Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Genişleyen yollar 50 km hız sınırı

Ankara'lılar bilirler. Şehrin içerisinden geçen ve başka şehirlerin adıyla anılan yollar vardır. Konya yolu Konya'ya doğru gider, Eskişehir yolu Eskişehir'e doğru. Aynı şekilde İstanbul ve Samsun yolları da ilgili kentlere doğru ilerler. Çevre yolu yapılmadan önce şehirlerarası otobüsler bu yolları kullanarak Ankara'dan çıkarlardı. Artık, batıya gidenler dışında hepsi, otobüs terminalinden ara yollar kullanarak çevre yoluna ulaşıyorlar. Kent ismiyle anılan yollar hem kenti diğer kentlere bağlayan transit yollar olduklarından hem de Ankara'nın etrafındaki mahallelere ulaşımı sağladıklarından gidiş geliş olarak ayrılmış geniş yollardı. Artık çok daha genişler. Belediyenin yol genişletme ve köprülü kavşak çalışmaları sonrasında hiçbir ışığa rastlamadan kilometrelerce yol gidebiliyorsunuz. Gittiğiniz yol otoyol özelliklerinde değil. Yani hayvan ve yaya trafiğine yasaklanmış, çevresinde hayvan ve yayaların girmesini engelleyecek önlemler alınmış yollar değil. Zaten şehir

Ossasuna-Trabzonspor maçı öncesi

Perşembe günü Ossasuna ile 2-2'nin rövanşı oynanacak. İlk maçta alınan 2-2 sonucunu düşününce işimizin kolay olmadığı ortada. Ancak ikinci maçta Valdo'yu durdurup ilk yarın saat içinde gol bulabilirsek rahatlarız. Özellikle Gökdeniz'e çok iş düşecek. Yattara'nın ne zaman sahalara dönebileceği belirsiz. Takımımızın sayfasındaki bilgilere göre kasığındaki rahatsızlıkla ilgili Belçiya'daki eski doktoruna gitmiş. Umarım kısa sürede sahalara geri döner. Ersen Martin'in son haftalarda formda olması çok önemli. Ancak, Ersen Martin Ossasuna ile yapılan ilk maçta hava toplarına çıkarken ellerini fazla kullanınca her pozisyonda faule sebep oldu. Ossasuna'ya gol atacağımızı düşünüyorum. Korkum Valdo gibi oyuncuları durdurma konusundaki sıkıntılarımız. Galatasaray maçında kalecimiz Jefferson çok başarılı kurtarışlar yaptı. İlk maçta yediği golleri düşününce, özellikle ilk gol, ikinci maçta Galatasaray maçındaki oyununu oynamasını umuyorum... UEFA'da gruplara kalmak

Televizyon ile ilgili sayılar

Televizyon, hiç kuşku yok ki, çoğumuzun günlük yaşantısının parçası oldu. Eve geldiğimizde ilk işlerimizden birisi onu açmak. Kimi evlerde yatana kadar kapatılmaz. İzlemek ya da izlememek önemli değildir. Televizyondan gelen ses yeterlidir. Televizyon izliyorum demek yerine televizyona bakıyorum un tercih edilmesi de bu sebepledir. Aslında izlenen bir şey yoktur çünkü. Ona doğru bakarken akıldan kimbilir neler geçmektedir. Hayatın merkezine yerleşmiş televizyon ile ilgili kimi sayıların yer aldığı bir kitap aldım çalıştığım kurumun kütüphanesinden. Adı TVinternational Sourcebook 2004 . Kitapta 2003 yılına kadar yapılmış çeşitli istatistikler var. İlginç gelenleri sizlerle paylaşmak istedim. Sayısal TV'ye sahip olanların toplam TV sahipleri içerisindeki payına baktığımızda; Asya-Pasifik...................%2 Avrupa.........................%14 Latin Amerika.................%4 Kuzey Amerika...............%42 sayısal TV olarak sayısal uydu (DVB-S), sayısal kablo (DVB-C) ve sayısal ka

Duygudan da öte, filmYorum

Ken Loach 'ı Ülke ve Özgürlük isimli filmi ile tanımıştım. İspanya iç savaşını anlatan filminde cumhuriyetçilerin yanında savaşmak için gelen yabancıların yaşadıklarını gerçekçi bir anlatım ile ortaya koymuştu. Duygudan da öte filminde ise Glasgow'da yaşayan İrlanda'lı öğretmen (Eva Birthistle) ile Pakistan kökenli genç DJ (Atta Yaqub) arasındaki aşka kamerasını çevirmiş. Bunu yaparken 11 Eylül sonrası tüm müslümanları terörist gören kolaycı yaklaşımı gözler önüne serip yargılıyor. Tutucu, kabuğundan çıkmaya yanaşmayan Pakistan kökenlilerin neden böyle davrandıklarına ilişkin saptamalara da yer verilmiş katoliklerin bağnazlığına da. Aslında temelde insanın özgürlüğünün önündeki her türlü engele, doğmaya karşı çıkıyor yönetmen. Kendi aralarında Pakistan dilinde konuşan dünürlerin gelin/damat adaylarına Pakistan dilinde sordukları soruların yanıtlarını İngilizce almaları, tüm eğitimlerine karşın aile geleneklerinden sıyrılamayan, belki de böyle bir isteklerinin olmasını bil

Nokia N92

Nokia cep telefonlarıyla ülkemizde mobil telefonları ile tanınan bir firma. Firmanın bir çok farklı model telefonu var. N serisi yeni çıkanlardan. Bugünlerde N 93 adlı MPEG4 formatında görüntü kaydedebilen kameralı modelinin reklamlaarı yayınlanıyor ülkemizde. Fiyatı yüksektir sanırım. Benim bahsedeceğim model ise N 92 . Ülkemizde satılıp satılmadığını tam anlayamasam bile sorduğum bayilerde bulunmuyor şimdilik. Telefonun yazıya konu olma sebebi, üzerindeki DVB-H alıcısı. DVB, Digital Video Broadcasting kelimelerinin baş harfleri. H ise, Handheld kelimesi için kullanılıyor. Yani el tipi cihazlar için sayısal video yayıncılığı anlamına geliyor DVB-H. Ülkemizde yaygın kullanıcısı olacağına inandığım mobil televizyon servislerinden birisi olan DVB-H ile ilgili çeşitli örnek gösterimler vardı Cebit'te. Ancak, henüz böyle bir servis bulunmadığı için örnek uygulamaların hepsi telefonun sabit diski üzerinden yapılıyordu. Mobil ortamda isteğe bağlı olabileceği gibi (web sayfasından indiril

Tarihimizle Yüzleşmek, Emre Kongar

Emre Kongar 'ı Cumhuriyet gazetesinde yazdığı makaleler ve televizyondaki söyleşileriyle tanıdım. Son dönemlerin en çok satanlar listelerinden inmeyen kitabını okuyalı epey oldu. Ancak kitap ile ilgil düşüncelerimi yeni yazıyorum. Öncelikle fazla okumayan ülkemiz insanına yönelik iyi düşünülmüş bir kitap. Tarih ile ilgili çoğunlukla hatalı bilgilerimiz (ya da ezberlerimizi) sorgulatan bir çalışma. Bu açıdan oldukça yararlı. Fazla derinlemesine inmeden deyim yerindeyse hap haline getirilmiş bilgi içeriyor. Ülkemizde yaşanmış darbelerle ilgili yazarın yorumlarına katılmam olanaklı olmasa bile kendi düşüncesini açıklamak için kullandığı gerekçeler ikna edici. Belki fazla idealist olmam, belki genç olmam, büyük olasılıkla Kongar kadar bilgili olmamam nedeniyle darbelerin hepsine karşıyım.

