Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Akıllanan televizyonlar değişen iş modelleri değişmeye başlayan izleyici

Başlık pek bir şey ifade etmiyor olabilir. 9-10 Ekim 2012 tarihlerinde İstanbul The Marmara otelinde gerçekleştirilen TV Connect EurAsiaEasternEurope etkinliğinde konuşulanlar sonrası bende oluşan kafa karışıklığını anlatmak için daha uygun bir başlık bulamadım. 2 yıl önce IPTV Derneği'nin büyük katkıları ile İstanbul'a gelen IP&TV World Forum etkinliğinin Doğu Avrupa ayağı, bu yıl isim değişikliği ile TV Connect olarak karşımızdaydı. Etkinliği Informa adlı şirket düzenliyor. Dinleyici olarak katılım ücreti 1500 €'nun üzerindeydi. Neyseki sınırlı sayıda yayıncı kuruluş çalışanları için ücretsiz davetiye olanağı sunulmuştu. Etkinlikte dikkatimi çeken bir çok konu oldu. İki güne yayılmış sunumlarda Çek Cumhuriyeti'nden Rusya'ya, Ermenistan'dan ülkemize bir çok sektör temsilcisinin görüşlerini dinledim. Televizyonda yayınlanan dizileri, yayından kısa bir süre sonra internette bulabildiğiniz değişik bir dünya başladı artık. Hatta diziyi eş anlı olarak internet

Romantik Hareket, Alain de Botton

Aslında kitabın tam adı biraz daha uzun. Yazının başlığı kısa olsun diye tam adını kullanmadım. Sel Yayıncılık 'ın Ahu Sıla Bayer çevirisi ile Haziran 2001'de ilk baskısını yaptığı kitabın tam adı Romantik Hareket seks, alışveriş ve roman. 335 sayfalık kitabın Ekim 2010 tarihli 7. baskısını okudum. Alain de Botton, Türkçe'ye birçok kitabı çevrilmiş bir yazar. Kitaplarının baskı sayısından ve birçok eserinin dilimize çevrilmiş olmasından ülkemizde sevildiği sonucunu çıkartabiliriz. Romantik Hareket, yazardan okuduğum ilk eser,  diğer eserlerini zaman içerisinde okumayı düşünüyorum. Kitapta Londra'da yaşayan 24 yaşındaki Alice ile 31 yaşındaki Eric'in ilişkisi anlatılıyor. Eserin kapağında roman yazıyor. Ancak klasik bir roman olduğu söylenmez kanımca. Yazar, anlattıklarına ara verip anlattığı durum ile ilgili çözümlemeler yapıyor. Anlattığı durumu açıklayıcı ek bilgiler veriyor. Karakterlerin geçmişine dair ayrıntıları paylaşıyor. Bu araya girişler sayfalar boyunca s

Yoğurtlu kek tarifi

Tarif bahane, maksat anı olsun. Blog yazmanın keyfi bu aslında. Her yazıda yaşanmışlıklar var. Çoğunun hikayesini sadece yazarı biliyor. Bu yazıda olduğu gibi, kimilerini ise yazarından başka bilenler de var. Gerçi henüz okuma yazmayı bilmiyorlar ama yoğurtlu kek yapımında babalarına yardımcı oluyorlar... Gelelim malzemelere. Mutfakla haşır neşir olan herkesin bileceği malzemeler: 3 yumurta, 3 su bardağı un, 1 bardak şeker, 1 paket kabartma tozu, 1 bardak yoğurt, yağ (ki ben yaklaşık 3 çorba kaşığı zeytinyağı koydum ve tadı kötü olmadı), istenirse kakao ve gene istenirse ceviz, kuru üzüm, fındık, badem, kuru kayısı. Bu malzeme listesini kabartma tozu paketinin üzerinde de bulabilirsiniz. O listede zeytinyağı yazmaz :) Gene mutfakla haşır neşir herkesin bileceği tarif: Yumurtaları şekerle çırpın, ki yukarıdaki fotograf yumurtalar şekerle çırpılmadan önce çekilmişti. Aşağıdakiler ise çırpılma sürecinde çekildi. Fotografların kalitesi için kusura bakmayın. Babalarına yardım etmeye çalışan

