Ana içeriğe atla

Kayıtlar

yazın ortasında kardan adam fotografı

Kışın yaz fotograflarına bakıp heveslenmiştim. Hatta birisini sayfama koymuştum kış ortası. Şimdi benzer bir durum oluştu :) Bu kez yaz ortasında kışa özlem duyuyorum. Geçtiğimiz yıllara kıyasla gene de dayanılabilir giden bu yaz, NTV'nin hava durumunda gösterdiği baraj doluluk oranlarına bakılırsa susuz geçecek gibi. Son izlediğimde Ankara için %1'in altında doluluk olduğu gösteriliyordu. Bu durumda halimiz harap. Yandaki fotograf 2005 yılı kışına ait. Ankara'nın en çok kar yağan semtlerinin birinde, ormanlık alanda yapılan kış pikniği (sucuk partisi) sonrası yaptığımız kardan adamın tarihe kazınan izi :) Kendisi çoktaaan eridi, su olup toprağa karıştı...

Prag izlenimleri sunumuna davet

İnternet ortamında bir bölümünü sergilediğim Prag fotografları eşliğinde, Bohemya'nın bu büyülü başkentine ilişkin izlenimlerimi yarın (11 Temmuz 2008 cuma) sat 19'da Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nde paylaşacağım. Şubenin adresi Necatibey Caddesi No:102-3 / Kızılay - ANKARA. Yaklaşık bir saat sürecek sunuma tüm sayfa takipçilerim davetlidir.

VDSL nedir? Neye yarar?

Oturup uzun uzun VDSL nedir? ADSL'in 1 Mbit hızını ne için kullanıyoruz? MSN, Google, hurriyet.com hızım 32 Mbit olunca daha mı hızlı yüklenecek? gibi soruların yanıtlarını yazayım diye düşünüyordum. Malum, Cem Yılmaz'ın yaratıcı reklamlarıyla teknik konularda fazla bilgisi olmayan çoğunluğa, hayatın anlamının internette saklı olduğu ve bu sırra daha hızlı erişim (nereye erişim?, servis sağlayıcının ağına mı, yurt dışı çıkışı mı??) sağlandığında hemencecik ulaşılabileceği anlamına gelen mesajlar gönderiliyor. Neyse ki aynı konuyu yazanlardan olmamak adına, google'da bakıyorum yazmadan önce. Barış Atasoy 'un blogundaki yazıyı görünce, konu üzerine başka yazı yazmaya gerek yok dedim kendi kendime. Yazıyı buradan okuyabilirsiniz. Yazıda VDSL-ADSL kıyaslaması, santrale uzaklık ile sınırlı bağlantı olanakları, ADSL modemlerin VDSL'e uyumlu olmadığı gibi en temel konular çok başarılı olarak açıklanmış. VDSL'in temelde IPTV hizmeti için başlatılacak oluşu tespiti de

HABERTURK'ün değişen yüzü

Ufuk Güldemir'in sahibi olduğu Haberturk çok ilginç bir kanaldı. Deyim yerindeyse nevi şahsına münhasır bir kanaldı. O kadar garip şeyler yapıyordu ki kanal. Dini bayramların birinde kampanya başlatmışlardı mesela, bayramların birinci günlerinde alış veriş merkezleri açık olsun diye. Hatta kampanya boyunca, komünist ülkedemiyiz, alış veriş hakkımız engellenemez gibi sloganlar kullanılmıştı. Teknik olarak izleyiciyi yer yer rahatsız eden bir amatörlük hissediliyordu. Sabah programı sırasında arkadan bir sürü gürültü gelirdi. Ciner grubu tarafından satın alındıktan sonra ise kanalın çizgisi çok değişti. İşin doğrusu kimi programları alışkanlık yarattı bende. Mesela Haberturk haftasonu. Eskiden ikili halinde sunulurdu, şimdi tek sunucusu var. Konukları, sunucunun izleyiciye geçen sıcaklığı ile keyifle seyrettiğim bir program. Saba Tümer'le adlı programın da tekrarlarını izliyorum sabah 5'ten sonra. İlginç konuklar, ilginç sorular.

çimlere basmayın, kuşları beslemeyin

Ankara'nın gelir düzeyi yüksek bir çok semtini içine alan en büyük ilçelerinden birisi Çankaya. Bu güzide ilçenin parklarında kuşların beslenmesi yasaklanmış durumda. Şaka gibi gelse bile bu doğru. Üstelik bu yasak parklar içerisine konulan levhalarla tüm halka duyurulmuş. Öncelikle, şaka zannettiğim bu haberi doğrulatmak için Çankaya Belediye Başkanlığı'nın web sayfasında ilan edilen başkanın cep telefonunu aradım. Tahmin ettiğim üzere telefon yanıt vermedi (çaldı çaldı ve açan olmadı). Ardından Yardım Masası telefonun aradım. Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nü aramam söylendi. Denileni yaparak 3. aradığım numarada bir yetkili ile konuşabildim. Beklediğim gerekçe kuşların doğal ortamda zararlıları yiyerek beslenmeleri gerektiği, oysa insanlar tarafından beslendiklerinde bu doğal zincirin bozulduğu, bu nedenle yasaklamanın konuyduğu şeklindeydi. Ancak, duyduğum gerekçe nasıl bir yerde, hangi devirde yaşıyoruz dedirtecek cinsten: Kuşları park içinde besleyince çimlerin üzerinde k

Yeni internet spami: acaba beni de dinliyorlar mı?