200

2004 yılının sonlarına doğru başlamıştım yazmaya. 200. yazıyı iki yıl sonra yazmış oluyorum bu yazı ile. Yıl başına 100 yazı 3 güne bir yazı gibi bir istatistik oluşuyor. Ancak, son dönemde yazı sıklığı arttı. Bundan sonra ise hemen hemen her gün yazmaya çalışacağım. Elbette yazacak bir şeyler buldukça / yaptıkça. Ne diyeyim. Kendi kendime gaz verip, hadi yüreğim ha gayret hele sıkı dur hele sabret başını eğme dik tut bu bir rüyaydı farzet diyeyim...

200'e 1 kala Kitap Okuyorum İstiklal Kitabevi

Ülkemizde kitap okuma alışkanlığı gelişmiş değil ne yazık ki. Kendi arkadaşlarımdan biliyorum. Ders kitaplar dışında kitap okumamışlar vardı aralarında. Herkes boş zamanlarında kitap okuduğunu ileri sürse bile, aslında kitap okumaya özel zaman ayırmak gerekiyor. Televizyon karşısında geçirilen süre günde ortalama 4 saat civarında olduğunu düşününce kitap için vaktim yok diyenlere inanasım gelmiyor. Bir diğer mazeret ise kitap fiyatları. Vakitsizlikten daha inandırıcı olsa bile özellikle sigara içiyorsa bunu söyleyenler 4 paket sigara fiyatına istediği kitabı alabileceği ortada. Kitap ile ilgili bu kısa serzenişten sonra geleyim yazının konusuna. Gazetede okumuştum, İstiklal Kitabevi vitrinine tiyatro sanatçısı Yeliz Demir'i koymuş. Sanatçı her akşam gelip vitrinde kitap okuyormuş. Bir süre sonra tiyatro sanatçısı yerine cansız manken koyacaklarmış. İlgiyi arttırsın diye yapılan bir etkinlik. İlgi artmış mı bilemiyorum ancak benim ilgimi çektiler.

200'e 2 kala Kayseri Fotografları

Dün geldiğim Kayseri'den bu gün ayrılacağım. Bu kısa ziyaret sırasında çektiğim bir kaç kare fotografı ve gözlemlerimi paylaşayım istedim. Öncelikle solda gördüğünüz fotografı şehrin merkezinde çektiğimi belirteyim. Kentin göbeğinde kale ve ayakta kalan surları. Kent merkezinde oldukça büyük meydanlar var. Sürmekte olan düzenleme çalışmaları bittiğinde çok daha güzel olacak eminim ki.

200'e 3 kala Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?, Deniz Kavukçuoğlu

Deniz Kavukçuoğlu'ndan okuduğum ikinci anı kitabı Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? Yazardan okuduğum ilk anı kitabı, Sen Vatan Haini misin Baba?, anlatılanların tarih sırasına bakınca sonra okunması gerekiyordu aslında. Anı kitaplarında yaşananlar yazıldığı için ve çoğu kişinin hayatı sıradan olduğu için ilgi çekici olmaz. Ancak, kimi hayatlar vardır anlatsam roman olur derler. Kavukçuoğlu'nun hayatı da öyle bir hayat. Bu ilgi çekici, merak uyandıran yaşam serüveni, Kavukçuoğlu'nun akıcı dili ile birleşince ortaya roman tadında bir anı kitabı çıkmış. Kitabı okurken, özel hayata ilişkin ayrıntılara bu kadar fazla yer verilmese de olur gibi geldi bana. Sadece kişisel görüş bu elbette, yazarın tercihi böyle olmuş, aslında yorum yapmak bile yersiz. Roman tadında okuduğum, yer yer elimden bırakamadığım bir anı kitabı. Ellerine sağlık Deniz Kavukçuoğlu...

200'e 4 kala Trabzonspor-Ossasuna maçı

Futbolla fazla ilgili birisi değilim. Yıllardır, sebebini benim de bilmediğim, Trabzonspor taraftarlığım var. Trabzon'lu değilken Trabzonspor'u tutmak çok anlaşılır olmuyor ama türümün tek örneği sayılmam. Geçen gün Ossasuna ile oynadığımız UEFA kupası maçını izledim. Organize atak yapma konusundaki sıkıntımızın sürmekte olduğunu görünce endişelendim. Endişemde haksız olmadığımı ilk golü yediğimizde anladım. Ossasuna'lı topçulardan birisi 5 dakika içinde 2 sarı kart görüp oyundan atılınca ümitlensem bile, Gökdeniz dışında maçı kazanmak istiyor görünen oyuncumuzun olmadığı gerçeği karşısında beraberliğe razı olmuştum. Taa ki ikinci golü yiyinceye kadar. Göstere göstere gol nasıl atılır sorusunun yanıtı verdi Ossasuna'lı topçular. Bir yerde iyi de oldu belki. Gökdeniz'in golü hareket getirdi takıma. İkinci, yani beraberlik golümüz ise enteresandı. Ankaragücü'nden transferimiz Umut, ceza alanı içinde beklerken korner atıldı. Gökdeniz'in ortasına altı pas dışı

200'e 5 kala Taxi Cafe, Ankara mekanYorum

Kızılay civarında bir çok kafe, fast food var. Bunlar arasında farklılık yaratabilenler ise azınlıkta. Mediha Eldem sokak ile İçel sokak'ın kesiştiği köşedeki Taxi , farklılık yaratabilenlerden. Bunca yıldır çalışıyor olmasının başka açıklaması olamaz zaten. Hatırlıyorum ilk açılacağı zamanları, dekorasyon için epey uğraş verilmişti. O günler işletmecileri için üzülmüştüm. Bunca emek harcadılar ama tutmaz burası diye düşünerek. Yanıldığımı seneler geçtikçe daha iyi anlıyorum. İyiki de yanılmışım. Hem iyi servis, hem kaliteli yiyecek içecekler hem de ucuz fiyatlar. İşte Taxi kafeyi başarılı kılan üçlü. TAXI Ziya Gökalp Cd. İçel Sokak No:2 KIZILAY- ANKARA tel (0312) 430 73 66