Zerdeçallı Ekmek

Tarif 2011/01 tarihli Şımartan Tatlar dergisinin Ekmekler özel sayısından bir tarif daha:  Zerdeçallı Ekmek. Bu kez sadece fotografları sayfaya koyacağım. Çünkü ekmeği pişirirken çektiğim fotografların ilkinde tarif ve içinde yer alan malzemeler okunabiliyor. Aynı şeyleri tekrar yazmanın gereği yok diye düşündüm. Zerdeçalın bir çok faydası varmış. Özellikle geçiş mevsimlerinde vücut direncini arttırırmış. Milliyet Gazetesi'nin buradaki haberinde böyle bilgiler yer alıyor...

Kuru Meyveli Alman Ekmeği tarifi

Uzun süre sonra gelen, tarif etiketli bir yazı geliyor. Evdeki malzemeleri değerlendirmek için denediğim tarif, beklediğimden iyi sonuç verince okuyucularımla paylaşayım istedim. Tarif 2011/01 tarihli Şımartan Tatlar dergisinin Ekmekler özel sayısından: Kuru Meyveli Alman Ekmeği. Öncelikle malzemeleri sıralayayım: Ekmeğin olmazsa olmazı un. Dergideki tarifte 3 su bardağı buğday unu diye yazıyor. Evde tam buğday unu vardı, 3+ su bardağı tam buğday unu kullandım. 3+'da ne derseniz:  3 su bardağı ile hamuru yoğurmaya başladıktan sonra ele yapışmayacak kıvama gelene kadar eklediğim miktarı ölçmedim ama neredeyse 1 su bardağı olmuştur. 1 paket instant kuru maya. Derginin sponsoru Pakmaya'ymış. Evdeki mayanın markası da aynıydı. Yarım çay bardağı toz şeker. Pancardan imal olanını seçmeye özen gösterin. 1 çay kaşığı tuz diyor tarif ama ben göz kararı koydum. 1 paket vanilya diyor tarif evde şekerli vanilin buldum. Aynıdır diye düşünüp kullandım. 1,5 su bardağı ılık süt ve

Çocuk büyütürken başucundan eksik etmediğim kitaplar

Çocuk büyütme konusundaki deneyimim 3 yaşını bitiren ikiz kızlarımdan ibaret ve piyasadaki tüm kitapları incelemiş değilim. Evimizde konu ile ilgili kitaplar arasında en beğendiklerimi sıralayayım istedim. Belki birilerine yararı olur. Doğan yavru/lar bebekken kitaplarda aranıp okunanlar ile çocuk olmaya başladıktan (bence 2 yaş civarı) sonra aranıp okunanlar epey farklı oluyor. Bebeklik çağlarında el altında tuttuğum kitap çocuk hastalıkları uzmanı Dr. Cihangir Ertekin'in Bebek Beslenmesi ve Bakımı adlı Ada Yayınları'ndan çıkan kitabıydı. Kitabın tam adı Bebek Beslenmesi, Bakımı ve Hastalıklarında Anneye Pratik Bilgiler. Tam olarak adı gibi pratik bilgilerle dolu bir kitap. Önsözünden, bebek bakımı hakkında 20 sayfalık bir broşürle başlayan kitap macerasının 80 sayfalık bir kitapçığa oradan da 200 sayfalık bir kitaba dönüştüğünü öğreniyoruz. Bu 200 sayfalık olan kitap sanırım elimde tuttuğum 432 sayfalık son halinin ilk taslağı niteliğindeydi. 8 bölümden oluşan kitabı bebe