Son günlerde elektronik ortamlarda sıklıkla dolaşan bir e-posta var. Cep telefonunuzun dinlenip dinlenmediğini öğrenebilmek için önerilen iki yol var. Birinci hikayede kendi numaranızı başına kod koymadan, 0 bile yazmadan çevirmeniz. İkinci yöntem olarak ise başına 2 ve 0 koyarak çevirmeniz. Her iki durumda da karşınıza biri çıkarsa işte sizi dinleyen deniliyor. İnsanın ruhunda önemli biri olma kaygısı var sanırım. Mutlulukla arkadaşına abi beni de dinliyorlarmış, adama küfür ettim kapattım diye anlatanlara çok rastladım ya da beni dinlediğinizi biliyorum. Sizden korkmuyorum falan gibi :) Şimdi bu spam'i çürütmek gerekiyor: Cep telefonlarında operatörlerin birden fazla başlangıç numarası var. 532/533/535/542/505 ile başlayan numaraları olması gibi. Arama kolaylığı gelsin diye operatör kendi başlangıç numarası ile aynı başlangıç numarasını taşıyan abonelerin birbirlerini ön numara çevirmeden tuşlama şansı getirmiş. Yani benim numaram 789 123 45 67 ise ben 789 ile başlayan herhangi

Multimedia Home Platform lisansı

Yazının başlığı siz bir şey ifade etmediyse ve yayıncılık sektöründe çalışmıyorsanız devamını okumak sıkıcı gelebilir. Malum DVB adlı organizasyon (DVB-S/T/C/H gibi bir sürü standartı geliştirmiş Avrupa temelli yapı) etkileşimli televizyon standartı geliştirmek için kolları sıvamış ve açık standartlı (dikkat buyurun açık kaynak kodlu değil) Multimedia Home Platform (MHP) adlı seçeneği ortaya koymuştu. Avrupa Yayın Birliği, Avrupa Komisyonu gibi yapılarca önerilen standarta ait lisanslar açıklandığında çok ciddi hayal kırıklıkları yaşanmıştı. Hatta Avrupa Yayın Birliği, MHP'yi önerdiğini açıkladığı metni askıya almış ve bu yıl başlarında geri çektiğini duyurmuştu. Bu kadar olaya yol açan neydi? Malum geliştirilen teknolojileri kullandığınızda lisans ödemeniz gerekiyor. Özellikle kullandığınız teknoloji ile kar elde ediyorsanız (mesela yifreli yayınlıyorsanız içeriğinizi) bu lisans artabiliyor. MHP'nin lisans haklarını yöneten VIA adlı şirketin ilk açıkladığı lisans ücretleri FTA

İTÜ, Vakıftepe tesisleri

İstanbul'da gezilip görülecek ne kadar fazla yer var. Bugüne kadar genellikle aynı yerlerde dolaşıp durmuşuz her gittiğimizde. Bu kez daha önce görmediğimiz yerlere gittik. Teknik Üniversite'nin Vakıftepe'deki tesisi bunlardan birisi. Bir pazar sabahı kahve içmeye çıktık. İkinci köprünün Avrupa kıyısındaki ayağını tepeden gören bir konuma sahip tesis. Anladığım kadarıyla düğün, nişan gibi etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Pazar sabahı kahvaltı için gelen çoktu. Fiyatlar, başkentimizle kıyaslandığında fahiş değil.

milliler finale çıkar mı?

Zor soru. Maçların öncesinde buraya (yarı finale) çıkar mı diye sorsalar pek çok kişi yok artık derdi. Ama şimdi durum farklı. 3 maçı üst üste akıl almaz şekilde kazanınca beklentiler değişti. Takım mucizeye doğru emin adımlarla yürüyor. Mucize için gerekli herşey var aslında. Yarı finale çıkan takımımız 23 kişilik kadrodan 14 ayakta kalanla yola devam ediyor. Maç öncesi ahkam keseyim biraz. İlk yarı gol yemeden geçebilirsek herkes herşeye hazır olsun derim. Kupayı bile alabiliriz. Ancak ilk yarı iki farklı geriye düşersek, buraya kadarı için teşekkürden başka yolumuz kalmaz diyorum. Bakalım yarın göreceğiz.. Sonuç ne olursa olsun temennim, tartışmasız bir maç olsun isterim. Net skorlu, hakem vs tartışması olmayan. Malum, hem Türkiye'de yaşayan bir sürü Almanya kökenli vatandaş var hem Almanya'da yaşayan bir sürü Türkiye kökenli vatandaş.... Takım tutmayı bile bırakan futboldan uzak bir garibin yorumu. Çok dikkate almayın derim :)

Şaka gibi levha

Yanda görmekte olduğunuz trafik levhası şaka gibi gerçekten de. Ankara'nın birbirinden bilimsel alt geçitlerinin birisinin sonucu olarak, levhanın konulduğu bölgedeki bir sitenin çıkışına konulmuş. İleri gitme olanağınız yok. Çünkü ileri gidecek yol yok. Ya sağa ya sola dönmelisiniz, ancak ikisi de yasak :) İnanmayanlar, levhayı yerinde görmek isteyenler için adres şöyle: Atatürk bulvarından aşağı doğru giderken, Kuğulu kavşağına gelmeden girilen alt geçit var. Bu alt geçite girmeyip sağdan giden (soldan giden değil, dikkatinizi çekerim...) incecik tek şeritlik bir yol üzerinde. Yol Polonya elçilik binasına doğru gidiyor ve zaten orada elçilik var diye bırakılmış. Ancak elçilik binasına giderken İlbank sitesinin önünden de geçiyor ve sitenin araç çıkış kapısı da var. Sanırım artık araç çıkışı için kullanılamayan bir kapı...

sürmekte olan anketin şaşırtan ilk sonuçları

Yan tarafta görmekte olduğunuz ve önümüzdeki 3 ay boyunca göreceğiniz anketi sayfaya eklerken beklediğim sonuç böyle değildi. Google'da bir şey ararken geldim, diyenler çoğunlukta olur diye düşünüyordum. Hala da aynı şeyi düşünüyorum aslında ama istatistikler onu söylemiyor :) Şimdi demek ki istatistik bilimi önemli bir bilim. Beklenmedik sonuçlar veren anketler oluşturulabiliyor :) Sanırım sorun, sayfaya şans eseri gelmiş okuyucularımın anketi yanıtlama zahmetine katlanmamaları. Beni tanıyanların ise sayfayı tıklayınca, aaa özgür anket yapmış hadi yanıtlayalım demeleri...Bakalım, ilerleyen günlerde sonuçlar değişmezse yanılıyor muyum diye sormaya başlayacağım kendime...

sigara yasağı sonrası

19 Mayıs 2008, dumansız bir Türkiye için atılan önemli bir adımın tarihi. Bir yerde milat gibi. Artık bir çok kapalı alanda, ki bunlara iş yerleri de dahil, sigara içmek yasak. İçenlere 62 YTL ceza uygulanıyor ama asıl caydırıcı olanı içilmesine göz yumanlara: 5.000 YTL. Eski parayla tam beş milyar. Henüz uygulanan ceza olmadı bildiğim kadarıyla. Bunun nedeni yasaya uyumdan mı denetimin yetersizliğinden mi önümüzdeki günlerde göreceğiz :) Yasanın çıkması ardından çalıştığım iş yerinin bir binasının önündeki çöp kutusu, yasanın çalıştığım kurumda titizlikle uygulandığının kanıtı gibi :)

