Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sayısal kablo, sayısal uçuruma çözüm olabilir mi?

Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre ülkemizde nüfusun yarısından fazlası hayatında internet kullanmamış. Bilgisayar sahipliği verileri de internet kullanımı verilerine yakın. Bilgisayara sahip olmayan, internet erişimi olmayan çoğunluğa internet üzerinden sunduğunuz e-devlet hizmetlerinin ne faydası olacak? Gerek gelir düşüklüğü, gerek eğitim yetersizliği nedeniyle günün sunduğu nimetlere erişim şansı bulamayan bu kesime e-devlet hizmetlerine nasıl eriştireceğiz? Birleşik Krallık'ta ikibinlerin başında kafa yorulan benzer sorun sayısal televizyon ile çözümlenmiş. 2003 yılında Birleşik Krallık'ta sayısal televizyon sahibi hane oranı %50'den az iken, televizyonun getireceği kullanım kolaylığı da düşünülerek, internetin yanı sıra televizyon üzerinden e-devlet hizmetlerinin sunulması planlanmış. 2002 yılında ilk olarak Kirklees'de, ardından bir çok yerel yönetimde e-hizmetler sayısal televizyon üzerinden sunulmaya başlanmış. Bu kadar yazıyı neden yazdım? Ülkem

Semizotu yemeği (ya da yemekciği)

Epey uyduruk bir yemek. Aslında yemek bile sayılmaz belki. Ben yaptım, yedim, beğendim. Paylaşayım istedim. Umarım siz de beğenirsiniz. Önce malzemeler: 1 demet semizotu 1 kuru soğan biraz sarımsak (keyfinize göre, isterseniz hiç katmayın) 2 domates 2 etimek zeytinyağı, tuz Semizotunu güzelce yıkayıp elimizle ufak parçalara ayırıyoruz. Bu işleme başlamadan yemeklik doğradığımız soğanı tencereye koyup yağda çevirmeye başlarsak zamandan kazanıyoruz. Semizotunu tencereye ekliyoruz. Soğanın pembeleşmesini falan beklemenize gerek yok. Birlikte güzelce pişiyorlar. Ardından domates, sarımsak (ben biraz diri seviyorum sarımsağı o nedenle soğan ile birlikte koymadım) ekleyip ağzı açık tenceremizde pişiriyoruz. Semiz, bir süre sonra kendini bırakıp tencerenin içinde kayboluyor adeta. Pişmiş yemeğimizi (yemekcik de diyebilirsiniz) 2 etimek koyduğumuz tabağımıza alıyoruz. Üzerine tuz ve biraz daha zeytinyağı ekleyip afiyetle yiyoruz. 

Stüdyo Muhammed Ali

Eski fotograf negatiflerimi taratmaya karar verdiğimde bu işi nasıl yapacağım konusunda fikrim yoktu. Aklıma iki seçenek geldi. Birincisi gidip negatif de tarayan bir tarayıcı satın almak, ikincisi bu işi hakkıyla yapacak bir fotograf stüdyosu bulmak. Taratacağım negatiflerin sayısı fazla olsa bile (toplamda 50'in üzerinde 36 pozluk) ikinci yolu tercih ettim. Satın alacağım tarayıcı stüdyonun kullandığı tarayıcı kalitesinde olmayacaktı. Tarattığım negatif sayısı fazla olunca iyi indirim yaptılar. Ben de jest olsun diye, pek ihtiyaçları olmasa da, reklamlarını yapayım istedim. Aşağıda gördükleriniz, negatiften taranmış eski fotograflarımdan... Stüdyo Muhammed Ali'nin bir çok şubesi var. Ben Armada Şubesi ile çalıştım. Tüm şubelerin adres telefon bilgilerini web sayfalarından edinebilirsiniz... http://www.muhammedali.com.tr

kadın-erkek ilişkileri üzerine

Kimi yazarlar var, aşk profesörü ünvanlı. Çok satan gazetelerde köşe yazarlığı yapıyorlar, kitapları yok satıyor. Benim öyle iddiam yok. Kendi deneyimlerim ışığında bir iki kelam edeyim istedim.  Efendim, hayatının bir bölümünü karşı cins peşinde koşarak geçirmiş, bu koşusunda çoğu kez yere kapaklanmış birisiyim. 10 yıldan uzun zamandır bu karşı cins peşinde koşmaktan elimi ve eteğimi çektim: evlendim. Paylaşacağım deneyimlerin 10 yıl öncesindeki gözlemlerime, yaşadıklarıma dayanıyor. 10 yıldır pek bir şey değişmediğini düşünerek, birilerinin yararlanacağını umarak yazıyorum.  Bunu yazı dizisi olarak mı yayınlasam tek yazıda tümünü yazıp bitirsem mi bilemedim. Neyse, hele başlayalım. Sonra duruma göre karar veririz.  Lafı yeterince uzattım, konuya geçelim: Diyelim ki yaşı yaşınıza uygun, bekar bir karşı cins sizi yemeğe davet ediyor. Öyle arkadaş arası bir yemek değil. Başbaşa, siz ve o'nun dışında kimse yok. Ve siz davete icabet ediyorsunuz. Keyifli bir yemek. Sonra sizi eve bırak