Yeraltından Notlar / Fyodor Dostoyevski

Geçen yıl Eylül ayında bloga Çernişevski'nin Nasıl Yapmalı romanıyla ilgili yazdıklarımı   "Bu kitap sonrasına bıraktığım bir diğer önemli Rus yazarın eseri Yer Altından Notlar, okuma sırasının başına geçti. Yer Altından Notlar’ı Dostoyevski’nin Nasıl Yapmalı’ya yanıt olarak kaleme alındığını okudum Güneş Bozkaya’nın notlarında. Aynı bilgi bir çok internet sayfasında da tekrarlanmış."  notuyla bitirmiştim.  Türkçe olarak farklı yayınevleri tarafından yayınlanmış eseri, Can Yayınları'nın Mayıs 2011 tarihli ilk baskısından okudum. Rusça orijinalinden Ergin Altay tercüme etmiş.  Romanla ilgili yazacaklarıma geçmeden Altay'ın çevirisinin, okumayı kolaylaştırdığını belirtmem gerekiyor. Genellikle farklı dildeki sözcüklerin anlamları için konulan çevirmen notunu Altay başka bir boyuta taşımış. Romanda dönem yazarlarına göndermelerden, Dostoyevski'nin diğer eserlerinde açıkladığı kavramlara, hatta Petersburg'un 1860'lı yılların ortalarındaki adres rehberine

Rum Memet / Ferhan ŞENSOY

25.11.2006 tarihinde satın aldığım Rum Mehmet'i, kütüphanede unutunca bitirmek bugünlere kısmetmiş. Ortaoyuncular Yayınları tarafından ilk baskısı Mart 2002'de yapılan 205 sayfalık öykü kitabının benim okuduğum Mayıs 2002 tarihli 3. baskısıydı. Fotografa dikkat etmeyenler için kısa bir açıklama yapayım: 25.11.2006 tarihinde İstanbul İstiklal Caddesi'ndeki SES tiyatrosunda Ferhangi Şeyler'in 1588. oyununu izledim. Kitabı, tiyatro binasında satın aldım ve oyundan sonra imzalattım. Kitap ile ilgili ilk not etmek istediğim puntosunun büyüklüğü. Günümüzde kağıttan tasarruf kaygısıyla mıdır, kalınlığı azaltma kaygısıyla mıdır bilmem kimi kitapların puntosu çok küçük oluyor. Rum Memet'in puntosu alışageldiklerimizden büyük. Kitaptaki öykülerin bir bölümü anılardan oluşturulmuş. Şensoy'un otellerde yaşadıklarını anlatan birden fazla öykü var Rum Memet'te. Kitabın 86. sayfasında yer alan "O Zaten Çocukken Pilot Olmak İstiyordu" başlıklı öyküde, aşağ

Bir Cinayet Romanı / Pınar Kür

Pınar Kür ismini, Asılacak Kadın adlı romanından uyarlanan filmi izleyerek öğrenmiştim. Kendisinden okuduğum ilk roman Bir Cinayet Romanı oldu. İlk baskısı 1989 yılında Can Yayınları tarafından yapılmış. Benim okuduğum Everest Yayınları tarafından yapılan Şubat 2008 tarihli 8. baskısıydı. Farklı bir cinayet romanı. Cinayetin işleneceği romanın başından belli. Aslında cinayet romanında elbette cinayet işlenecek, ancak Kür'ün eserinde ünlü bir yazar, bir şekilde ilişkisi olan insanlara, yazacağı romanda kullanmak üzere günlük tutmalarını ister. Bu günlükleri kullanıp bir cinayet romanı yazacaktır. Bölümlerin başlıklarındaki harfler, yazanların isimlerinin baş harfleri. Neyse, romanı okumamışları düşünerek daha fazla ayrıntı yazmayayım. Ortalarına kadar heyecanla okuyup sonra, tahmin ettiğim gibi mi bitecek düşüncesiyle devam edip, böyle de bitmez ki diye sonlandırdığım bir roman oldu.

Ruh Üşümesi / Adalet Ağaoğlu

Üç cilt halinde yayınladığı anılarını okuyup, yazdıklarının hiç birini okumamış olmam garip bir durumdu. Geç de olsa Ağaoğlu'nun romanlarından bir tanesini okudum. İlk baskısı 1991 yılında İletişim Yayınları'ndan çıkmış. Benim okuduğum Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan, Nisan 2007 tarihli 11. baskısıydı. 119 sayfalık roman, yazar tarafından "Oda Romanı" olarak tanımlanmış. Öğlen yemeğini kalabalık bir lokantada yemeğe niyetli, birbirini tanımayan, kalabalık yüzünden aynı masayı paylaşmak durumunda kalan kadın ile erkeğin hikayesi Ruh Üşümesi. Bir iki saat içinde yaşanıyor her şey. Elbette kahramanların hayal dünyalarının zamanını hesaba katmazsak. Farklı bir teknik denemiş Ağaoğlu bu romanı kaleme almaya karar verdiğinde. Okuması, klasik roman akışına alışmışlar için biraz zorlayıcı. İşin doğrusu bu romanı ilk yayınlandığında edinmiş ama bir türlü ilerleyemeyip bırakmıştım. Okuyucusundan dikkat isteyen romanlardan. Romanın bölümlerine klasik müzik eserleri