Mobbing

Mobbing, özellikle bizim mesleğimizde sıklıkla karşılaştığımız sorunlardan. Belki bizim mesleğimizde demek çok doğru değil. Çünkü ülkemizde iş yerlerinde yönetici olanlar, kendilerine bağlı olarak çalışanlara karşı davranışlarında, kimi durumlarda farkına bile varmadan, mobbing uyguluyor. Anlam olarak bakıldığında: psikolojik şiddet, baskı, kuşatma demek oluyormuş Latince'de. Özgür Üniversite wikipedia'daki tanımlamaya göre: Kendini göstermeyi ve iletişim oluşumunu etkilemek: Sözünüz kesilir, yaptığınız iş sürekli eleştirilir, jest ve bakışlarla ilişki kesilir, yazılı ve telefonda tehditler vs. Sosyal ilişkilere saldırı: Kimse sizinle konuşmaz, diğerlerinden ayrılmış bir işyeri verilir, çalışanların sizinle ilişkiye geçmeleri yasaklanır, orada değilmişsiniz gibi davranılır. İtibarınıza saldırı: Arkanızdan kötü konuşulur, asılsız söylentiler çıkarılır, kararlarınız sürekli sorgulanır, özgüveninizi olumsuz etkileyen bir iş yapmaya zorlanırsınız. Kişinin yaşam kalitesi ve mesle

milli takımın şansı

daha ilk maçımızı oynamış ve 2-0 gibi net skor ile yenilmiş, üstelik kötü oynamıştık. adetim değildir pek ama gidip 5 ytl vererek iddia oynadım, turnuva şampiyonluğu için. milli takıma 1'e 60 veriyordu. kazanırsak 300 ytl kazanmış olacağım :) dün ilk yarı sonrası hem saatin ilerlemesinden hem de oyunumuzdan kaynaklı uykum geldi. neyse ki uyumamışım. son zamanlarda izlediğim en iyi milli takımdı son 20 dakika sahada oynayan. hepsi inanmış, hepsi hırslanmış.

Einstein, Düşünmenin Keyfi; Françoise Balibar

Yapı Kredi Yayınları'nın Genel Kültür Dizisi adlı küçük kitaplarından birisi Albert Einstein'e ayrılmış. 144 sayfada bol fotograf ve çizimlerle kolay okunan, herkesin anlayabileceği bir dil kullanılarak Einstein'in yaşamı ve teorileri açıklanmış. Genel görecelik kuramı, Bohr ile ilişkileri, olasılığın kuantum fiziği ile ortaya çıkışı karşısında determinizmi savunması ve bunu Tanrı zar atmaz diye dillendirmesi, Yahudiliği, tanrı tanımazlığı... kısacası insan olarak Einstein'ı okuyuculara anlatan bir yapıt. Herkese ama özellikle fizikle ilgililere tavsiye ederim.

sigara içenlere özel...

Aşağıdaki yazı, aynı liseden mezun olduğumuz tıp doktoru abilerimizden birisine (Dr. Kerim KABAN'a) ait. Lisemizin elektronik listesine göndermiş olduğu 2001 tarihli yazısını kendisinin izni ile sizlerle paylaşıyorum. Sigara içerken bir kez daha düşünmenizi rica ediyorum. Kendiniz için olmasa bile insanlığın genel çıkarı için: Akciğer kanseri, hem erkek hem de kadınlarda açık farkla en çok öldüren kanser. Akciğer kanseri, sebebi iyi bilinen az sayıda kanserden biri ve %90'dan fazlası doğrudan sigara yüzünden. 1920 yılında ABD'de toplam akciğer kanseri sayısının binden az olduğunu biliyor muydunuz? ABD'de kadınların sıklıkla sigara içmeye başladıkları 1960'lardan bu yana, akciğer kanseri yüzde 450 artarak meme kanserini çoktan sollamış durumda. Sigarayı bıraktığınız zaman yıllık risk sanılanın aksine değişmiyor. O güne kadar içtiğiniz sizinle kalıyor. Diyelim ki listemizin tüm üyeleri 15 yaşında sigara içmeye başlamış. 45 yaşında, listeden her bir buçuk yılda bir kiş

Anket sonuçları

Ankara'lı içme suyunu nasıl sağlıyor anketim bitmek üzere. Bu güne kadar 47 kişi oy kullanmış. Bunlardan 41'i damacana kullanıyor. Musluktan akan suyu içtiğini söyleyen 3 kişi olmuş. Kalanlar ise artıma cihazı sahibi ve kaynaktan kendim dolduruyoru diyor. Blogspot'un sağladığı bu olanağı (anket) daha sık kullanmayı planlıyorum. Bundan sonraki anketim sayfam ile ilgili olacak. Ziyaretçi trafiğinden görebildiğim kadarıyla tarayıcıya (internet explorer-firefox ve benzeri yazılımlar) sayfanın adresini yazarak ulaşan sayısı devede kulak :) Ezici çoğunluk internetteki meşhur arama motoru google'da bir konuyu ararken (bazen çok ilgisiz sonuçlar da çıkabiliyor) sayfaya düşenler :) Anket sayfaya erişim şekline ilişkin. Açık uçlu soru sorma olanağım yok ne yazık ki. Yoksa anahtar keliminiz neydi? Neyi ararken sayfama geldiniz diye sorardım. Yanıtlarınızı bekliyorum...

tüm yasakların sonu

Araç kullanma ehliyeti olanlar yandaki işaretin anlamını bilirler. Daha doğrusu bilmeliler. Ehliyet sahibi olmayanları düşünerek açıklayayım anlamını. Yol boyu bir çok yasak levhası konur. Hız sınırlamalarına yönelik, sollama yapmaya yönelik. Sonra bu levhayı görürsünüz. Tek başına tüm yasakların sonunun geldiği anlamını taşır. En sevdiğim levhalardandır. Keşke hayatımız için aldığımız kısıtlayıcı kararların ardından böyle bir levha gösterilse bize. Başkalarının koyduğu yasaklar için böylesi levhaları görmek pek olanaklı görünmüyor. Ancak, kendi kendimize koyduğumuz yasaklar için uygulanabilir olduğunu düşünüyorum. En azından ben uygulayacağım. Çeşitli tarihlerde kendi kendime koyduğum yasakları sona erdirdim :) Sizlere de öneririm...