İst Kafe, İstanbul mekanYorum

İstiklal caddesinin başlarında (Taksim Meydanı tarafında), Cumhuriyet Kitap Kulübünün altında İst adında bir kafe var. Hep önünden geçerdim ancak oturmuşluğum yoktu. Geçenlerde bir gece vakti oturdum. İyi ki de oturmuşum. Chris Rea çalıyordu. Road to hell şarkısını çok severim. Çift ölçek espressonun üzerine sıcak su konulup hazırlanan Amerikano isimli kahveden içtim. Mutfağı kapandığı için yiyeceklerle ilgili yorum yapamayacağım. Ancak, gelip geçenleri seyredip ya da müziği dinleyip, ikisini birlikte yapmanıza bir engel de yok ayrıca :), keyiflenebileceğiniz bir yer. Gördüğünüz fotografları 2 M piksel çözünürlüğü ve 2X optik yakınlaştırıcısı olan Kodak sayısal fotograf makinesi ile çektim. İst İstiklal, İstanbul İstiklal Caddesi No:10/12 Taksim - İstanbul tel (0212) 251 79 45

Nostalji Kafe, Malatya

Malatya merkezinde, yöresel yemekler yiyebileceğiniz tarihi bir yer arıyorsanız Nostalji tam size göre. Vilayet yanındaki sokaktan içeriye girince Yeşil Sinemanın tam karşısında Bulgurcuzade Mehmet Efendiye ait tarihi konağı restore etmiş torunları Bülent ve Murat Gümüş kardeşler. İçerisi otantik döşenmiş. Ankara'da yaşayanlar için Zengen Paşa Konağı'nı anrıdıyor içerisi. Yemeklerden analı kızlı köfteyi öneririz. Nostalji'nin web sayfası : www.nostaljimalatya.com.tr Nostalji Tarihi Malatya Evi Mücelli Cad. Vilayet Yanı Yeşil Sinema Karşısı MALATYA (0 422) 323 42 09 - (0 422) 323 41 93 nostalji444@hotmail.com

Malatya Şire Pazarı

Malatya'ya ilk gidişimdi. Gittiğim il / ilçelerde meydandaki Atatürk anıtlarının fotografını çekiyorum. İleride belki sergi açarım diye :) Malatya Valiliği'nin önünde İsmet İnönü heykeli vardı. Malatya hem Turgut Özal hem de İsmet İnönü gibi iki çok önemli kişinin memleketi olunca komşusu Elazığ ile kıyaslandığında çok daha gelişmiş bir kent. Bu açıdan Burdur-Isparta arasındaki gelişmişlik farkını hatırlattı sayfanın yazarına. Yazının başlığına dönersek, Malatya demek kayısı demek. Kayısı demek Şire Pazarı demek. Kayısının her türlüsünü (kolonya ve yağ dahil olmak üzere) bulabilirsiniz Şire pazarındaki dükkanlarda. Sadece kayısı değil elbette. Dut ve üzümden yapılmış pestiller (bastık da deniliyor) pekmezler, sucuklar iştah açıcı... Pazarda bir çok dükkan var. Alış veriş için Öztürkler isimlisini seçtik. Seçimimizde gayretli ve cana yakın dükkan sahibinin payı büyük. Pazara girişte sanırım ikinci dükkan. Aşağıda adres ve telefon bilgileri var. Küçük bir hatırlatma pazara gitme

Yayıncılık

Yayıncılık konusunda son dönemde ilginç tartışmalar yaşanıyor. Yanlış anlaşılan açıklamalar, bilgi eksiklikleri ile birleşince iş içinden çıkılmaz hale geliyor. Bu karışıklığı gidermek elbette meslek odalarına düşüyor. Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi üzerine düşen görevi başarıyla yerine getirmiş. Haber bültenine ek olarak verdikleri Dosya'yı Yayıncılık konusuna ayırmışlar. Oldukça doyurucu makalelerle, yayıncılık sektöründe yaşanan gelişmeler açıklanmış. Tüm yazarlarına teşekkürler. Üyelerine ücretsiz gönderdikleri dosya ve bülteni internete koyarak tüm halkımız ile paylaşmış. Bilgilenmek isteyenler için: http://www.emo.org.tr/subeler/dergi_goster.php?kodu=335&sube=14 Not: Podcasting başlıklı makale ile sayfamda yayınladığım podcasting başlıklı yazının bire bir aynı olması rastlantısal değildir.

Villa Carla'ya (Datça) devam - 3

Villa Carla ile ilgili yazımı 2006 yılında eklemiştim. 2008 yılında tesisin otel olarak hizmet vermeyeceğini duyurmak beni üzüyor. Doğal güzelliklerin kalıcılığı açısından girdiyi silmiyorum... SadeceÖzgür Villa Carla ile ilgili yazdıklarımın okunduğunu görmek mutlu ediyor. İyi olan yerlerin çok kişi tarafından bilinmesi tehlikeli bir şeydir aslında. Müşteri sayısı arttıkça hizmet kalitesi düşer genellikle. Ancak Villa Carla için böyle bir durum söz konusu değil. Çünkü zaten müşterisi çok :) Biz tatil yaparken kapıdan dönen bir çok kişi ile karşılaştık. Bu güzel mekanda çektiğim fotografların bir kaçını daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında en güzeli gidip yerinde görmek. Fotograflardan daha güzel görüntülerle karşılaşacaksınız eminim... Yandaki fotograf otelden merdiven ile inilebilen ıssız koya ait. Otelin yakınında iki küçük koy var. Bunlardan birisine merdiven diğerine ise patika ile iniliyor. İkisi de ıssız ikisi de çok temiz. Merdiven ile inilen koy, Datça Meteorolojisinin

Podcasting

- Hava durumunu seyrettin mi? - Hayır kaçırdım. Serviste giderken X televizyonunun podcastini dinlerim. Taşınabilir cihazıma indirdim. Yukarıdakine benzer diyalogları yakın zamanda daha sık duymaya başlayacağız. Marka ile özdeşleşmiş ürün isimlerinin bir örneği podcasting de karşımıza çıkıyor. Apple firmasının büyük ticari başarılarından biri olan iPod isimli taşınabilir mp3 çalar, artık sıradan bir mp3 çalar olmaktan çok öteye geçti. Mp4 formatında görüntü gösterebilen modelleriyle birlikte sadece müzik çalar olmaktan çıktı. Artan bant genişlikleri ve düşen fiyatlarla gittikçe yaygınlaşan ADSL bağlantıları bir yanda GPRS EDGE, UMTS gibi hızlı veri iletimi yöntemleriyle cep telefonları diğer yanda yayıncılara farklı olanaklar sunuyorlar. İletim ortamı çeşitlense bile iletilecek ?şey?, yani içerik, yapmakta olduğunuz yayının izlenmesinde belirliyici olmakta. Hazırlanan içeriğin (radyoda sabah kuşağı da olabilir, televizyonda hava durumu da ya da maçların golleri) farklı ortamlarda far

suya sabuna dokunmayan yazılar

Blog yazmaya karar verdiğimde temel amacım Türkçe içeriğin kısıtlı olduğu sanal ortamda, bu eksikliği elimden geldiğince gidermek idi. Böyle bir amaçla yola çıkınca günlük politik gelişmeler, ekonominin durumu, günlük siyaset gibi günlük konular bu sayfaların dışında kaldı. Elbette bu tercihin farklı sebepleri vardı ve bu sebepler geçerliliğini koruyor. Bu nedenle yazının başlığında belirtilen suya ve de sabuna dokunmayan yazılara devam edilecek. Sayfanın istatistiklerine baktığımda özellikle uydu sayfalarından verilen bağlantılar ile sayfama ulaşanların artmakta olduğunu görüyorum. Demek ki amaçladığım gerçekleşiyor yavaş yavaş. Bilginin paylaşılmadığı yerde gelişme olamaz. Olsa bile çook yavaş olur. Keşke çeşitli konularda uzmanlıkları olan herkes zaman ayırıp genel okuyucunun anlayabileceği düzeye indirip bildiklerini anlatan sayfalar yapsa. Günlük yazıları okumak isteyenler için bir çok gazete yayımlanıyor her gün. Her gün her gazetede en az 5 yazar yazıyor. Günlük gelişmeleri tak

