mavi Tuna, Balık İzlerinin Sesi ve İki Yeşil Su Samuru adlı romanlarını, blog yazmaya başlamadan önce okumuştum. Çok sevdiğim bir dili var Uzuner'in. Yolda, yedi ülkede, farklı araçlarla yapılan yolculuk hikayelerinden oluşuyor. Her hikayede, yol arkadaşları ilginç şeyler anlatıyor. Yolda'nın sunuş yazısından öğrendiğimize göre Juan Goytisolo (İspanyol yazar) ile yapılan yolculuk dışındakilerde isimler değiştirilmiş. Her öykünün sonuna, öykünün geçtiği ülkenin özel yemeklerinden birisinin tarifi eklenmiş. İşin doğrusu yemeklerin hiçbiris