yaşadığımız dünya

yaşamakta olduğumuz dünya bize mutluluk getiriyor mu? istediğimiz konuda, alanda çalışma olanağımız var mı? eğitim alacağımız alanı, konuyu seçme özgürlüğümüz var mı? bir şekilde aldığımız eğitim sonrası çalışmakta olduğumuz işimizden (ki şanslıysak ve iş bulabildiysek) mutlu muyuz? para kazanma gereksinmemiz olmasa kaçımız işimizi sürdürmeyi düşünürüz? bu soruları zaman zaman sorarım kendime. özellikle son soru en önemlisi bence. gerçekten kendinize sorun: para kazanma gereksinimim olmasa (piyangodan milyon dolarlar kazansanız mesela) yapmakta olduğunuz işi devam ettir miyim? eğer yanıtınız hayırsa durup düşünmek gerekli. ben ne mi yapıyorum? oturup düşünüyorum. bir çoğunuz gibi :)

Chiko, film

Hamburg'da geçen karanlık, bildik bir hikaye. Almanya'ya uyum sağlayamamış, doğru düzgün işi olmayan iki arkadaşın büyük dram ile biten macerası. Denis Moschitto (Chiko), Temmuz'da adlı Fatin Akın filminden hatırladığımız Moritz Bleibtreu (Brownie) ve Volkan Özcan (Tibet) çok başarılı oyunculuk çıkardığı Özgür Yıldırım adlı genç yönetmenin oldukça kanlı şiddet sahneleriyle Pulp Fiction'ı anımsatan filmi. Para, statü, rahat hayat, anneye böbrek, lüks araba hayalleriyle girişilen uyuşturucu satışı işi su testisi su yolunda kırılır atasözüne uygun olarak sonuçlanıyor. Filmin sonlarında Volkan Özcan ve Denis Moschitto'nun karşılıklı oynadığı sahne çok etkileyici. Uzun zamandır film izlememiş birisi olarak verdiğim paraşı sonuna kadar hakettiğini düşünüyorum. Kanlı sahnelerden hoşlanmayanlara önerilmez...

Gülhan’ın Galaksi Rehberi

TV8, ilginç programlara ev sahipliği yapmasıyla, düzeyli haberciliği ile ilgimi çeken bir kanal olmuştur. MNG Holding'e ait kanal ilk kurulurken, açıkçası, pek uzun ömürlü olacağını düşünmemiştim. Beni yanılttı, iyi ki de yanılttı. TV8'de kanal değiştirirken görüp takıldığımız Gülhan'ın Galaksi Rehberi'ni sonuna kadar izledik. Çok sık yaptığımız bir şey değildir. Kanal değiştirirken karşılaştığımız yapımlara, genellikle 3-5 dakika bakıp kanal değiştirmeye devam ederiz. Ancak Gülhan Şen'in soyadı gibi şen ve sıcak tarzı ilgimizi çekti. Programın post prodüksiyonu da gayet başarılı. Grafikler, müzikler, geçişler ilgiyi sürekli kılıyor. Kasıntısız, rahat sunuş tarzı başka gezi programlarında da denenmiş ve izleyicinin genelde beğendiği bir tarz olarak sıklıkla kullanılmıştır. Ancak, sunucunun bunu tarz olsun diye yaptığı hissedilirse o zaman uzun soluklu olmuyor yapılanlar. Şen'in web sayfasını okuyunca bu doğallık ve rahatlığın program için oluşturulmuş bir tarz

Daha iyi bir dünya için mühendislik

Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi 40 yıldır başlıktaki slogana uygun çabasını sürdürüyor. Tıpkı TMMOB'ye bağlı diğer odalar gibi. Dün 40.yıl sebebiyle Aziz Konukman ve Yavuz Önen'in konuşmacı olduğu bir söyleşi ve Yeni Türkü konseri vardı. Bendeniz de her iki etkinliğe katılan şanslılardandım. Etkinliklerden bir kaç kare yukarıda...

Kyoto protolü dünyayı kurtarır mı?

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak yaygın bir durum. Özellikle de ülkemizde. Kulaktan dolma bilgilerle, genellikle sloganlarla ilerleyen insanların sıklıkla düştüğü bir durum. Slogan, savunulan fikri kısa ve vurucu bir şekilde ifade eder. Adı üzerinde kısadır, vurucudur ve fikrin tamamını içermez. Eğer sadece sloganları öğrendiyseniz ve onları tekrarlayarak kendinizi konunun uzmanı adleder hale geldiyseniz vay halinize... Kyoto protokolü konusunda benzer bir durum var. Bir grup, Kyoto'yu imzala dünyayı kurtar diyor. Konuyu daha iyi bilenler, Kyoto'yu imzala ama tek başına bu yetmez. Dünyayı kurtarmak istiyorsan başka işler de yapmanız gerekir, bunların içinde şehirler arası yolculuklarınızda uçak kullanmamak da var mesela diyor. Dönüp sözleşmeyi imzalayan ülkelerin sayısına, dünyadaki dağılıma, sözleşmenin kalan süresine (2012-2008=4 yıl) bakan Özgür ise işin içinde başka iş var galiba demekten kendini alamıyor :) Aşağıdaki grafik özgür üniversite wikipedia'dan. Kyo

Anket devam ediyor

Sayfanın sağ tarafında anketimiz sürüyor. Sonuçları ben de sizler kadar merak ediyorum. Ankete yanıt verebilmek için internete ulaşabilmenin ön koşul olduğunu akılda tutmakta yarar var elbette. Yani musluk suyu içtiğini belirtecek bir grup insan, böyle bir anketin varlığından haberdar değil, haberdar olsa bile internete erişim olanağından yoksun. Bununla birlikte son dönemlerde her sokak başında açılan damacana su satıcıları, neredeyse her hafta iş yerlerine gelen arıtma cihazı tanıtıcıları Ankara'lıların bir bölümünün içme suyundan endişe ettiğinin göstergesi. Türkiye'de yaşayanların belleklerinin güçlü olmadığından dem vurulur, ülkeyi kurtarmak üzere kurulan (genellikle rakı) içki sofralarında. Bellek ne kadar zayıf olursa olsun Çernobil ve ardından çay içen yöneticiler unutulmadı. Şimdi suyun güvenli olduğuna ikna için ekranlarda su içmek inandırıcı gelmiyor. Yapılacak şey basit. Konunun taraflarını dinlemek, aynı masa etrafına toplayıp ortak akılı işletmek.