Cebit Avrasya Notları

Cebit Bilişim fuarına daha önce gitmiş miydim hatırlayamadım. Gittimse bile seneler önceydi demek ki. Kişisel nedenlerle katılmıyordum Cebit'e. Çalıştığım işlerin çalışmam gereken işler olmadığını düşünürdüm o zamanlar. Fuara gidip ne yapacaktım ki? Bakıp bakıp, insanlar nelerle uğraşıyor ben nelerle diyecek , belki dönem arkadaşlarımı görüp onlar nereye gelmişler ben neredeyim deyip üzülecektim. Bu yıl, böyle düşünmemi gerektiren durumların ilki geçerli değil artık. Sayfanın başına yazdığım iki dizede de belirttiğim gibi mühür ya da mülk istemeyince ikinci gerekçe fazla etkili olmadı ve Cebit'e gittim. İyi ki de gitmişim. Özellikle 7-8 ve 9 nolu salonlar ilgilendiğim konulardaki ürün ve hizmetlerle doluydu. İlk aklıma gelenler cep telefonundan televizyon yayıncılığı, isteğe bağlı video ve IPTV ile ilgili ürün/hizmetler. Ayrıca Next/NextStar gibi DVB-S üzerine uzmanlaşmış bir şirketin (yerinde bir karar ile) DVB-T alıcıları da üretmiş olmasını görmek sevindiriciydi. Yanlış anl

tırmık'a tırmık, Aydın Engin

İlk yazısını Cumhuriyet gazetesinde okumuştum Aydın Engin'in. Uzun süre, Oral Çalışlar'ın yazdığı sayfanın karşısında, Çalışlar'ınki gibi sayfa ortasında Tırmık'ı yazdı. Kendi ifadesiyle bir kere kediyi çağrıştırıyor.Ama, yumuşacık, bakımlı ve uslu bir ev kedisini değil; çöplüğe de saray mutfağına da dalarken gözünü kırpmayan, arsız ve kopuk bir sokak kedisi. Köşenin adının öyküsü. Artık Cumhuriyet'te yazmıyor. Gazete için büyük bir kayıp. Bir ara Birgün gazetesinde yazmıştı Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra. Şimdilerde t24 adlı internet sitesinde köşe yazarlığına devam ediyor.  Tırmık'a tırmık, yazarın çoğu Tırmık isimli köşesinde yayımlanmış yazıların yer aldığı ve çoğu yazının, deneyimli gazeteci gözü ile yorumlandığı bir kitap. Kitabın ismindeki Yazıcılık Mesleğine Adım Atan Gençler İçin Kötü Deneylerden ve Önlenememiş Yanlışlardan Süzülmüş Notlar , yazılış amacını özetlemiş... Necmettin Büyükkaya anısına yazılmış Ölmüş Bir Arkadaşla Röportaj baş

kısa ara sonrası tekrar merhaba

Değerli okuyucularım, Bir süredir yazamıyordum. Aslında bir hafta kadar ayrı kaldık, bana daha uzun gibi geldiyse bile. Ankara'dan epey uzaklardaydım bu bir hafta boyunca. Hem fiziki olarak, hem de kafa olarak. Elazığ'ın Ağın ilçesine bağlı eskiden Andiri köyü iken şimdi Akpınar mahallesindeydim. Su suvarmanın (bahçe sulamak) en sıcak gündem maddesini oluşturduğu, insanların ömürlerinin son baharında olmalarının verdiği durgunluk ve olgunlukla konuştuğu yerdeydim. Otomobil sesi yerine karga gaaaklaması ile uyanmak, Ciyiğe gidip su getirmek, bahçelerde bağlarda dolaşıp üzümün deyip-deymediğini kontrol etmek, bu arada üzüm yiyen domuzlara öfkelenmek gibi önemli işlerle uğraştım. Gerçi son iki gün yılan sokması yüzünden ölen olduğunu duyunca biraz korkunca pek dolaşamadım ama olsun. Bir haftalığına yoktum buralarda belki ama sanki bir ay geçti ben gideli... Enver Gökçe, Kemaliyeli (Eğin) şairin aşağıdaki şiirini, oralara gidince anladım. Ahmet Kaya tarafından bestelenen şiir Keba

Kedik

Evimizi kendi türümüzden olmayan bir canlı ile paylaşmak ilginç bir şey. Dilinden anlamadığımız, isteklerini çözemediğimiz, günlük yaşam döngüsü bizden farklı olan bir canlıyla hem de. Evimizi paylaştığımız Zeytin Bey, muhtelif yerlere girip çıkıyor. Bu görüntüleri görenler bizlere kızabilir :) Sakın havanın sıcaklığına bağyamayın yandaki görüntüyü. Bu fotograf çekildiğinde tarih 20 nisan 2006. Yani henüz sıcaklardan bunalmadığımız günler :). Her sabah 01.30 ile 02 arasında uyandırıp, evimizdeki halı, koltuk ve perdeleri tırmalasa bile Zeytin Bey ile birlikte yaşamaktan çok mutluyuz. İyi ki varsın Zeytin. İyi ki geldin evimize :)

Sen vatan haini misin baba?, Deniz Kavukçuoğlu

Deniz Kavukçuoğlu'nu Cumhuriyet gazetesinde yazdığı yazılarla tanıdım. Akıcı dili, ele aldığı konuları örneklerle açıklaması hoşuma gitti. Cumhuriyet'i internet üzerinden takip etmeye karar verince, abonelik ücretini ödemek için büroya gittiğimde gördüm Karl Marks'tan Günümüze Almanya'da Sosyal Demokrasi / Sosyal Demokraside Temel Eğilimler isimli araştırma kitabını. Sosyal demokrasinin ideolojik temellerini hep merak etmişimdir. Neyse, kitabı satın aldım ve okumaya başladım. Ancak araya başka kitaplar girince daha uygun bir zamana bıraktım. Kavukçuoğlu'nun Sen vatan haini misin, baba? isimli anı kitabını ise çalıştığım iş yerinin kütüphanesinde gördüm. Görür görmez aldım ve 480 sayfaya sığdırılmaya çalışılmış, ömrün 25 yılına ait anılar arasında kayboldum. Gazete yazılarından tanıdık gelen akıcı dil anı kitabını da rahat okunur kılmış. Ancak yazar, anılarını okuyucu ile paylaşırken tarihsel sıra izlemek konusunda çaba harcamamış. Kitabı okurken hisettim belki ya