televizyon üzerinden e-Devlet hizmetleri

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2010 yılı verilerinden oluşturduğum grafik, ülkemizde internet kullanımının yaşla ilişkisini ortaya koyuyor. Yaş arttıkça, internet kullanımı oranındaki dramatik düşüş dikkatinizi çekmiştir. Özellikle internet tabanlı elektronik devlet uygulamalarının en büyük sorunlarından birisi bu yandaki grafik. Yaşlı nüfusun %10'u bile interneti kullanamazken sadece internet tabanlı e-devlet projelerinizin tüm halka ulaşmayacağı aşikar. Hal böyle olunca halkın çoğunluğunun (özellikle nüfus kağıdı genç olanlar) kullanabileceği farklı platformlar araştırılmış. Televizyon, bulunan en uygun çözüm gibi görünüyor. Peki televizyon nasıl kullanılacak? Konunun ayrıntılarını merak edenleri 24 Eylül 2010 tarihinde Grand Ankara Rixos Oteli Millenium 2 Salonuna bekliyorum. Saat 09.30-10.00 arası Etkileşimli Televizyonun Yerel Yönetimlerde Kullanımı başlıklı bildirimi sunacağım. Türkiye Bilişim Derneği'nin düzenlediği 27. Bilişim Kurultayı 'nda buluşalım. Özellikle

Beceriksiz, Patricia Highsmith

Patricia Highsmith, Ripley karakterinin yaratıcısı ünlü bir yazar(mış). Beceriksiz adlı polisiye gerilim tarzındaki romanını okuyana dek Yetenekli Bay Ripley adlı filmin Highsmith'in romanından sinemaya uyarlandığının farkında değildim. Oysa filmden ve filmin müziklerinden çok etkilenmiştim. 1921 doğumlu Highsmith 1995 yılında vefat etmiş. Yazar hakkında ayrıntılı bilgilere özgür ansiklopedi Wikipedia 'dan ulaşabilirsiniz. Yazardan okuduğum ilk kitap olan Beceriksiz, dilimize 1995 yılında Ayrıntı Yayınları tarafından kazandırılmış olmakla birlikte 1954 tarihli bir roman.  Karısı ile ilişkilerinde sorunlar yaşayan ve ondan boşanmak isteyen bir avukatın, tesadüfler ve kendi beceriksizlikleri ile karısını öldüren bir kitapçı ile kesişen hayatlarını anlatıyor. 241 sayfalık eseri son sayfasına kadar süren bir merakla okudum. Karakter çözümlemeleri, romanın kurgusu, dilin akıcılığı etkileyiciydi. Bugüne kadar Highsmith romanlarından okumadığıma üzüldüm. Romana ilişkin çok daha

Ankara'da bebek alışverişi yapılacak en uygun mağaza: Özelcan Bebe

Bebekler olduktan sonra fark ettiğimiz büyük bir sektör: bebek/çocuk ürünleri. Emzik, biberon, body, bez, mama diye başlayan alışverişimiz giderek daha pahalı ürünlerle devam ediyor. Mama sandalyesi, bebek arabası tek kalemde epey para harcayacağınız ürünler. Bizim gibi ikiziniz varsa bu ürünlerden ikişer tane almak durumunda kalıyorsunuz.  Ankara'da bebek/çocuk ürünleri almak için farklı seçenekleriniz var. Zincir mağazalardan almak isterseniz pazarlık etme olanağınız olmuyor. Çoğu alışveriş merkezlerinde yer alan bu mağazalarda şık düzenlenmiş vitrin maliyeti, yüksek dükkan kiraları aldığınız ürünlerin fiyatlarına yansıyor. Aynı ürünleri Özelcan Bebe mağazasından aldığınızda ise piyasada verilen en düşük fiyatın da altında alabiliyorsunuz. Özelcan' ın bu uygun fiyat politikasının sanırım bir kaç sebebi var. Birincisi, sattığı ürünlerin çoğunun toptan dağıtımını da yapıyor. Toptancısından alıp üzerine kar koyup satanlara göre avantajlı. İkinci sebep ise dükkanlarının lüks alı

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş

İsteyince oluyormuş

Bu ara kafayı salıncaklara takmış durumdayım. Malumunuz Çankaya Belediyesi'nin parklarındaki salıncaklar içler acısı durumda. Eski, bakımsız, dengesi bozuk. Belediye ile yaptığım yazışmalardan anladığım kadarıyla bu durum yakın zamanda değişmeyecek. Peki, Ankara'nın diğer belediyelerine ait parklarındaki salıncaklar ne durumda? İlk örnek Büyükşehir Belediyesi'nin Dikmen Vadisi'ndeki salıncağa ait. Yeni, temiz ve bakımlı. Bu salıncak Polis Evi'ne yakın taraftaki çocuk oyun parkına ait. Parkta yanlış saymadıysam 6 adet salıncak var. 4 tanesi fotografta görülen şekilde, küçük çocukları sallamaya yönelik. Diğer ikisi ise daha büyük çocuklara yönelik. Zaman buldukça diğer ilçe belediyelerinin parklarını fotograflayacağım. Belki birileri ilham alır, kim bilir?

Çocuk Oyun Parkları

2004 yılında blog yazmaya başlarken amacım hoşuma gidenleri ve teknik bilgilerimi, yetersiz gördüğüm Türkçe içeriğe katkı olsun düşüncesiyle,  sizlerle paylaşmaktı. Can sıkıcı şeyler hayatımızın büyük bölümünü kapladığı için bunlara bir de blogda yer vermemek istedim. Bu güne kadar, bir kaç istisna dışında, bu can sıkıcı konuları blogumdan uzak tutmayı başardım. Bu kez, ne yazık ki sinir bozucu, can sıkıcı bir yazı var karşınızda.  Konumuz çocuk oyun parkları.