Ankara'lı suyuna güveniyor mu?

Bu günlerde Başkent'imizin suyu, Kızılırmak'tan gelen su ile karıştırılmış olarak sağlanıyor. Belediye Başkanlığı'nın açıklamalarına bakılırsa suyla ilgili tek sorun sülfat oranı, ki bu da seyreltilerek aktarıldığı için sorun olmaktan çıkıyor. Meslek odalarına bakılırsa ise ağır metallerle kirlenmiş olan Kızılırmak, içmek için uygun değil. Kim haklı, kim değil anlamak zor. Peki Ankara'lılar ne düşünüyor? Sorunun yanıtını bulabilmek için ben sağ tarafa basit bir anket yerleştireceğim. Anket sonuçlarını sizlere de açıklayacağım. Bu arada etrafınızda sayısı her geçen gün artan damacana su satıcıları ve arıtma cihazı tanıtıcılarına bakınca halkın su konusunda endişeli olduğunu anlamak olanaklı.

555 yıl önce ve şimdi

Bundan 555 yıl önce, 1453'te, İstanbul fethedilirken Bizans ile ilgili anlatılan en çarpıcı hikayedir: meleklerin cinsiyeti tartışması. Günümüzde de hayat başka yere doğru akarken oturup incir çekirdeğini doldurmaya uğraşanlar için kullanılan bir benzetmedir. Bu günlerde yaşamakta olduklarımı bundan daha iyi tariflemek olanaksız :) Neler neler olurken bir grup cinsiyet tartışması benzeri işlerle meşgul. Buradan sesleneyim bare duyanlara: Osmanlı kapıda, kent düşüyor. Bırakın cinsiyet tartışmalarını :))) Anlayana

Zeki Müren

Türk Sanat Müziği'nin en iyi seslerinden birisi Zeki Müren. Yıllar geçtikçe değerini daha iyi anlıyor yokluğunu daha fazla hissediyorum. Bu satırları yazarken: Ne mektup geliyor ne haber senden Söylede bileyim bıktın mı benden Her akşam güneşin battığı yerden Gözlerin doğuyor gecelerime diyor Müren. Ne kadar içten, ne kadar duyarlı okuyor şarkıyı. Kalmadı sanki öyle okuyan belki biz yaşlandık artık aynı tadı vermiyor dinlediklerimiz.

boş gezen ve kalfası, Ferhan Şensoy

Ferhan Şensoy, Türkiye'nin Türkçe'yi en iyi kullanan tiyatrocularından. Bel altı kullanmadan gülderen nadir insanlardan. Boş gezen ve kalfası yıllar önce TRT ekranlarında izlerken çok sevdiğim bir diziydi. Oyun, diziden yola çıkmış ve günceli yakalamış. Epey uzun ve yer yer, ne yazık ki, sıkıcı olmaktan kurtulamayan oyunu Ankara'da turnedeyken izledik. Ferhan Şensoy'un yanısıra NEFRİN TOKYAY, RASİM ÖZTEKİN, ERKAN ÜÇÜNCÜ, ALİ ÇATALBAŞ, ORHAN ERTÜRK, ELİF DURDU, EBRU SOYUERDEN rol alıyor. Oyunun sonu beklenmedik şekilde bitiyor. Burada ima edip oyunun büyüsünü bozmamak lazım elbette. Gidenler görüşlerini paylaşırsa ne güzel olur.

Nuri Bilge Ceylan

61. Cannes Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü alan Nuri Bilge Ceylan, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümü mezunu. Her ne kadar üniversitede eğitimini aldığı mesleğini yapmıyor olsa da meslektaşım. Fotograf ile başlayan sanat yaşamına sinema ile devam etmiş. Filmlerinde fotograf karesinde zor yakalanır kompozisyonlar bundan olsa gerek. Gerçek zamana yakın planlarla, alışık olmayanlar için sıkıcı gelen, ilk uzun metrajlı filmleri anlatmak istediği öyküyü/ortamı insanın iliklerine kadar hissettirir. Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak'tan oluşan üçleme, ülkenin küçük yerleşim bölgelerindeki durağanlığı (Kasaba-Mayıs Sıkıntısı), zaman zaman çıldırtacak derecedeki tek düzeliği (Mayıs Sıkıntısı), oralarda yaşayan insanlarla büyük kent insanının uzaklığını (Uzak) etkileyici bir şekilde yansıtır. Uzak filminde fotografçının kasabadan gelen hemşehrisi/akrabasıyla yaptığı tartışma çarpıcıdır. Uzak filminde kasaban gelen hemşehrisi ne iş olsa yaparım abi dediğ

Bas konuş, telsizlerin pabucunu dama mı atacak?

Taksiciler, tüpçüler, su dağıtıcıları telsiz haberleşme ihtiyacı duyarlar ve bu ihtiyaçlarını gidermek için telsiz sistemleri satın alırlar(dı). GSM şebekesi üzerinden radyo haberleşmesine olanak tanıyan GPRS (general packet radio service), telsiz benzeri hizmeti ile cep telefonlarını bu amaç için de kullanılır hale getirdi. Bindiğiniz taksilerde dikkat edin eski telsizler yavaş yavaş sökülüyor. Yerine bas-konuş yeteneğine sahip cep telefonları kullanılıyor. Sistem, tıpkı telsizlerde olduğu gibi tek yönlü haberleşme sağlıyor. Yani karşılıklı konuşma olanağı yok. Basarak konuştuğunuz kişiyi seçebildiğini gibi bir gruba da sesinizi gönderebiliyorsunuz. Taksi durağının tüm abone araçlarına seslenmesi ihtiyacı da Bas-Konuş ile karşılanabilir durumda. Bas-konuş destekli telefonları görmek için operatörlerin kurumsal servisler bölümüne bakmak yeterli. Aylık sabit ücret karşılığında sınırsız konuşma olanağı sağlayan sistem el telsizlerine ciddi bir rakip olacak gibi görünüyor. Konu ile ilgil