Liva Pastanesi

Liva pastanesi ile ilgili daha önce yazmıştım. Ankara'nın önemli lezzet duraklarından olduğunu belirtmiştim. Pastane, ürünleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler veren güzel bir internet sayfasına sahipti. Ancak, son günlerde bloguma ulaşan aramaların bir çoğu Liva anahtar kelimesini kullanması nedeniyle pastanenin sayfasına girmeye çalıştığımda sayfanın kapanmış olduğunu gördüm. Sanırım teknik bir problem var. Liva'ya ulaşmaya çalışan değerli okuyularıma kolaylık olsun diye Esat Şubesi'nin telefon bilgisini aşağıya koydum. Diğer şubelerin (ki sürekli yenileri ekleniyor) iletişim bilgilerini Esat Şubesi'nden edinebilirsiniz... Liva Pastanesi Esat Şubesi: (312) 447 82 00

sarı laleler

Yıllar boyu başka alemlere taşıyan bir çok şarkıya imza atmış bir grup MFÖ. Göz yaşlarımızı bitti mi sandın, Buselik makamı, New York Sokakları, Güllerin İçinden ilk aklıma gelenler. Şimdilerde favori şarkım ise Sarı Laleler. Uykulu gözlerle döndüm rüyadan Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından Sen olmasan buralara gelemezdim ben Sevemezdim bu şehri, anlamazdım dilinden

Fırtına, Televizyon Dizisi

Kanal D televizyonunda yayınlanmakta olan Fırtına isimli dizi, bu yaz boyunca takip ettiğim tek diziydi. Gerek oyuncu kalitesi, gerek senaryosunun sağlamlığı diziyi diğerlerinden ayırıyor. Karadeniz'in inanılmaz güzellikteki doğasının dizinin başarısındaki payını unutmamakta yarar var. Oyunculardan Burçin Terzioğlu ve Murat Yıldırım başrolleri paylaşıyor olsa bile diziyi sürükleyen kararkterler de en az başrol oyuncuları kadar önemli: Erkan Can, Zerrin Sümer, Salih Kalyon, Goncagül Sunar, H.Avni Danyal, Münir Canar. Hangi birini yazsam bilemiyorum. Hepsi birbirinden başarılı. Gene de Erkan Can ile ilgili bir iki cümle yazmazsam haksızlık yaparım. Kimi oyuncular vardır. Bir karakteri canlandırır ve oynadığı diğer rollerde de aynı karakteri oynamayı sürdürür. Hep aynı bakış, aynı duruş. Bu tip oyunculara oyuncu demek ne kadar doğru o bile tartışılır bence. Bir de Erkan Can gibi oyuncular vardır. Gemide filminde ağzından küfür eksik olmayan kaptan, O Şimdi Mahkum filminde mafya b

Yüreğimdeki Canavar, filmYorum

Başrol oyuncusunu görünce, yaz aylarında birbirinden beter filmlerden sıkılanların yüzünü güldürecek bir film diye düşünüp heyecanlandık. Sabina rolünde, Karşı Pencere filmini seyredenlerin hatırlayacağı Giovanna Mezzogiorno oynuyor. Bakınız yandaki fotograf. Filmin konusunu, iç karartıcı cinsten: aile içi taciz. Dünyanın bir çok yerinde yapılan ve çoğu kez gizlenen, bu nedenle hayatın ilerleyen dönemlerinde farklı ruhsal bozukluklara neden olan bir dram. Film, kimi bölümlerinde bu dramı iyi bir şekilde işlemiş. Sabina'nın erkek arkadaşına karşı güvensizliğinin işlendiği sahne oldukça başarılı. Sabina rolünde, fotograf pek benzemese bile benim Sanem Çelik'e benzettiğim, Mezzogiorno iyi iş çıkartmış. Keza erkek arkadaşı Franko rolünde Alessio Boni'de rolünün hakkını veriyor. Ancak, oyunculuklardaki başarı filmi kurtarmaya yetmiyor. Konuya hiç bir katkı sağlamayan yan hikayeler, bakınız film çekme sevdasındaki yönetmen ve Sabina'nın kız arkadaşı, oldukça gereksiz şekil

Villa Carla'ya (Datça) devam - 2

Villa Carla ile ilgili yazımı 2006 yılında eklemiştim. 2008 yılında tesisin otel olarak hizmet vermeyeceğini duyurmak beni üzüyor. Doğal güzelliklerin kalıcılığı açısından girdiyi silmiyorum... SadeceÖzgür Villa Carla ile ilgili yazacak çok şey var. Artık aklıma geldikçe, Ankara'dan bunaldıkça yazarım. Öncelikle çok sıcak, kendinizi evinizde hissedeceğiniz bir ortam var. Zaman zaman otelde olduğumu unutup, mutfağa girip yemeğe yardım etme isteği duydum. Belki bu isteğimi söylesem izin verirlerdi, artık seneye inşallah :) Otellerde bizi en çok rahatsız eden yüksek sesle çalan müzikler. Hem çalınan şarkılar bizim dinlediklerimiz olmaz, tesadüfen sevdiğimiz bir şey çalsa bile çok yüksek sesli oluyordu. Villa Carla 'da müzikleri sanki ben seçiyordum. Hem gündüz havuz başında hem akşam yemekte çok güzel seçilmiş müzikler, insanı hiç rahatsız etmeyecek bir seviyede çalınıyordu. Arzu Hanım'ın adını anmadan yazıyı bitirirsem büyük haksızlık etmiş olurum. Bülent Bey (otelin işletme

Ada yeme içme dükkanı

Datça'nın merkezinde, gözlerden uzak, cumartesi günü kurulan pazar dışında sessiz ve dar bir caddede, küçük ve gösterişsiz bir dükkan var. Yeme-içme dükkanı. İsmi gibi kendi de çok sevimli bu küçük dükkan, günlük pişen birbirinden lezziz yemeklere ev sahipliği yapıyor. Dükkanı işleten aile tam bir iş bölümü yapmış: Anne, yemekleri yapıyor, oğul servis, baba ise hesap işlerinden sorumlu. Kullanılan malzemeler özenle seçiliyor. Doğal olmalarına dikkat ediliyor. Yemeklerin tatları kadar sunumları da güzel. Eğer mevsiminde giderseniz kabak çiçeği dolmasını denemenizi öneririm. Ayrıca koruklu bamya, deniz börülcesi, mücver, su böreğini de denemelisiniz. Tatlı olarak ise dükkan sahibesinin keşfi harnup pekmezli kek özel bir lezzet. Adres ve telefon bilgilerini vermeden önce yerini tarif edeyim. Datça'nın merkezindeki cadde üzerinde Türk Telekom binasının yanındaki sokak-cadde Vatan Caddesi. İsmine bakıp geniş bir cadde aramayın, dar bir sokak genişliğinde bu cadde. Dükkan, bu cadde

Villa Carla'ya (Datça) devam

Villa Carla 'nın unutulmaz manzarasını hafızamıza kazımakla yetinmeyip fotograf karesinde hapsederek yanımızda getirdik. Bilgisayarımın arka plan resmi olarak yerleştirdiğim soldaki görüntü ve sağda gördüğünüz resimlere bakınca bana hak vereceğinizi umarım: Datça'nın en güzel manzaralı oteli, Villa Carla' dır...