Damla Damla Günler III 1983-1996, Adalet AĞAOĞLU

Ağaoğlu'nun yayınlanmış günlüklerinin son cildi 1983-1996 yılları arasını kapsıyor. Türkiye İş Bankası Yayınları'ndan ilk baskısını 2007 yılında yapılan bu son cildin ben Mart 2012 tarihli ikinci baskısını okudum. 831 sayfalık son cildin etiket fiyatı 32 TL. Yazarın "köyün yenisinden derenin büyüğüne" taşınmasıyla başlayan cilt, trafik terörüne uğradığı 22 Temmuz 1996'da bitiyor. 1980 darbesi sonrası özellikle 1983'deki seçimlerden sonra iktidara gelen Turgut Özal dönemiyle birlikte değişen Türkiye ve İstanbul'u Ağaoğlu'nun günlüğünden okuyoruz. 1996'ya kadar yayınladığı eserlerin yazılış sürecine tanıklık ederken dönemin edebiyatçıları arasındaki ilişkileri izlemek de ilginç. Behçet Necatigil anısına verilen şiir ödülünün jürisinde olan Ağaoğlu'nun günlüklerinden dönemin şairlere dair düşünceleri okunabilir.

Damla Damla Günler II 1977-1983, Adalet AĞAOĞLU

1969-1977 yıllarını kapsayan ilk cildini 2007 yılı Mart ayında okumuş olduğum günlüklerin 1977-1983 yıllarını kapsayan ikinci cildini geçen günlerde okudum. İkinci cilt Mart 2012 tarihinde ilk baskısını yapmış. Olası bir yanlış anlaşılmayı baştan düzelteyim. Aslında anıların ilk cildi 2004'te yayınlandıktan sonra 1969-1983 yılları arasını kapsayacak şekilde Damla Damla Günler I - II ve 1983-1996 arasını kapsayacak şekilde Damla Damla Günler III adlarıyla Mart 2007'de yayınlanmış Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle yayınlanmış. Mart 2012'de ise ilk cilt 1969-1977 ve 1977-1983 olmak üzere ikiye ayrılarak yeniden yayınlanmış. Damla Damla Günler II 314 sayfa ve etiket fiyatı 18 TL. Günlük, anı, biyografi gibi kurgu olmayan metinler okumaktan keyif alıyorum. Dönemi başkalarının gözünden okumaktan mıdır başkalarının hayatlarını meraktan mıdır yoksa ikisi birden midir bilemedim. Bildiğim, ne kadar uzun olsa da sıkılmadan okuduğum. Damla Damla Günler II'de 1980 darb

ölmeye yüz tutan blog

Neden böyle oldu ben de tam anlayabilmiş değilim. Bu durum geçici mi onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey uzunca bir süredir blog sayfama yazmak isteğimin olmadığı. Zaten yazı sıklığından görülebilen bir durum. Ölü bloglar arasında yerini mi alacak yoksa bir süreliğine uykuya yatıp sonra uyanacak mı zaman gösterecek. Yeniden görüşünceye dek akıl sağlığınızı yitirmemeye çalışın/çalışalım. Böylesi bir dünyada ne kadar mümkünse...

sert geçen kış ve uykuya yatan blog yazarı

Kış sert ve yağışlı geçti bu sene başkentte. Kar, uzun süre kalkmadı yerden. Caddeler temizlense bile sokaklar ve özellikle kaldırımlardaki kar, güneşin yüzünü göstermesini bekledi. Bu uzun ve sert geçen kış mıdır sebebi bilemiyorum ama uzunca bir süredir bloga yazı yazmadığımı farkettim. Blog yazmaya başladığım Kasım 2004'ten bu yana yazısız geçen ilk ay Şubat 2012 oldu. Bu kadar ara verince yazacaklar birikti haliyle. Neyse, geç olsun güç olmasın en azından Mart 2012 yazısız geçmesin diye bu kısa durum raporunu ekleyeyim dedim sayfaya. Merak edenler için sağlık sıhhat yerinde, biraz tembellik biraz kış uykusu. Bahar ile birlikte yeniden canlanma / canlandırma zamanı...