İtiraf, Zeki Demirkubuz

C Blok adlı filmini izleyip hayranlarından biri olduğum Demirkubuz'un İtiraf adlı filmini uzun aradan sonra izleyebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Gerçekten çok etkileyici bir film İtiraf. Yedi yıllık evli çift, koca mühendis. Ankara'da yaşıyorlar ve film de Ankara'da çekilmiş. Bu açıdan da ilginç oluyor izlemesi. Kadın kocayı aldatıyor. Adam yıllar boyu ezik ezik yaşamış zaten. Mühendis, yani bir yerde yönetici pozisyonunda belki iş yerinde, ama ezik olmasını engellemiyor bu durum elbette. İlginçtir aslında, kendi hayatında iktidar olamayanlar iş yerinde iktidarı arar ya da tam tersi. Başak Köklükaya, soğuk güzelliği ile filmde canlandırdığı karaktere ruh katmış. Taner Birsel rolünün hakkını veriyor. Ezik mühendisi çok inandırıcı bir şekilde oynuyor. İtiraf, aldatmaya-sadakata farklı pencerelerden bakıyor. Özellikle evliliklerde yaşananları değerlendirirken tek pencereden bakmamamız gerektiğini söylüyor. İki kişinin aynı evde, aynı hayatı paylaşarak yaşamasının ilk v

iş ilanları hakkında

İnternette gönderilen zincir e-postalardan birisi de olanaksız iş ilanlarıdır. Bu e-postaların en bilinen örneği yazılım çıkalı 1 sene olmamışken 5 sene deneyimli kullanıcısının arandığı ilandır. Bu günlerde, nedendir bilinmez (!) ben de iş ilanlarına bakıyorum. Bakarken gördüğüm bir ilanın, şirketi tanımlayacak bölümlerini çıkartıp bilgilerinize sunuyorum. Bakalım ve yorumlayalım ilanı birlikte. İşte ilan: Newly Graduated from electric-electronic, computer or similar departments of reputable universities Experience in managing large accounts and successful sales history at least one of the following market sectors: Government, Military, Education or Telecommunications Service Provider Fluency in English Excellent interpersonal skills No military obligation for male candidates The following qualifications will be preferred; Strong technical knowledge in networking Experience in marketing Project management and/or systems integration experience Gerçekten şaka gibi bir iş ilanı. Üzücü o

Sigarasız yaşama merhaba

Başlığı görüp sigara içen talihsizlerden sanmayın lütfen. Hayatımın yaklaşık 6 ayında bu hatayı yaptıysam bile 10 seneyi aşkındır içmişliğim yok. Pasif içiciliği saymazsak tabii. Neyseki yürürlülüğe giren bir yasa(k) ile pasif içiçilik oranım azalacak gibi. Temmuz 2009'u iple çekiyorum. Lokantalar, barlar, kafeteryalarda da özgürlük, temiz hava istiyorum.

İstanbul İstanbul

Gezmeyi çok sevdiğim kentlerden birisi İstanbul. Yaşaması ne kadar keyifli olur bu konuda ciddi şüpheler taşısam bile gezmek keyifli. Gene bir fuar-konferans nedeniyle geldim. Kısa da olsa bildiğim mekanların son hallerini görme olanağı buldum. Şansımıza hava son günlerin en sıcak halini almış. Lahana misali giysimin kullanışlığını gördüm bir kez daha. Ankara'dan yol çıkarken üzerimdeki montu otobüse bırakıp, kazağı da çıkartınca işte kısa kollu :) Dolmabahçe Sarayının önünden Beşiktaş'a kadar yürümek en sevdiğim işlerden. Yolu Ortaköy-Bebek'e doğru uzatınca daha da keyifli oluyor aslında. Bu kez Beşiktaş'ta durduk. Denizi olan kentlere hep özenirim. Deniz kenarında oturup dalgaların sesini dinlemek bile terapi gibi geliyor bana. Kendini terapiye vermiş gençler soldaki fotografta :) Motor ile Üsküdar'a geçmek, meydanın son halini görmek istedim. Motora binince farkettim, eskiden parayı motorda toplarlardı. Şimdi binmeden veriliyor. Üsküdara inince, inşaat ve kalabal

manifesto benzeri açıklama

Yazıya geçmeden özgür üniversite wikipediadan manifestonun tanımını vereyim: Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savların belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren yazılara manifesto ya da bildiri denmektedir. Aşağıdaki açıklama elbette manifesto değil. Zaten ben de benzeri diyerek öyle olmadığını itiraf ettim :) Bir hareketin oluşumunu falan açıklamıyorum çünkü. Tek yaptığım kendimle ilgili aldığım bir takım kararları kamuoyuna (ne kadar da ilgilendiriyordur ya kamuoyunu bu konu :) açıklamak. Gerekçesini yazının sonunda okuyacaksınız... Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, sendikalar daha geniş düşününce partiler hatta apartman yönetimleri hatta arkadaş grupları kısaca insanların bir arada bir şeyler yapmak için gruplaştıkları her yerde tespit ettiğim bir iki konu var. Onları paylaşmak istedim okuyanlarım ile. Aslında bu tespitler mutlaka başkalarınca çoktan yapılmış, herkesce bilinen gerçekler haline gelmiştir eminim

Yeni keşfim: Anadolu Turizm

Şehirlerarası yolculukları hep alışageldiğim firmalarla yapıyorum. Son dönemlerde İstanbul dönüşlerini trenle yapmaya özen gösteriyorum. Geçen pazar gittiğim yer daha önce otobüs ile gitmediğim bir yer olunca ne denk gelirse turizmden bilet alırım düşüncesiyle AŞTİ'nin yolunu tuttum. Saat 09.03 gibi bilet satış bürolarının önüne gelmiştim. Anadolu adlı şirket 9 otobüsünün henüz hareket etmediğini söyleyince son yolcu olarak aldım biletimi. Zaten 3 saat kadar sürecek olan yolculuk için fazla ince eleyip sık dokumaya gerek yok diyordum. Nitekim öyle de oldu. Oldukça keyifli geçti yolculuğum. Gül suyu ve lokumla başlayan ikramlar yol boyunca sürdü. Bu yazıyı yazmamın sebebi ise daha önce Yayıncılık fuarında NETA Standında gördüğüm bir teknolojinin gerçek hayattaki uygulamasını görmek. Araç içi bilgi sistemi diye özetleyebileceğimiz sistem aslında GPS alıcısı ile kolaylıkla yapılabilecek bir uygulama. GPS, uydu konum belirleme sistemi. Bu amaçla (konum belirleme) uzayda dolaşan uydula

Köpek pislikleri, kent yaşamı

Kentlerin parkları köpek gezdirenlerle dolu oluyor. Ankara'da da böyle, Prag'da da, Budapeşte'de de. Hatta Ankara'da otobüse binen köpek göremezsiniz. Binseler bile evlerinin (kafeslerinin) içinde binerler. Oysa Prag ve Budapeşte'de (buna Zürih, Münih, Frankfurt'u da ekleyebilirim) otobüslere, tramvaylara köpekler tasmaları ile binebiliyor. Belediyeler temizlik işlerini yapmakla yükümlü elbette. Ancak, en iyi ve ucuz temizlik kirlenmesini önlemekle yapılabilir. Prag'dan bir fotograf yan tarafta. Gazetesini okuyan köpecik resmi olan kağıt poşet.