Villa Carla

Villa Carla ile ilgili yazımı 2006 yılında eklemiştim. 2008 yılında tesisin otel olarak hizmet vermeyeceğini duyurmak beni üzüyor. Doğal güzelliklerin kalıcılığı açısından girdiyi silmiyorum... SadeceÖzgür Villa Carla için yazacak çok şey var. Nereden başlasam bilemedim. Sanırım oraya gitmeden önce, e-posta ile bilgi sormamızdan başlamak gerekir. Bir çok kurum / kuruluş, biraz moda olduğu için, biraz sağdan soldan abi web diye bir şey var, sana da yapalım dediği için internette sayfa yapıp sonra unutuyor. Bu tip yerlere gönderdiğiniz e-postalar, sanal alemin derinliklerinde kayboluyor. Oysa Villa Carla'ya gönderdiğim sorular çok kısa bir süre sonunda yanıtlandı. İlk izlenim olumluydu. Rezervasyonumuzu yaptırıp ilk gece ücretini peşin ödedikten sonra tatil gününü beklemeye başladık. Ankara'dan 11-12 saat kadar süren 750 km civarındaki yol epey uzun ve yorucu. Özellikle Marmaris - Datça arası 75 km olmasına karşın uzun sürüyor. Eğer tek sürücü iseniz Denizli iyi bir mola yeri ola

Aşkın Ömrü Üç Yıldır, Frederic Beigbeder

Frederic Beigbeder'in bir solukta okunabilecek, yaz aylarına uygun konulu, keyifli romanının adı: Aşkın Ömrü Üç Yıldır. Ülkemizde Doğan Kitap tarafından basılmış. Benim okuduğum Kasım 2004 yılında basılan 33. baskısıydı. Eminim şimdilerde baskı sayısı daha da artmıştır. Kitap, adından da anlaşılacağı gibi, kadın erkek ilişkileri üzerine. Romanımızın kahramanı, kitabın arka kapak yazısındaki alıntılarda da belirtildiği üzre, aşkın üç yıllık ömrü olduğuna inanan bir Parisli. Esprili bir anlatımla biten bir evliliği, başlayan yeni aşkı ve yeni aşkın yaşam süresini okuyucu ile paylaşıyor. Kadın-erkek ilişkilerine, erkek gözlüğü ile bakmak isteyenlerin okumasını öneririm. Beynin kimyasalından mıdır, toplumdaki erkek egemenliğinden midir bilmem erkeklerin olaylara bakışı kadınlardan farklı. Bu farklı bakış açısını çok güzel ortaya koyan bir eser. Yaz aylarında, bu sıcaklarda, fazla kafamı yormayacak, beni keyiflendirecek, ama keyif verirken kendi hayatıma ilişkin izler taşıyan / ta

Datça notları

Değerli okuyucularım, Uzun zamandır yazamıyorum. Yazarınız tatilde. Akdeniz ile Ege'nin kavuştuğu Datça'da, Datça'nın en güzel manzarasına sahip oteli Villa Carla 'da, tatil yapıyoruz. Buranın manzarasını ifade etmek, kelimelerle belirtmek beni aşıyor. Fotografları sayfaya ekleyince katılacaksınız bana. Butik otel küçük, az odalı, samimi ortamlı ve biraz pahalı otellere verilen bir isim galiba. Villa Carla , tüm bu niteliklere ve fazlasına sahip. Oda kahvaltı ve birde akşam üstü beşte verilen çay ile birlikte börek-kurabiye karşılığı iki kişilik oda 110 YTL. Odalar zevkli döşenmiş. İki saklı koy otel sakinlerini bekliyor. Koylardan birisine patikadan iniliyor. Diğerine merdivenlerle. İkisi de ıssız, ikisi de tertemiz. Ayrıca 1 km kadar uzakta Kargı koyu sizleri bekliyor, akvaryum berraklığındaki suları ile. Datça merkezine yürüyerek gidilebiliyor. 15-20 dakika kadar sürüyor. Araba ile gideyim derseniz 5 dakika kadar araba sürmeniz gerekli. Taksi 8,5 YTL tutuyor Datça

bilgisayar alacaklara öneriler

Çevremde bilgisayar almak isteyip danışanlara ilk sorum, bu cihazı neden almak istiyorsunuz, oluyor. Genelde verilen yanıt aynı; internete gireceğim, yazılarımı yazacağım (ofis uygulamaları), çocuk ödevlerini yapacak (oyun oynayacak ve ailesine ödev yapıyorum diyecek). Bu amaçlar için bilgisayarcı ya gidince önerilen sistem çift çekirdekli işlemci, en az 512 MB bellek, 160 GB sabit disk, DVD Double Layer yazıcı ve sair. Oyunu bir kenara bırakırsak temel ihtiyacı karşılamak için önerilen sistemin fiyatının yarısına, hatta bazen dörtte birine alınacak bilgisayar yeterli olacak. Sonuçta satın alınan cihazın buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim malzemesi sınıfına girmediği, en geç 5-6 yıl sonra değiştirme ihtiyacı ortaya çıkacağı gibi gerçekler, çoğu kez ne yazık ki alıcılardan gizleniyor. Bir çok kez karşıma çıkan bir diğer abukluk ise kopya yazılımlarla hazır sistem satışları oluyor. Elbette yasal olarak suç olan bu durumu hiç kimse yaptığını itiraf etmiyor. An

Etkileşimli Televizyon ve Middleware (Arayazılım)

Etkileşimli televizyon ile ilgili daha önce de yazılarım oldu. Konu, yeni yayın teknolojileri başlığının alt maddelerinden birisi aslında. Uzaktan kumanda cihazının keşfiyle birlikte, hatta ondan çok öncesinde bile bir şekilde etkileşiyordu insanlar televizyonları ile. Bu yazıda ele alacağım konu biraz daha teknik, daha ayrıntı belki, ancak konu ile profesyonel olarak ilgilenmiyorsanız bile sadece tüketici olarak hayatınızı etkileyebilecek şeylerden bahsedeceğim aşağıda. Etkileşimli televizyon yayıncılığı, aslında DVB-S, DVB-C ya da DVB-T üzerinden yapılan yayınların hepsinde kullanılabilen bir ek özellik. Yani yayını göndermek için hangi ortamı kullandığınızdan bağımsız. Zaten her 3 ortam için de etkileşimli televizyon örnekleri var. Ülkemizdeki tek etkileşimli televizyon örneği DVB-S üzerinden gerçekleştirilmekte olan DIGITURK . Hangi ortam kullanılırsa kullanılsın, etkileşimli televizyon uygulamasının olmazsa olmaz şartı set üstü kutusu olarak dilimize geçen Set Top Box (STB) dır. S