Evrenden Torpilim Var! / Aykut Öğüt

Bir itiraf ile başlayayım bu yazıya. Hayatımda okuduğum ilk "kişisel gelişim" kitabıydı Evrenden Torpilim Var! Dharma yayınlarından ilk baskısını Şubat 2009'da yapan kitabın benim okuduğum Ağustos 2011 tarihli 110. baskısıydı. Her baskının kaç adet yapıldığına ilişkin bir bilgi bulunmayan kitap, 263 sayfa. Arka kapağındaki tanıtıcı yazı ilgi uyandırıyor: Siz hiç 150 kilo oldunuz mu? Sizin hiç yabancı bir ülkede bavulunuzu kaybettiğiniz, sabahları mısır gevreğine bira döküp hayatta kalırken günlerce tek kelime bile konuşmadığınız, dayak yedikten sonra girdiğiniz komadan bir gözünüzü kaybetmiş olarak çıkıp tekrar parklara döndüğünüz, annenizi kaybettiğiniz oldu mu? Benim oldu. Peki ya sonra o yabancı ülkenin dilinde şakır şakır konuşup hatta seslendirme yönetmenliği bile yaptığınız, o ülkedeki filmlerde başrol oynadığınız, yeni ve mutlu bir hayat kurduğunuz, elinizi attığınız her işi altın yumurtlayan tavuğa çevirdiğiniz, her saniyenizi gülümseyerek geçirdiğiniz, hayatta i

Radyo + İnternet = RadioDNS

İnternet, bir çok sektörü etkiliyor, dönüştürüyor. İçinde bulunduğum yayın sektörü de internet dünyasındaki gelişmelerden fazlasıyla etkilenen sektörlerden birisi. Yayın sektörü deyince akla "yazılı ve görsel basın" geliyor. Ben işin görsel ve işitsel tarafında çalışıyorum. Hal böyle olunca yazdıklarım basılı yayıncılıktan çok görsel (televizyon) ve işitsel (radyo) yayıncılık ile ilgili oluyor. İnternetin televizyon dünyasına etkilerini bir çok yazımda ele almıştım, böyle giderse bu konu üzerine daha çok yazarım. Ancak radyo konusunda pek yazmadım. Arşive bakınca bir yazımı gördüm. Bu yazıda kısaca değindiğim RadioDNS , daha ayrıntılı bir tanıtımı hak ediyor. Radyo, ilgili frekanslardan vericilerle yapılan elektromanyetik dalgaların uygun alıcılar tarafından çözülmesi yoluyla kulağımıza hitabeden bir yayın şeklidir. Kullanılan frekansa ve yayının analog veya sayısal olmasına göre farklı isimler (FM, DAB, HD Radio) alsa bile özünde tek noktadan çok nok

Televizyon Öldüren Eğlence / Neil Postman

Amerikalı yazar ve medya teorisyeni Neil Postman 'ın 1985'te kaleme aldığı ünlü eseri Amusing Ourselves to Death, Osman Akınhay'ın çevirisi ile  Ayrıntı yayınlarından  çıkmış. İlk baskısı 1994 yılında yapılan kitabın benim okuduğum 2010 yılında yapılan 3. baskısıydı. Geniş kaynakça ve dizini ile birlikte 195 sayfalık kitap iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde televizyona gelinceye kadar iletişim dünyasının geçirdiği evreler ve her yenilik ile günlük yaşamdaki değişiklikler irdeleniyor. İnsanların sadece yakın çevrelerinde olup bitenden haberdar oldukları, şehrin, ülkenin ve dünyanın geri kalanından bihaber oldukları dönemleri hayal etmek bile zor günümüzde. Telgrafın keşfiyle işler değişmiş. 27 Mayıs 1844'te Amerika'da ilk telgraf hattının kurulmasından yalnızca dört yıl sonra Associated Press'in kurulmasıyla "bütün ülkede hiçbir yerden gelmeyen, özel olarak hiç kimseye hitap etmeyen haberler ağır basmaya başladı" (s.80) Postman, günümüzden 2

Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim / Raymond Williams

1921 doğumlu olan Raymond Williams 1988 yılında vefat etmiş. 1958 yılında yayınladığı Kültür ve Toplum ile Marksizm ve Edebiyat (Adam yayıncılıktan 1990 yılında çevirisi yayınlanmış) önemli eserlerinden. Kültürel çalışmalar yaklaşımının önemli isimlerinden Raymond Williams'ın 1974 yılında yazdığı Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim adlı eseri Ahmet Ulvi Türkbağ'ın çevirisi ile Dost Kitabevi Yayınları'ndan 2003 yılında ilk baskısını yapmış. 135 sayfalık kitap  Teknoloji ve Toplum ,  Teknolojinin Kurumları ,  Televizyonun Biçimleri ,  Programcılık: Dağılım ve Akış ,  Teknolojinin Etkileri ve Kullanımları ,  Alternatif Teknoloji, Alternatif Kullanımlar  başlıklı altı bölümden oluşuyor. Eserinde teknolojik determinizme karşı çıkan Williams, televizyonun İngiltere ve ABD'deki örneklerini ayrıntılı olarak inceliyor. Bu analizinde akışın izleyicileri kanalda tutmak adına özenle yapıldığının altını çiziyor. ABD'nin ürettiği program içerikleriyle ve doğrudan şirketlerin

The Future is Hybrid : Gelecek Melezde / Hibritte

Yazının başlığı içeriğini ne kadar anlatıyor bilemiyorum. Konuyla / sektörle ilgili olanların tahmin edebileceği bir şey aslında. Benim de bir süredir çeşitli yazılarımda dile getirdiğim bir tespiti Avrupa Yayın Birliği de beyan etmiş. Buradan indirebileceğiniz raporda ayrıntılarını bulabilirsiniz. Çok özetle online dünya ile televizyon dünyasının birlikteliği olarak ifade edilebilir. Hibrit ile ilgili daha önce yazdığım yazıların bağlantısını ve EBU'nun raporunun bağlantısını aşağıda bulabilirsiniz: EBU görüşü: http://www.ebu.ch/Viewpoint_2011_Hybrid_ENG.pdf Samsung Smart TV IPTV eskidi, Avrupa OTT TV’ye yelken açıyor Televizyonunuz olmadan televizyon izlemek için tariflerden tekniğe dönüş: Over-the-top TV (OTTTV) HbbTV, Hybrid Broadcast Broadband Television

İstanbul Büyüsü / Demir Özlü

İstanbul Büyüsü, Demir Özlü'nün seçimiyle oluşturduğu içerisinde İstanbul geçen eski öykülerinden bir derleme. 143 sayfalık kitabın son sayfasına yazarın koyduğu açıklamadan öğreniyoruz bunu. Boğuntulu Sokaklar, Öteki Günler Gibi Bir Gün, Aşk ve Poster ile Stockholm Öyküleri adlı öykü kitaplarından Almanya'daki bir yayıncı için oluşturulmuş bu seçki. Ancak, yayınevi hayatını sürdüremeyince Almanya'da yayınlanmamış. Can yayınlarından ilk baskısını 1993 yılında yapan İstanbul Büyüsü'nün benim okuduğum 2001 yılında yayınlanan ikinci baskısıydı. İstanbul Büyüsü, çeşitli tarihlerde yazılmış, bir şekilde İstanbul'la ilgili 15 öyküden oluşuyor. Kimi öykülerde İstanbul'un semtleri, kiliseleri, caddeleri ayrıntılı bir şekilde uzun uzadıya betimlenmiş. Adeta öykünün kahramanı, şehir olmuş. Kimilerinde ise fonda kalmış, ama bir şekilde hep öykünün içerisinde. Özlü'nün öykülerinde insanı saran, sürükleyen, merak uyandıran bir anlatı yer almıyor. Belki hayatın kendisi gi