HbbTV, Hybrid Broadcast Broadband Television

Yazının başlığına bakıp bir zamanlar gösterdiği eski filmlerle gönlümüze taht kuran HBB (eyç bi bi) Televizyonu'ndan bahsedeceğimi düşünmeyin. Başlıktaki kısaltma önümüzdeki dönemlerde adını sıkça duyacağımız yeni standarda ait: Hybrid Broadcast Broadband Television: Hibrit (melez) geniş bant yayın televizyonu. Avrupa kökenli bir endüstri standardı olan HbbTV , internet ile geleneksel yayıncılığı birleştirmek (İngilizce tabiriyle mörç [merge]) amacıyla geliştirilmiş. Gittikçe ucuzlayan ve yaygınlaşan (ülkemiz için ucuzlama kısmı doğru olmasa bile dünyada böyle bir eğilim var) geniş bant internet erişimi, klasik yollarla yapılan televizyon yayıncılığının geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşıyor. Gelişmeleri takip eden sektör, elinden kayıp giden izleyicisini yeniden kazanabilmek için geniş bandı yok saymak yerine onu da içine alarak klasik televizyon ekranı ve kumandayı, online içeriği de kontrol edebilir hale getirecek çözümü ortaya koymuş. 

Atatürk Orman Çiftliği'nden Günlük Keçi Sütü

Bebeklerimiz süt içmeye başlayınca keçi sütü diye bir şeyin varlığından haberdar olduk. Kay adlı daha önce duymadığımız bir markanın uzun ömürlü keçi sütünü gördük marketlerde. Yarım yağlı olarak satılan uzun ömürlü Kay keçi sütünü kızlar severek içiyorlar. Geçenlerde Erzincan Mandra'da günlük keçi sütü satılmaya başladığını görünce sevindik. Hem günlük olması hem cam şişede satılması hem de üreticisinin yıllardır bildiğimiz A.O.Ç. olması mutlu etti bizleri. Şimdilik tek sorun üretimin kısıtlı olması nedeniyle günlük keçi sütünün A.O.Ç. satış mağazaları dışında bulunmasının zorluğu. Bizim için büyük sıkıntı değil. İşe giderken yol üzeri yapabiliyorum çiftliğin satış mağzasını. Umarım yakında yaygınlaşır ve bulunması kolaylaşır. Ankara'daki A.O.Ç. Satış Mağzasının telefonunu vereyim: (312) 211 03 80

Kuğulu Park, Ankara

Tek ayak üzerinde durma cezası almış ördekler...

Direkte sallanan sporcular

Bugünlerde Ankara caddelerinde direklerde sallandırılmış sporcuları görürseniz şaşırmayın. İbreti alem olsun diye değil, dünya basketbol şampiyonasının ev sahibi kentlerinden birisinin Ankara olmasından dolayı bu sporcular direklerde. Düşünce iyi olsa bile görüntü kötü olmuş bence. Fiba 2010 ile ilgili tüm bilgileri iyi hazırlanmış web sayfasından öğrenebilirsiniz. Grup maçları Kayseri, Ankara, İzmir ve İstanbul'da oynanacak. Grup maçları sonrası takımlar İstanbul'a gidecek. Türkiye grup maçlarını Ankara'da oynayacak. Türkiye'nin grubunda Çin, Yunanistan, Rusya, Porto Riko ve Fildişi Sahili takımları var.  Şampiyonanın Ankara'ya hareket getireceği kesin. Yeni açılan Ankara Arena, modern görünümü ile şampiyonaya yakışır bir tesis olmuşa benzer. Yenilenen Gençlik Parkı'ndaki ve Ulus'daki esnafın taraftarları beklediğini ekleyeyim. 

Trajik mi komik mi?

Blog sayfamda güncel gelişmelere ilişkin yazı, yorum yapmıyorum. Zaten her açtığınız web sayfasında güncele dair bilgi/yorum varken, bir de benim sayfamda bunlara yer vermeyeyim istedim. Bu gün bir değişiklik yapayım.  Malumunuz 12 Eylül 2010 tarihinde, kaderin garip cilvesi midir tesadüf mü bilinmez, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası hazırlanan Anayasa'da değişiklikleri oylayacağız. İki seçeneğimiz var: Evet - Hayır. Bir grup, 3. seçenek olarak boykutu önerse bile aslında kimin boykot ettiğini, kimin sandığa gitmeye üşendiğini bilemeyeceğimizden Boykot seçeneğini tercih edenlerin sayısını bilemeyeceğiz.  Bu yazıyı yazdıran komik mi trajik mi olduğuna karar veremediğim durum, referandum kampanyalarına ilişkin. Çalıştığım iş yerinin internet erişimi, çoğu iş yerinde olduğu gibi, içerik denetleyici bir sunucu tarafından kontrol ediliyor. Oyun siteleri, müstehcenlik içeren siteler, sohbet siteleri bu içerik denetleyicisi tarafından engelleniyor. Bu sabah farkettim ki http://www.oyumhayi

Tuhaf, Ertuğrul ÖZKÖK

Hürriyet gazetesinin uzun yıllar genel yayın yönetmeliği görevini yürütmüş, sosyoloji doktorasına sahip gazeteci Ertuğrul Özkök, genel yayın yönetmenliği görevini bıraktıktan sonra yayınladığı kitabı Tuhaf, adı gibi tuhaf hikayeler içeren bir kitap. Beş bölümden oluşuyor. Yola çıkış, içerden, aradan, dışardan ve varış başlıklarını taşıyor bölümler. Alaca karanlık kuşağı öykülerini andırıyor kitabın başlarındaki anı/öykü/haber metinleri.  Sürükleyici biri dil ile yazılmış. Cumhuriyet Kitap ekinde Özkök ile kitabı üzerine yapılan söyleşiyi okumuştum. Orada hatırladığım kadarıyla Dan Brown ile İstanbul'a geldiğinde görüştüğünden ve Tuhaf'ı yazarken, Brown'un yazış stilinden yararlandığından/etkilendiğinden bahsediyordu. Kitabın, özellikle içerden bölümündeki metinler etkileyici. Samimi bir dil kullanmış Özkök. Kendini, inançlarını açık yüreklilikle ortaya koyuyor. Çoğu insanın yapmayı tercih etmeyeceği bir şey. Bugünkü siyasi durum ile kitaptaki inanca ilişkin görüşleri a

700. yazı: Radyo günleri...