günlerin bu gün getirdiği

Başlığı yazınca ister istemez aklıma 1 mayıs marşı geldi: günlerin bu gün getirdiği baskı zulüm ve kandır ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez Zaman zaman yaşananlara inanasım gelmiyor gerçekten. Değerli okuyucularım fark etmiştir belki. Hayatta o kadar can sıkıcı, üzücü şey yaşanıyor ki. Web blogumda bu tür konulardan bahsederek, sayfa okuyucularının canını daha fazla sıkmak istermediğim için sadece beğendiğim yerleri ve konuları yazıyorum. Ancak bu günler ne yaparsam yapayım yaşamakta olduğumuz insanlık dramı ile ilgili yazmaktan kendimi alıkoyamadım. Dün, 1200 vatandaşımızı ülkemize getirmekte olan geminin haberini izlerken Kanal D televizyonunda göz yaşlarımı tutamadım. Bizler savaş görmeyen bir kuşağız. Ülkemizin bir bölümünde yıllardır süre gelen çatışmalar olsa bile Lübnan'ın şimdi yaşadığına benzer bir döneme şahit olmadık ülkemizde. İyi ki olmadık. Savaş, her ne amaçla yapılırsa yapılsın insanı insan olmaktan çıkartıyor. Bu kan ve gözyaşının bir an önce sona erdirilmes

The Subtitle (yani altyazı)

Türk Dil Kurumu Başkanı yaptığı konuşma ile duygularımı dile getirdi; Mal gibi isimler koyacağınıza adam gibi isimler koyun diyerek. Mall mol diye okunuyormuş, büyük alış veriş merkezi anlamına geliyormuş bunu bilmemek cehaletmiş tüm dünya buna böyle diyormuş gibi çeşitlendirilebilecek açıklamalar beni tatmin etmiyor. Migros ya da Gimat alış veriş merkezi olunca daha az anlaşılır olmuyor diye düşünüyorum. Neyse, lafı uzatmayayım. Bu yazının konusu alış veriş merkezinin adı değil zaten. Orada bulunan The Subtitle (Altyazı) isimli mekan. Oldukça iyi tasarlanmış oturma grupları, mobilyalar ve yemek takımları ilk girişte karşılayan görevliler etkileyici. Menü hakkında bilgi sahibi garsonlar hizmette kusur etmiyorlar. Büyük kaseler içerisinde servis edilen bol malzemeli salatalarını denedik. Genelde salata ile doyamayan birisi olarak beni bile doyuran ve memnun eden salatalar var. Peynir salatası istedik, çeşit çeşit peynir ve cevizden oluşan bir tas salata geldi önümüze. Nasıl bitireceğim

2 ve 16

Başlıktan yazının konusunu çıkartmak zor. 16, 2000 tekil kullanıcı için kalan sayı. Son baktığımda tekil ziyaretçi sayısı 1984 idi. 15 Mayıs 2006 tarihinden bu yana istatistik tutuyorum. 2 ise 15 temmuza kadar kalan gün sayısı. Sayfamızın, kendi sayfam olduğu gibi bir düşüncem yok hiç bir zaman burası benim olduğu kadar sizlerin de, günlük tekil ziyaret sayısını düşününce 2 günde 16 ziyaretçiyi geçeceğini düşünebiliriz. Aslına bakarsanız o kadar da önemli değil ziyaret edilmek. Sayfada reklam yok, alma yönünde bir niyet de yok. Gene de okunduğunu, takip edildiğini bilmek hoş oluyor.

Çiya

İstanbul'un Anadolu yakasının, benim için, merkezinde Kadıköy'de yer alan bir yemek / kültür merkezi Çiya . Aslına bakarsanız Kültür Bakanlığı'nın yapması gerekenleri yapıyor mekanın sahibi ve şefi Musa Dağdeviren. Ülkemizde yerel olarak yapılan ve sevilen yemekleri araştırıyor. İl il köy köy dolaşıp, türkü derleyen ozanlar gibi, yemek tarifleri derliyor. Malzemeler doğal yöntemlerle elde ediliyor. Lezzetli yemekler ve kebaplar, pişirme usüllerine uyularak, modern dünyanın koşuşturmasına inat, sakin sakin hazırlanıyor. Yemek ve Kültür isimli 3 aylık dergiyi de çıkartan Musa Bey, Çiya ile bir çok uluslararası dergiye konu(k) olmuş. Bizim keşfimizden çok önce meşhur olmuştu yani. Ancak, halen mütevazi bir yer. Fiyatlar biraz yüksek gelebilir. Menüye bakmadan sipariş vermemek yerinde olur. Özellikle Ankara'da yaşayanlar dikkat etsin. Aslında Çiya 'nın web sayfasına da göz atabilirsiniz. Günlük menü web sayfasında görülebilir. Çiya 'ya gidince daha önce tatmadı

Urfa İsot Lahmacun

Kızılay civarında açık havada oturup, lezzetli lahmacun ve kebap yiyebileceğiniz küçük bir pide ve kebap salonu Urfa İsot. Marka olup pahalılaşmamış, salatayı ve ezmeyi ikram olarak sunan küçük pide ve kebap salonlarını oldum olası severim. Bu salonların işletmecileri kapitalist düzenin kar hırsından nasibini alamamış gibi gelir. Ne malzemeden çalıp ürünü ucuza getirme gayreti içindedirler ne de masalara keten örtüler örtüp yemek yerine dekora bedel biçmenin. Ne yerseniz onun parasını ödersiniz buralarda. Küver diye bir kalem olmaz adisyonda. Yaptıkları tek reklam mahallenin evlerine ilan dağıtmaktır. Bu güzel yerlerden biri Urfa İsot Lahmacun. İçel sokak No:29/A posta adresi. Posta adresinden konumunu kestirmek zor olur diyorsanız tarifimi okuyun; Kızılay'dan gelirken Yüksel caddesine girin. Tabii ki yürüyerek yapın bunu :) Yüksel caddesini boydan boya geçin. Kolej yönünde yürümeyi sürdürünce Mithatpaşa caddesi kesecek önünüzü. Yolunuzu değiştirmeden karşıya geçin. Cadde gittikçe

IPTV

IPTV ile ilgili okuma çalışmaları yapıyorum uzun süredir. Yayın sektörünü derinden etkileyecek bir konu gibi geliyor bana IPTV. Çok kısa özetlersem, internet protokolü denilen IP üzerinden televizyon yayıncılığı yapılması diyebiliriz bu teknolojiye. İşin içine bir çok konu giriyor elbette. Sıkıştırma tekniklerinin gelişmesi, daha fazla yayını aynı bant genişliğinden göndermenizi sağlıyor. Bununla da kalmıyor elbette IPTV'nin güzellikleri. Televizyon ve bilgisayar teknolojilerinin birleşmesini de bir şekilde sağlamış oluyor. Kişiye ve bölgeye özel reklamlar, yayın ile bütünleşmiş etkileşimli içerik, yayın sırasında sipariş vermek, isteğe bağlı video ilk aklıma gelenler. Önceki yazılarımda da yazmıştım. Özel sektörün büyükleri konunun öneminin farkında. Doğan Grubu'nun elindeki kanalları düşününce bu konuya verdikleri önem çok daha anlaşılır oluyor elbette. Konu ile ilgili internette bir çok kaynak bulunabilir elbette. Son gördüğüm sayfanın bağlantısı aşağıda. İngiilizce bilenler

2006 yazının keşfi: Twister

Algida, her yaz (ve aslında kış aylarında da) birbirinden lezzetli ürünleriyle bizleri büyülemeye devam ediyor. Son keşfim Twister. Meyveli, lezzetli, soğuk ve az kalorili bir dondurma. Denemenizi öneririm. Fiyatı Magnum ile kıyaslayınca ucuz oluyor. Afiyet olsun...