Ev Erkeğinden Yemek ve Hayat Tarifleri, Haluk Kesim

İdeefixe adlı internet sitesinden alış veriş yaparken aldığım kitaplardan birisi Ev Erkeğinden Yemek ve Hayat Tarifleri. Kitabın yazarı Haluk Kesim, işsiz kalınca evde kalmaya ve evde yapılanları yapmaya başlamış. Bir nevi ev erkeği olmuş. Benim de hep özendiğim bu işe iyice alışmış anlaşılan. Kitabı okuduktan sonra yazarın ismini google'da aradım ve gördüm ki benim okuduğum taritlerden sonra yazar, ev erkeğinden adlı bir seri oluşmuş :) Aşk masalları ve sanal sohbetler eminim ki tarifler kitabı gibi kolay okunur, sohbet havasında yazılmıştır. Yemek yapmayı seven erkeklerden birisi olarak, bir dönem ben de yaptığım basit yemeklerin tariflerini o dönem sahibi olduğum internet sitesinde yayınlardım. Hatta bloguma da eski bohçadan diye o tariflerin kimilerini ekledim. İleride yenilerini de eklerim belki :) Kesim, kitabın adından da anlaşılacağı gibi, yemeği bahane edip ev erkekleriyle sohbet etmiş. Hayat tarifleri adı buradan geliyor biraz da. Özellikle kadın erkek ilişkileri, ha

Prag notları - 4

ve dizinin son notları: Prag'daki son günümüz. 4 günlük Prague Card 'ımızın geçerli olduğu müze ve tarihi mekanlara ayırdık. Akşam 21.53'e kadar sürecek Prag gezimizde ilk olarak sipariş edilen buzdolabı mıknatısı aldık. Çeşit çeşit mıknatıslardan hangisini kime vereceğimiz sıkıntı yaratacak gibi :) Nadroni ya da National Museum'u (Ulusal Müze) gezdik. Sadece Çek Cumhuriyeti ile sınırlı olmayan koleksiyonu etkileyiciydi. Müzeden aşağı giden cadde boyunca 2 gün önceki gibi geçip Old Town Square'e (Eski Kent Meydanı) ulaştık. Meşhur astronomik saat, Tyn Kilisesi ve genel olarak meydanı gezdikten sonra eski tarihi astronomik saat kulesine çıktık. Şansıma hava tam fotograf havası. Bir çok Avrupa kentinde olduğu gibi Prag'ın eski şehri de iyi korunmuş. Etrafta, özellikle orta yaşın üstündekilere soruyorum dilimin döndüğünce. Eski sistemde memun olduğunuz hiç mi bir şey yoktu diye. Yanıtlarına geçmeden yabancı dil bilgilerinin az olmasından kaynaklı iletişim sorunu ya

Prag notları - 3

Toplam 4 yazıdan oluşan yazı dizimin 3 numaralı olanı aşağıda: Prag'da küçük mahalle olarak adlandırılan bölge 1800'lerden bu yana el değmemiş mimarisiyle etkileyici. Sanatçıların galerileri, küçük kafeler, lüks restaurantlarıyla İstanbul'un Asmalı Mescit bölgesini anımsattı bana. (işin doğrusu Asmalı Mescit adı aklımda kalmış ama tariflediğim gibi bir bölgemi emin değilim :) Kampa adası küçük mahallenin sonunda. Charles Köprüsü'nün ayağı ile başlıyor. Her ikisi de Kale bölgesinin alt tarafında yer alıyor. Küçük mahalle ile Kale arasında büyük bahçeler var. Aslında arasında pek doğru bir ifade olmadı. Küçük mahallenin arkasında ve Kale arasında demek daha doğru. Bu bölgede Paris'teki Eyfel kulesine nazire yapmak için dikilmiş bir gözlem kulesi var. Küçük mahalledeki bir restaurant Ortaçağ'ı anımsatan dekoru, aydınlatmayı tamamen gaz lambaları ve mumlara bırakmış olması ve o dönemin tarifleriyle oluşturulan menüsü ile ilgi çekici. Cuma akşamları yaptıkları ilgin

Prag notları - 2

Prag'daki notların ikincisi aşağıda. Gene sansürsüz gene düzeltmesiz :) Ankara'da emekçiler 1 nisan şakası yaparken hükümete, Orta Avrupa'nın önemli başkentlerinden Prag'ı keşfe devam. Dün kapalı olduğu için gezemediğimiz Kale bölgesini bitirmeye :) kararlı olarak yol çıktık. Öncelikle 22 yerine 4 nolu taramvay ile Prag'ın mahallelerine doğru yol aldık. Ziyaret ettiğimiz diğer kentlerde yaptığımız gibi günlük kart alarak sınırsız seyahat hakkını sonuna kadar kullandık. Pek kayda değer görüntü olmadığını fark edince tramvayın durduğu anda inip ters yönde gelen başka bir tanesine bindik. Geçerken gözümüze kestirdiğimiz durakta indik. Bir önceki gün gözüme kestirdiğim Prague & Kafka kitabını almak üzere meydandaki kitapçıya girdik. Yeri gelmişken belirteyim ki kentte her biri bizdeki büyük D&R'lar genişliğinde birçok kitapçı var. Metrolarda, duraklarda okuyanlara diğer Avrupa kentlerinde de rastlamışsınızdır. Ancak neredeyse her köşe başında bir konser-et