2004 yılının son aylarında başladım yazmaya. Aşağı yukarı 5 yıl olmuş. Biraz önce fark ettim ki bu yazı 700. yazı. Bakalım daha ne kadar devam edecek yazılar... Hava sıcak olunca evde geçirdiğimiz vakit, kışa kıyasla azaldı. Kısalan vaktin önemli bir bölümünde bebeklerle oynamak ile geçince ve onların yanında televizyon açılmayınca tatilde başladığım televizyonsuz hayata devam ediyorum. Bu durumdan şikayetçi değilim ve televizyonun eksikliğini hissetmiyorum. Bebeklere televizyonu bir süre daha seyrettirmemeyi düşünüyoruz, zaten okuduğumuz yazılar da bebek kanalları dahil hiç bir yayının kanıtlanmış faydasından bahsetmiyor. Aksine görüşleri içeren (gelişimine zarar verdiği yönünde) kimi yazılar var. Televizyon yasak ancak radyo değil. Evde hiç dinlemediğimiz kadar uzun süre radyo dinliyoruz. Bloga yazdığım son zaman yazılarında favori kanallarımı belirtmiştim zaten. Şimdi bunlara iki tane daha ekleyeyim: NTV Radyo (Ankara için 104.7 MHz) ve TRT Türkü (tam adı bu olmayabilir ama türkü

Ankara trafiğinde habersiz yol kapatmalar

Sabah her zamanki saatte kalkıp işe gitmek için evden çıkıp, her zaman kullandığınız yollardan geçmeye çalışıp yolun kapatıldığını görmenin ne kadar sinir bozucu olduğunu yaşayarak öğreniyorum. Bir ayı geçkin süredir televizyon izlemediğimden midir, bilgilendirmenin yapılmamasından mıdır bilmem Ankara'nın kapalı yollarını yolun başına geldiğimde öğrenebiliyorum. Sayısız reklam panolarının bir kaç tanesi kapanacak yolları duyurmak için kullanılsa olmaz mı?  İnternette arayınca Ankara Valiliği'nin bir açıklamasını buldum . Valilik web sayfasında da yer alıyor. Bilgiyi düzelteyim kimseye haksızlık yapmamayım...

RTÜK, IPTV Yönetmeliğini yayınladı

Başladı başlayacak derken, IPTV (Internet Protocol Television - İnternet protokolü televizyonu) yayınlarına ilişkin düzenlemeleri içeren IPTV Yönetmeliği 17 Temmuz 2010 tarih ve 27644 sayılı Resmi Gazete'de yayınlandı. IPTV'nin ne olduğunu merak edenlerin, blogda daha önce yayınladığım yazıları okumalarını öneririm. Yönetmeliği değerlendirmeye geçmeden önce bir tartışmaya açıklık getireyim. Kimilerine göre, mevcut RTÜK yasası ile IPTV konusunda düzenleme ve denetleme hakkı RTÜK'te yoktur. Oysa, çeşitli tarihlerde değişikliklere uğrayan, 1994 yılında çıkartılmış 3984 sayılı kanunun 2. maddesinin d bendinde televizyon yayını tanımlanmıştır. Bu tanımda yer alan elektromanyetik dalgalar, veri şebekeleri ve diğer yollarla ifadesi IPTV'nin RTÜK denetimine tabii olduğunun kanıtı niteliğindedir. IPTV Yönetmeliği'nde atıf yapılan 31. maddede ise farklı teknolojilere özel vurgu yapılmıştır. 2002 yılında değişikliğe uğrayan maddede yer alan aşağıdaki ifade IPTV denetiminin R

İmamı Azam Savunması Şehit Bir Önder İçin Apolocya, Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Bir dönem televizyonlarda sıklıkla karşılaştığımız, öne sürdüğü görüşleri ile İslam dininin yaşanılan şeklinden farklı olması gerektiğini savunan bir bilim adamı Öztürk. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin kurucu dekanı. İslam dininin, Emevi Abbasi iktidarları döneminde, özellikle uydurulan hadislerle bozulduğunu, özünü yitirdiğini, düşünmeden yerine getirilen ibadetlere indirgendiğini savunuyor. Bu görüşlerini çeşitli kaynaklar ile destekliyor. Öztürk'ten daha önce Allah ile Aldatmak adlı eserini okumuştum. Fazlasıyla tekrarlardan oluşan, okunması kolay olmayan bir kitaptı. İmamı Azam üzerine kitap hazırlığından çeşitli söyleşilerinde bahsediyordu. Kitabı raflarda görünce alıp, okudum. İnkılap yayınevinden çıkmış okuduğum kitap, esas kitap olan İmamı Azam'ın kısaltılmış ve daha kolay okunur hale getirilmiş olanı. Bu bilgiye kitabı satın alırken sahip değildim. Okuduğum kısaltılmış halinde, ayrıntılı bilgiler için esas kitaba başvurulması gerektiği yazılmış. E