Başka türlü bir şey

Akşamın bir saati olmuş. Oturmuş, müzik dinliyor ve düşünüyorum. Düşünecek o kadar çok şey var ki. Düşündükçe içim daralıyor, bunalıyorum. En iyisi düşünmemek diyorum. Her koyun kendi bacağından asılır ne de olsa. Sağlığım yerinde. İşim gücüm var. Keyfim yerinde. Geri kalanına ilişkin yapabileceğim ne var ki zaten. Altta kalanın canı çıksın diyor yaşadığımız sistem. Doğaya bile aykırı düşlediğiniz dünya diyor birisi. Beş parmağın beşi bir değilken, tüm insanlar, sadece insan oldukları için, hatta tüm canlılar, sadece var oldukları için belli haklara sahip olmalıdır demek olsa olsa düştür, diyor bir başkası ve ekliyor: Uyanırsın geçer, ama benim ki uyanınca ortaya çıkıyor. Lüks şehirlerarası otobüste oturup yaşadığım şehre doğru yola çıkmışken, aldığı aylığın yedide biri karşılığında oturduğum koltukta bana hizmet etmesini beklerken hostun, yanındaki belediye otobüsünde sıkış tepiş binmiş yorgun yüzleri görünce düşüm aklıma geliyor. Ya da sakin huzurlu evimde otururken televizyon ekranı

Tadilat bitti bitiyor

Ustalar ile uğraşmak zor iş. İyi niyetle yaklaşıp, sadece insan oldukları için değerli olduklarını bilip ona göre davranınca, kafalanacak biri olarak görülüyorsunuz. Kafasına vur ekmeğini al deniyor ardınızdan. İşin özü insan yönetmek zor zanaat. İyi davransanız tepenize çıkarlar, höt zöt ile davranmak üslubunuza ters olur. Zor iş zor. Neyseki yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik artık. Mutfak ve banyo dolaplarımız da gelince 1 aydır süren sıkıntılar bitecek. En azından hafifleyecek.

Marks Döndü, Howard Zinn

Howard Zinn Boston Üniversitesi'nde tarih profösörü olarak çalışmış. Brooklyn'de büyümüş. Yazarın kitabına yazdığı önsözden bir bölüm aktarmak istiyorum: ...Babam Avusturya'dan gelmiş Musevi bir göçmendi. İlkokul dörtten terkti. O kadar çok çalışmasına rağmen eşine ve dört oğluna güç bela bakabildiğini görüyordum. Bu arada annemin de karnımızı doyurmak, üstümüze giyecek bir şeyler alabilmek ve hastalandığımızda bakımımızı sağlayabilmek için gece-gündüz çalıştığının farkındaydım. İkisinin de yaşamı sonu gelmeyen bir hayatta kalma mücadelesinden başka bir şey değildi. Ama aynı zamanda şunu da biliyordum ki, bu ülkede inanılmaz zenginlikte insanlar da vardı. Ve onlar hiç de annem babam kadar çok çalışmıyordu. Sistem adeletli değildi... Yazar gördüğü adaletsizliklerle büyüdükten sonra bin bir güçlüğe katlanarak okumayı başarmış ve tarih profösörlüğüne kadar yükselmiş. Marks Döndü! isimli tek kişilik oyunda Marks, günümüz New York'una bir saatliğine dönerek kendisini sa

Eski bohçadan: Hurma Sürprizi tarifi

Malzemeler 2 Adet Trabzon Hurması (4 porsiyon için), 8 Tatlı Kaşığı Bal, 4 Tatlı Kaşığı Labne Peyniri, Dövülmüş Ceviz, Hindistan Cevizi Yapılışı Tarif için sevgili eşime teşekkürler. Trabzon hurması, dış görünüş olarak elmayı andıran, lezzet olarak şeftaliye benzeyen güzel bir meyva(ymış). Ben de yeni keşfettim. Hurmaların kabuklarını soyup ikiye ayırdıktan sonra çekirdeklerini çıkartıyoruz. Her yarımın ortasına bir tatlı kaşığı labne peyniri koyuyoruz. Kilo ve kolesterol sorunu olmayanlar kaymak da koyabilir. Balı istediğiniz kadar koyabilirsiniz. 1-2 tatlı kaşığı yeterli oluyor bence. Ceviz ve hindistan cevizi ile süslüyoruz. Afiyet Olsun ...

Erol Evgin'le geçen bir gençlik

Erol Evgin abimin, Barış Manço benim favori şarkıcımızdı. Manço'nun zamansız ölümü ve benim yaşlanıyor olmam beni de Evgin tutkunu yaptı. Nasıl olmam ki; Herkes bir şey aldı götürdü benden Kimi umutlarımı Kimi inançlarımı Kimi en güzel duygularımı Sen, başkalarına benzeme sakın Hep böyle kal Hep böyle kal Heep Bana yakın Bu sözleri dinleyip Çiğdem Talu'yu hasretle anmamak olanaklı mı? Bu şarkıları Evgin kadar iyi yorumlayan olmadı ve olamaz. Ancak, Evgin'in talihsizliği Talu'nun zamansız kaybı oldu. Talu sonrası Evgin'in çıkarttığı albümler eski tadından çok uzak.

Ferit Giyim Sanayi

İstiklal caddesi, İstanbul'un sevdiğim yerlerinin başında gelir. Cadde üzerinde bir çok dükkan vardır. Bursa Kebapçısı'nda kebap yemek, Mephisto'da kitap okurken kahve içmek, İnci'de profiterol, Saray'da muhallebi yemek, caddenin sonundaki Gramofon'da caz dinlemek küçük keyiflerim arasında. Şimdi bunlara bir yenisi daha eklendi: Ferit'ten gömlek almak. İnsan hayatında en güzel hediyeyi kendinden alır. Ferit'ten aldığım keten gömlek de bu seyahat sırasında kendime hediyem. Normalde bu kadar paraya gömlek almam. Ancak rengi, kesimi ve özellikle yakası çok hoşuma gitti. Başka yerde şubesi olmaması talihsizlik bile olsa İstiklal caddesi No:203'te yer alan Ferit Bay Bayan Moda, kendine özgü tasarımları olan ender yerlerden birisi. Benim aldığım kısa kollu, hakime benzer ancak daha düşük yükseklikte yakalı ve çift cepli keten gömleğin uzun kollusu - normal yakalı olanı da var. Fiyatı ise kısa kollu için 75 uzun kollu için 85 YTL. Yazdığım gibi benim gömleğ