Prag notları - 1

Nisan 2008 başlarında yaptığımız Prag gezisi sırasında tuttuğum notları bilgisayar ortamına geçirecek vakti buldum sonunda. 30 Mart'ta başlamıştı gezimiz. Notların ilki 31 Mart tarihli. Düzeltme, değiştirme yapmadan yayınlıyorum: Nazım Hikmet'in şiirinde 'Pırağ' olarak adlandırdığı kentte ikinci günümüzdeyiz. Dün (pazar) 14 gibi geldik. günlük kartımızı 13.37'de okuttuğumuza göre geliş saatimiz 13 aslında. İstanbul'dan 2 saat 15 dakika kadar sürüyor Bohemia'nın başkentine ulaşmak. Fazlasıyla turistlik bir kent. Şansımıza hava tahmin ettiğimizden güzel. Güneşli ama serin. Ne sıcaktan yakıyor ne de üşütüyor. Tam dolaşma havası. İlk gün kenti keşifle geçti. Yolculuğun getirdiği yorgunluk, yaptığımız kısa yürüyüşle birleşince akşamüstünü uyuyarak geçirdik. Gece, hem müzik dinlemek hem etrafı keşfe devam için tekrar çıktık. Günlük kartımız metro, tramvay ve otobüste geçtiğinden çeşitli araçları kullanarak gece yolculuğumuza (belki maceraya desem daha doğru olur)

CNBC-e Persepolis

İran'dan kaçmak zorunda kalan ve şimdilerde Fransa'da yaşayan, ancak ne Avrupalı olabilen ne İran'da kalabilen bir dünya vatandaşının gözünden İran'da yaşanan süreç. Siyah beyaz çizgi sinema olarak anlatılan hikaye oldukça etkileyici. Festivallerde gösterildikten sonra, ülkemizin özel konumu nedeniyle olsa gerek, sinema salonlarında da ilgiyle karşılanmıştı. Sinemada izlemiş ve izledikten sonra yorumlamıştım . Sinemada izleyememiş olanlar için kaçırılmayacak fırsat: Persepolis 14 Mayıs 2008 Çarşamba gecesi 22.15 'ten itibaren CNBC-e kanalında gösterilecek. Hazır Persepolis nedeniyle yazı yazmışken Doğuş grubu kanallarına ilişkin bir iki tespit yapayım. NTV, ilk kurulduğunda Türkiye'de haber ağırlıklı kanal yoktu. İyi hatırlıyorum çünkü hemen hemen aynı zamanlarda ben de yayın dünyasının içine girmiştim, kıyısından köşesinden olsa bile. Teknik ağırlıklı işim doğrudan yayın ile ilgili değildi. Yıllar içerisinde NTV'nin rakipleri çıktı, ben de yayının ortası

İkiye bölünen kız, film

Fransız filmleri ilginç oluyor. Amerikan filmlerinde konular doğrudan izleyiciye anlatılırken, Fransız filmlerinde konu daha kapalı şekilde sunuluyor. Kimi filmleri izledikten sonra, bu filmi neden yapmışlar acaba diye düşündüğüm olmuştu. İkiye bölünen kız bu tip Fransız filmlerinden değil. Daha somut bir konu var ortada. Karizmatik yazar ile ailesinden gelen zenginlik ve gençliğin verdiği enerji dışında özelliği olmayan, deyim yerindeyse, burjuva piçi arasında kalan Ludivine Sagnier 'ın canlandırdığı çekici hava durumu spikerinin yaşadıkları dram konu edilmiş. Elbette ön planda bu 3'lü hikaye anlatılırken arka planda burjuva yaşamının ve yazar tayfasının (entellektüellerin) ahlak anlayışı, televizyon dünyasının kadına bakışı gibi sorgulamalar var. Süresi biraz uzun tutulmuş gibi gelse bile akıcı bir anlatımla sıkmadan izlenebilen bir film. Ben seyrederken keyif aldım. Çeşitli sinema sitelerinde düşük not almış olmasına aldırmadan izlemenizi öneririm.

Karşıdevrimciler, Kaan Arslanoğlu

Kitabın tam adı Karşıdevrimciler Devrimciler 2 . Devrimciler adlı romanı 1988 yılında yayınlanmış. Epey zaman önce okumuştum Devrimcileri ve kimi bölümleri çok etkileyiciydi. Kitap babamlarda kaldığı için tekrar karıştırıp Karşıdevrimciler'deki karakterler ilk kitabın karakterleri mi, kitap bir yerde Devrimciler'in devamı mı bilemedim. Kimi karakterlerin adlarını (Serkan, Meral) ilk romandan hatırlar gibiyim. En kısa zamanda bunu kontrol edip merak edenleri bilgilendiririm. Gelelim romana; Arslanoğlu psikiyatri uzmanlığına sahip tıp doktoru. İnsanın zaaflarını en iyi gözlemleyebileceklerden. Özellikle bu son romanında italik ile yazılmış bölümlerde karakterler olaylara ilişkin görüşlerini, düşüncelerini anlatıyor. Bir yerde iç ses gibi düşünülebilir. O herkesin saygı duyduğu devrimcilerin kadına bakışının tespiti çarpıcı. Sol cenahta kadın hakları sorunu olmadığı, sorunun sistemden kaynaklandığı ve o büyük gün geldiğinde kadın hakları sorununun da kendiliğinden ortadan

Zeynep Menemencioğlu ile Osmanlı'dan Bugüne

Sanki daha dün yazmamışım TRT 2 yeniden kültür sanat kanalımız oluyor diye. Bu akşam Zeynep Menemencioğlu ile Osmanlı'dan Bugüne adlı belgeseli izlerken dedim oluyor demek hatalı, TRT 2 eski kimliğine kavuşmuş. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Tuvana Berkay'ın üstlendiği program Zeynep Menemencioğlu'nun 100 yılı aşkın yaşamından tanıklıkları anlatıyor. Öyle bir hayat ki Menemencioğlu'nun ki Nazım Hikmet'ten Oktay Rifat'a, Ali Fuat Cebesoy'dan, Türk Dil Kurumu'nun ilk başkanına kadar tüm ünlü isimlerle akraba. Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden, hala üretken, hala hayatın içinde, belki tam ortasında. Torunlarının çocuklarına hayatı tanıtmaya uğraşan bir çınar. Ne değerler var ülkemizde, TRT olmasa kim bu değerleri ekrana taşıyacak rating (ölçümleme) kaygısı olmadan. Programın tekrarı yarın (29 Nisan 2008) sabah 7.25'te TRT 2'de. Bir sabah da gazete manşetlerini izlemeyiverin. Emin olun pişman olmayacaksınız...