Harikalar Diyarı, Eryaman, Sincan / Ankara

Zamanında bataklık benzeri bir yer olan arazi, büyük bir gölet etrafında düzenlenen park haline getirilmiş. Harikalar Diyarı adlı park, fotografta gördüğünüz Masal Adası ile ünlü. Şirinlerden, atıl kurta, pamuk prenses ve 7 cücelerden, keloğlana bir çok masal-çizgi film karakterinin heykelleri ile dolu bir ada. Adanın sembolü ise devasa Guliver heykeli. Park içerisinde keyifli saatler geçirebileceğiniz kafeler var. Semaver, gözleme keyfinin bedeli, Ankara'nın diğer mekanlarına kıyasla daha ucuz. Çocukları eğlendirmek için kaydıraklar, salıncakların yanısıra uzun sayılabilecek güzergaha sahip minik tren seferleri de var. Alışveriş merkezlerinin kısacık turları 4 TL / kişi iken, 10 dakika kadar süren mini tren turu Harikalar Diyarı parkında 3 TL / kişi. Bebekler bu turdan keyif almaz sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bizim 14 aylık yumurcaklar inmek istemiyordu...Ankara merkezinden Sincan'a giderken Eryaman sapağından sonra yolun sağ tarafında göreceğiniz büyük parkın birden çok giriş

Otomatik vites kullanma keyfi

18 yıldır ehliyetli olarak otomobil kullanıyorum. Yakın zamana kadar hep düz vites araba kullanmıştım. Otomatik vites hem çok arıza yapar, hem fazla yakar diye düşünürdüm. Düz vites arabalara göre daha fazla yaktığını deneyerek görüyorum. Eski arabamızın neredeyse iki katı kadar yakıyor. Özellikle şehir içi trafiğindeki sürüş konforunu düşününce, varsın yaksın diyorum. Eski arabayla yakıtı arasındaki 1/2'ye yakın oranının nedenini merak edenler için belirteyim: eski aracımız 1,2 Lt motor hacmine sahipti, bu araç ise 1,6 lt'lik bir motora sahip. Şehir içinde 100 km'de 8 lt kadar yakıyor otomatik araç. Eskisi ise 5 lt civarında yakıyordu. Otomatik vitese karşı ön yargılı olanlar için deneyimlerimi paylaşmak istedim...

Santiago, Şili

Yol notları ile başlayan yazı dizim :) Santiago'da tuttuğum kısa notlarla nihayete eriyor. Yazının sonuna picasa'daki sayfamda yer alan fotografların bir kısmını ekledim. Fark ettim ki picasadaki fotograflara pek bakan olmuyor. 9 Ekim 2008, saat:04.30 Santiago, otel Dün sabah Şili'ye ulaştık. Uçaktan inmeye yakın Şili'de oturumu olmayanlara doldurmaları için 2 form verdiler. Şili'ye yaş ve kuru meyve, toprak, topraklı bitki, tohum, hayvan sokmak yasakmış. Ankara'dan taşıdğımız (yolda yenir düşüncesi ile) elmalarımızı ve bir kaç kuru meyvamızı atmak zorunda kaldık. Sanırım hastalıktan, ürünlerinin genetik özelliklerinin bozulmasından endişe ediliyorlar. Sorunsuz pasaport kontrolünün ardından, sisli ve soğuk Santiago sabahına merhaba dedik. 100 USD karşılığı 56500 Şili pezosu alarak ilk para bozdurma işlemini gerçekleştirmiş olduk.

Ziyaretçi sayısı, Göksu Restaurant, şaşkınlık

700'e yakın sayıda yazı bulunan bir blogum var. Bu ara neredeyse her gün yeni bir yazıyla sayı artmaya devam ediyor. Bu 700'e yakın yazının içerisinde sadece 4 tanesi Göksu Restaurant ile ilgili. Bu gün sayfaya erişim istatistiklerine göz attım. Geçen yıl bir yazımda farkettiğim durum devam ediyor. Anahtar kelimeye ile arama sonucu sayfaya ulaşanların %65'i Göksu'yu aratanlar :)

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago Yolculuğu Notları - 3 ve son

Yolculuk 1+ 3 + 14 saat sürünce notlarını yayınlamak üç güne yayıldı. Bu gün sonunda Santiago'ya ulaşıyoruz. Diğer gezilerim aksine, Santiago'da fazla not tutmamışım. Seyahatin kısalığından mıdır günlerin yoğunluğundan mı hatırlamıyorum. Gene de iki sayfalık kısa notlarım var. Onları bir ara bloga aktaracağım... 8 Ekim 2008, saat 06.50 Ant Dağlarının üzeri Bilgilendirme ekranına göre tamıtamına 34 dakika sonra Santiago'ya inmiş olacağız. 801 km/saat hızla 11582 metre yükseklikte uçuşumuza devam ediyoruz. Buranın saatiyle 07'ye yaklaşırken Ankara öğleden sonra ikiyi (14) yaşıyor. Az önce kahvaltımızı yaptık. Sanırım tavuk ve dana jambonun yanında 2 parça peynir, 2 küçük baget ekmeği, 1 yoğurt, meyva salatası, yağ ve reçelden oluşan yiyeceklerin yanında meyva suyu ve kahve-çay sunuluyordu. Paris'ten bu yana 7064 mil olmuş bu arada. Penceren bakınca etkileyici Ant Dağları manzarası var. Umarım çektiğim  fotograflar manzarayı hakkıyla yansıtır.

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago Yolculuğu Notları - 2

Dün yayınlamaya başladığım 2008 tarihli notların bugün sıra ikincisinde. Bu kez Paris - Santiago arasındaki 14 saat süren uçak yolculuğu sırasında tuttuğum notlar var. Notları tutarken bir gün bloguma taşırım diye düşünerek, olabildiğince bilgilendirici şekilde  olmalarına dikkat etmiştim. Umarım birilerinin işine yarar. 7 Ekim 2008 saat:23 / Paris Bu kez Paris saatiyle 23. Bizim saatimizle 24. Santiago'ya gideceğimiz Boeing 777-200 uçağına bindik. Paris Charles de Gaulle Havaalanı oldukça büyük terminal binasına (binalarına demek daha doğru belki de) sahip. 2E terminaline geldi İstanbul'dan bindiğimiz uçak. Biniş kartını koydukları zarfı inceleyince, Paris'te kısa bir tren yolculuğu yapmamız gerektiğini görmüştüm. Aynı terminal binasının içerisinde kapıların bir bölümüne otomatik giden trenle ulaşılabiliyordu.  

Ankara'da FM bandında yeni favorim: Radyo TIME 89 MHz.

Radyo İlef (91.0 MHz) ve TRT Radyo 3 (91.2 MHz) sonrası Ankara'daki favori müzik radyolarıma bir yenisini ekledim: Radyo TIME. 89 MHz frekansından çok net alınabilen kaliteli yayın yapan, genellikle aşk şarkıları çalan Türkçe müzik kanallarından. Radyo İlef ve Radyo 3'te hoşuma gitmeyen bir şeyler çıktığında alternatifim oldu. Darısı yeni istasyonların başına...

İki ayrı bebek arabası mı ikiz arabası mı?

İkiz bebeği olanların alışverişte kafalarına takılan konulardan birisidir: iki ayrı puset mi, ikizler için özel üretilmiş arabalardan mı alsak? Öncelikle gözlemlerimi aktarayım, sonra deneyimlerimi. İkizler için üretilmiş iki farklı tip araba var benim gördüğüm. Birisinde bebekler yan yana oturuyor, diğerinde arka arkaya. Yan yana oturdukları modeller daha yaygın. Arka arkaya bir tane gördüm. İnternet sitelerinde falan var ancak pek tercih edilmiyor sanırım. Yan yana oturulan modeller, haliyle iki araba genişliğinde oluyor. Alışveriş merkezlerinin kapılarında, çoğu semtin daracık kaldırımlarında bu geniş arabayı sürmek problemler yaratıyor. Ayrıca bir yere gidildiğinde, geniş arabayı katlasanız bile, lpg ile küçülen taksi bagajlarına sığmakta zorlanıyorlar. Görebildiğim tek avantajı tek kişinin iki ayrı arabayı sürebiliyor oluşu. Biz ne yaptık? İki ayrı baston puset aldık. Bir de bu iki puseti birleştirmek için ayrıca satılan, pusetlerle aynı marka olmayan ve olması gerekmeyen, birleşt

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago yolculuğu notları - 1

Bazen eski defterleri karıştırmak gerekiyor. Bir kez daha 2008'den notlar. Bu kez saatler süren Ankara - İstanbul - Paris - Santiago uçak yolculuğuna ait. Not almaya İstanbul - Paris uçağında başlamışım. Noktasına virgülüne dokunmadan olduğu gibi. Buyurun efendim: 7 Ekim 2008 saat:18.45 / İstanbul Çok aksanlı İngilizcesiyle Air France'ın hostunun anonsunu dinledik az önce. İstanbul Paris arasındaki yolculuğumuz başlamak üzere. Bu yolculuk çok daha uzun sürecek bir yolculuğun ilk ayağı aslında. Bu gece yarısı, kısmetse, Şili'ye doğru 14 saat sürecek yolculuğumuz başlayacak. CIRET'in konferansına gidiyoruz bir kez daha. 2002 yılında Taipei / Tayvan'daki CIRET'e de katılmıştık. Şimdilik bu kadar. Azz sonra havalanmış olacağız.

Ankara'nın hızlanan trafiği ve sabit radarlar

Ankara, gün geçtikçe büyüyen bir başkent. Bulunduğum yabancı ülke kentlerinde, nüfus çoksa metro, tramvay ve otobüs, nüfus az ise sadece tramvay ve otobüsten oluşan toplu taşıma hizmeti sunuluyordu. Ankara'da ise, örneğine sadece Şili'nin kentlerinde rastladığım, dolmuş, özel halk otobüsü gibi özel işletmecilerce sunulan hizmetler ile yetersiz metro ağı ve otobüs var toplu taşımacılık olarak değerlendirilebilecek. Hal böyle olunca özel araç ile gideceği yere ulaşmaya çalışan çok oluyor. Belediyenin yıllardır bu eğilimi destekler nitelikteki öncelik seçimlerinin, gidişata katkısı tartışılmaz.

Küçükkuyu'da güneşin doğuşu

Bebekli tatilde erken kalkmak denize gidebilmek için elzem :) Kalkmışken güneşin doğuşunu fotografladım...  

Nasıl Aptal Oldum?, Martin PAGE

Martin Page'den okuduğum ilk roman Nasıl Aptal Oldum? Ön kapağındaki tanıtım yazısı ilgi çekiciydi. Kitap, tanıtım yazısının yarattığı beklentiyi karşılar nitelikte. Tanıtım yazısında: Antoine zekanın, iyi düzenlenmiş ve iyi bir şekilde dile getirilmiş aptallıkları gösteren bir sözcük olduğunu, yeminli bir entellektüel olmaktansa aptal olmanın çoğu zaman daha geçerli sayıldığını düşünecek kadar yoldan çıktığını düşünüyordu.  Yirmibeş yaşında zekasının kendisini mutsuz ettiğini fark eden romanın kahramanı mutlu olabilmesi için öncelikle alkolik olmayı, ardından kendini öldürerek dünyayı terk etmeyi planlar. Romanı okumayı düşünenler için denemelerinin sonuçlarından ve kitabın geri kalanından bahsetmeyeyim. Keyifle okunan, yer yer güldürüp çoğunlukla düşündüren bir roman. Kapital yayınlarından 2005 yılında çıkmış. Benim okuduğum ilk baskısıydı. Televizyon, roman kahramanının aptallaşma çalışmalarının ilk aşaması olarak edindiği ev aleti. Neredeyse iki haftadır, kaldığı odada

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kırmızı Pelerinli Kent, Aslı Erdoğan

Adını çok işittiğim, hakkında az bildiğim bir yazar(dı) Aslı Erdoğan. Görüşlerini önemsediğim arkadaşlarım okumamı önerirlerdi. Bir türlü denk gelmemişti, bu yaza kadar. Erdoğan'dan okuduğum ilk ve şimdilik tek eser bir roman: Kırmızı Pelerinli Kent. Romanın arka kapağında yazarın kısa özgeçmişi konulmuş. Öncelikle bu özgeçmişi okuyunca romanın otobiyografi olduğunu düşündüm, ilk sayfalarda. Bu nedenle sayfalarda ilerlerken, bilgisayar mühendisliği üzerine fizik yüksek lisansının ardından doktora çalışmasını neden yarım bırakıp yazarlığa başlamış sorusunun yanıtı aradım satırlarda. Roman karakterinin, özenle seçilmiş olduğunu düşündüğüm, adını (Özgür) görünce yazarın hayatından izler taşısa bile romanın bir kurgu olduğunu farkettim. Roman yazmaya çalışan, Rio'ya eğitim için gelmiş, ancak işler planladığı gibi gitmeyince hayatını oluşturan şeyleri kaybetmeye başlayan ve bu kaybediş nereye kadar gidecek diye yolun sonunu arayan birisinin hikayesi anlatılan. Özgür'ün geç

Adatepe Köyü - Zeus Altarı

Ege'nin başladığı yer . Küçükkuyu Belediyesi'ne ait çöp kamyonunun üzerindeki slogan. Ne kadar doğru tartışılır. Ege'nin başladığı yer mi bilmem ama Ege havasının hissedildiği bir yer Küçükkuyu. Zeytin yağının her yemekte kullanıldığı, sahilde zeytinlikleri, dağlarda çamları ile cennetten bir köşe adeta. Bu güzelliği pekiştiren deniz kıyısından dağlara çıktığınızda sizleri karşılayan köyleri. Küçükkuyu'nun meşhur olmuş bir kaç köyü var. Yeşilyurt, Çetmi Han, Öngen, Erguvanlı Ev gibi ünlü butik otelleriyle adını duyurmuş köylerinden. Adatepe ise Taş Mektep, Hünnap Han ve elbette Zeus Altarı ile ünlü. Bu yazıda Adatepe'yi tanıtmaya çalışacağım. Edremit tarafından Küçükkuyu'ya gelirken, yolun sağ tarafında göreceğiniz tabela sizi dağlara yönlendirecek. Küçükkuyu merkezine gelmeden sapacağınız dar yoldan yaklaşık 3-4 km gittiğinizde önce Zeus Altarı'na giden tepeliği ardından köy mezarlığının yanından Adatepe Köyü merkezine ulaşacaksınız. Köy içerisind

Küçükkuyu, hava, deniz

Side sahili gibi kumsallardan hoşlanıyorsanız, Küçükkuyu sizi hayal kırıklığına uğratacaktır. Side'yi ya da Patara'yı düşünün. Göz alabildiğine kumlar. Şimdi kumların yerine kayaları koyun ve sahil şeridini kısaltın. Hatta tamamen kaldırsanız daha iyi olur. İşte size Küçükkuyu sahili. Neyse ki kıyı boyunca her 10-15 metrede bir merdiven yapmışlar. Denize merdiveni kullanarak girebiliyorsunuz. Kum olmayışının iyi tarafları da var. Denize girip çıkarken ayağınız kumlanmıyor. Yüzmek için, Side'de olduğu gibi, suyun içerisinde metrelerce yürümek zorunda kalmıyorsunuz. Merdivenden suya indiğinizde, boyunuzun uzunluğuna bağlı olarak, bir iki kulaç sonra ayağınız yere değmez oluyor. Elbette Yüzme bilmeyenler için ciddi tehlikeli bir durum. Öyle lüks oteller falan olmadığı için cankurtaran hizmeti veren kimseler yok. Sahilde duş da yok. Şezlong, ki hiç tavsiye etmem güneşin altında istakoz misali yatıp saatlerce kavrulmayı, sahil boyunca kayaların üzerine yapılmış beton iskelele

Yaşasın Edremit Körfez Havaalanı

Ağustos ayına bir kaç gün kala efil efil esen rüzgarıyla akşamları uzun kolluları giymeye zorlayan, Ege'nin kuzeyinde Assos'a gelmeden, Altınoluk'u geçince ulaştığınız küçük belde: Küçükkuyu. Kayalık sahili, berrak denizi, tatil yöresinden çok Anadolu kasabasını hatırlatan fiyatları ile (çay bahçelerinde 50 kuruşa çay, 1,5 TL'ye Türk kahvesi, 4 TL'ye iki şiş Akya balığı ızgarası vb) bu keşfedilmemiş cennette geçirdiğimiz kısa tatilimize ilişkin notları sizlerle paylaşacağım önümüzdeki bir kaç gün. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı olsa bile adı Balıkesir'in ilçeleriyle birlikte anılıyor çoğunlukla. Ankara'dan otobüs ile 10-11 saatlik uzun bir yolculukla ulaşılabildiğinden kısa tatillerde iyi bir seçim değildi. Ta ki bu yıla kadar. Önceki yıllarda açılan, bu yıl ise yenilenerek yaz sezonuna yetiştirilen resmi adıyla Balıkesir Körfez, yerel adıyla Edremit Havaalanı bu uzak diyarı yakınlaştırıyor. Ankara'dan Anadolu Jet ve Bora Jet'in direkt u

Kızlarıma Mektuplar, Yaşamdan Satırbaşları - Emre Kongar

Geçtiğimiz sene henüz kızlarım dünyaya gelmemişken alıp okumaya başladığım, ancak bitiremeyip kütüphanede unuttuğum bir kitap Kızlarıma Mektuplar. Taşınma telaşı, bebeklerin doğumu, hastanede geçirdikleri uzun günler, hatta aylar sonrası eve gelişleri ve yeni hayata alışma telaşı derken okumaya başladıktan bir yıl sonra bitirebildim. Emre Kongar'ın bir oğlu ve iki kızı varmış. Kızları, bizim ufaklıklar gibi, ikizmiş.  Kızlarıma Mektuplar, Kongar'ın Amerika'ya doktora için giden ikiz kızlarına (Elif ve Ebru) özlemini dile getirmek üzere yazmaya başladığı mektuplardan oluşuyor. Toplam yirmi iki mektup. Mektuplar, babanın kızlarına özlemleriyle birlikte, hayatın bir çok alanına ilişkin önerileri, deneyimlerini paylaşıyor. Bu paylaşımı sadece kızlarıyla sınırlı tutabilecekken, kızlarının da onayını alarak kitaplaştırmış. Çok da iyi yapmış. Ülkemiz gibi feodal ilişkilerin gücünü koruduğu, tutuculuğun yükselen değer olduğu bir ülkede babaların kızlarıyla ilişkileri üzerine b

ağustos başı görüşmek üzere...

Ergin Yıldızoğlu sol.org.tr'de

Cumhuriyet gazetesinde pazartesi, çarşamba yazıları yayınlanan Ergin Yıldızoğlu sol.org.tr adlı internet sayfasında iki haftada bir perşembe günleri yazacak. Yazarın Cumhuriyet gazetesindeki yazılarının devam edeceğini umarım. Yazılarını okumak için iki hafta beklemek zor. Sol.org.tr 'deki ilk yazısını buradan okuyabilirsiniz...

Birlikte Büyütelim, Çocuk Ruh Sağlığı, Prof.Dr. Z. Bengi Semerci

Bebekler doğduktan sonra okunan kitaplar da değişiyor. Anne baba olmak, sadece kitap okuyarak öğrenilebilen süreçlerden olmasa bile kitaplar sık tekrarlanan hataları göstermeleri bakımından önemli. Aile büyüklerinin deneyimlerinin her zaman doğru olmadığını öğretiyor insana kimi kez. Bebek büyütürken beslenmesi, hastalıkları, temel bakımı gibi konularda kitap karıştıran çoktur. Ruh sağlığına ilişkin bilgilenmesi gerektiğini düşünenler ise daha az. Ruh sağlığına ilişkin kitap sayısı da, özellikle Türkçe olarak yazılmışların, fazla değil zaten. Prof. Dr. Bengi Semerci'nin Birlikte Büyütelim başlıklı eseri bu alandaki boşluğu dolduracak nitelikte. İlk baskısını 2006 yılında yapmış kitabın, temmuz 2009 tarihli 6. baskısını okudum. Başlıca üç bölümden oluşuyor kitap. İlk bölüm Çocuğun Ruhsal Gelişimi başlığını taşıyor. Anne baba olma kararından itibaren yaşanan süreçlere ilişkin bilgiler içeriyor. Bebeğin doğumu sonrası yaşananlar, başka kaynaklarda olmadığı kadar gerçekçi bir di

Viyana Notları - 7 ve son, Kahlenberg ve UN City

27 Temmuz 2008 14.55 Süddbahnhof'tan, ya da yol üzerindeki herhangi bir duraktan bineceğiniz D Strassenbahn, yani tramvay, sizi Nussdorf adlı bölgeye getiriyor. Viyana'nın kuzeyinde kente hakim bir tepe olan Kahlenberg, Nussdorf'tan yürüyerek yaklaşık 1-2 saat kadar sürer. Elbette yol boyu Viyana'yı tepeden görmek, bağların düzgünlüğüne, etrafın yeşilliğine hayran kalarak yapacaksınız bu yürüyüşü. Ancak yokuş yukarı dar bir yolu katetmek zorunda olduğunuzu unutmayın.  Tepeye ulaşmanın bir başka ve daha kolay yolu Beethoven Gang durağından turistlik traktöre 7,80 € vermek. Tepedeki kafede dana sosis ve bira 7,40 € tutuyor. Viyana merkezi ile kıyaslandığında pahalı olsa bile böylesi bir manzara için değer. Kahlenberg'e 38A numaralı otobüs ile de ulaşabiliyorsunuz. Bu otobüsün son durağı Kahlenberg.  Kahlenberg'den dönerken ormanın içine doğru devam eden patikayı izledik. Biraz etrafta insanlar olmasından biraz Avusturya'da olmanın verdiği güvenden patikadan