Ana içeriğe atla

Attila Ladanyi söyleşisi: Sayısal radyoda durumun özeti: Kral Çıplak

Sayısal karasal radyo konusunda epey yayınlanmış yazım ve bir de sempozyum sunumum var. Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nin yeni yayınlanacak sayısı için de bir yazı hazırladım. Bir terslik olmaz ise Ocak 2016'da yayınlanacak bültende iki sayfada FM yayınlarındaki durumdan hareketle, sayısal radyo gerçekten gerekli mi sorusuna yanıt aramaya çalıştım. 
Konu hakkındaki çalışmalarım bunlardan ibaret değil. Uluslararası kuruluşların başkanları ile üç söyleşi gerçekleştirdim. Aşağıda okuyacağınız söyleşi, sayısal karasal radyo konulu dördüncü uluslararası söyleşim. Bu kez konuğum Attila Ladayni. Ladayni, RDS Forum'un yönetim kurulu üyesi ve T&C Holding'in Chief Technical Officer'ı (Genel Müdür Teknik Yardımcısı denebilir sanırım Türkçe'de)
1. Sayısal radyo dönüşümü için dünya çapında birçok örnek var. Kimileri başarılıyken kimileri ise tam anlamıyla hezimet. Sanırım izlenecek tek bir doğru yok. Bu deneyimler ışığında bize, yani Türkiye’ye ne önerirsiniz?
Herhangi bir dönüşüm bilmiyorum. DAB Veri Hizmetleri'ni 1995 yılında yazdım ve halen takip edecek siparişleri bekliyorum. Kimi ülkeler inanılmaz büyüklükte paralar harcadılar ve 20 yılın sonunda DAB'ı daha fazla geliştirmek için ilerleyemiyorlar. Bence, DAB gerçek anlamda hiçbir yerde başarılı değildir. Başarı görecelidir. Mobil internet, DAB'den çok daha genç olmasına karşın bugün başarı bakımından ikisini kıyaslayamazsınız bile. 
Aslında, dinleyiciler 20 yıl boyunca bu çağrıya kulak tıkadı. Satın alınan DAB alıcılarının tümünün kullanıldığını söylemek de olanaklı değil. Kimi radyo veya otomobillerin içerisinde DAB alıcıları da var. Ancak, her DAB radyosu aynı zamanda FM alıcısı da içermektedir. Bu anlamda DAB, FM'i aşabilmiş değildir. 
Avrupa'da 5-6 ülkede DAB'ın iyi gelişmiş olduğu söylenebilir. Geri kalan ülkelerin ya bu eğlence için parası yoktur ya da isteği. Kimileri bunu denese bile, bırakmıştır.
Sonuçta, deneyen tüm ülkelerde yüksek maliyetle karşılaşılmıştır. FM yayınlarının tek hamlede sonlandırılması yapılamadığı için eş anlı yayıncılığın maliyetine uzun yıllar katlanılması gerekmektedir. 
İşin gerçeği, ikna edilebilen çok az sayıda müşteri vardır, ki bu bir sürpriz değildir. DAB ek bir avantaj sunmamaktadır. FM yayınlarını sonlandırma fikri, DAB aktivistleri tarafından kitleleri korkutmak amacıyla ileri sürülmektedir. Ancak bu tavır, şantaj olarak görüldüğü için ters tepmiştir. 
Başarının kıstası teknoloji ya da zorlama değil içeriktir. Eğer anlamlı formatlar ve veriler sunarsanız iş kendiliğinden gelişecektir. Daha çok araba satmak için atları vurmadıkları gibi, kimse cep telefonları satılsın diye klasik telefonların kablolarını kesmedi. Akıllı telefonları sattıran da uygulamalardı.
Türkiye'nin ne yapacağı sadece bütçeleri ile sınırlıdır. İran ve Bulgaristan'dan önce tamamen sayısal yayın dinlemek istiyorum diyen binlerce mektup mu alınıyor dinleyicilerden? Bu dinleyiciler bunun için para ödemeye niyetli mi? Yoksa devletin desteğinin devam etmesi mi isteniyor? Peki ne kadar süreliğine, 20 - 30 yıl?
Burada kritik soru, "sayısal"a eş zamanlı yayını geçip doğrudan ulaşmayı sağlayacak bir tünel bilenin olup olmadığıdır. 
2. Analog ve sayısal radyo eş zamanlı olarak var olduğu süreç sayısala geçiş için bir zorunluluk olsa bile yayıncılar açısından ek maliyet demek. Bu eş zamanlı yayın sürecinin uzunluğu konusunda ne önerirsiniz?    
Eş zamanlı yayın süreci, Avrupa'da 20 yılı geçti. Sürecin sonu ise henüz görünmüyor. Eş zamanlı yayın, pek akıllıca olmayan bir fikirdi. Bu fikrin temeli, insanların "sayısal" olarak sunulan herşeyi sorgusuzca satın alacağı varsayımına dayanıyordu. Bu durum, 1970lerin sonuna kadar geçerli olsa da 80ler için doğru değildi. 
Yayıncılık dünyasında, on yıllardır fazlasıyla doymuş bir pazara sahibiz. İş dünyasının temelleri de önümüzdeki on yıllar için aynı. Reklam dünyası, kapsama alanına göre şekillenmiş durumda. Yayıncılar, kamu tarafından fonlanan Avrupa Yayın Birliği (EBU) üyeleri dışında, bu verili durumu değiştirmeye hiç niyetli değiller. Yayınların ücretsiz sağlanması bile ilgilerini çekmiyor, çünkü geniş SFN (Single Frequency Network = Tek frekans ağı: Belirli bir coğrafyada aynı frekansı kullarak radyo yayını yapılması) yerel reklam pazarını bozacak.
Öncelikle, pazarda ayakta kalmak için dinleyiciye ihtiyacın var. İkinci olarak, pazarın kendisinin var olması gerekli. DAB, 80lerde ülke geneline yayın yapan BBC (Birleşik Krallık kamu yayıncısı) ve ARD (Almanya kamu yayıncısı) gibi "canavar radyo zincirleri" düşünülerek tasarlanmıştı. Küçük ve orta ölçekli istasyonlara hiç bir şey sunmadı. Problem, istasyonlar (radyolar) aynı yayını FM, İnternet ve DAB ortamında göndermekte. Hatta buna kablo ve uyduyu da katarsanız gönderilen ortam sayısı daha da artmakta. Dinleyiciler bu durumda ne yapar? Dinleyici en mantıklısını yaptı: DAB'ı dışarıda bıraktı. Normal bir ailenin bir çok FM alıcısısı var. Elbette bilgisayarları ve akıllı telefonları da. Radyo yayınını dinlemek için herkesin birden fazla seçeneği var zaten. Neden bir de şebekesi henüz tamamlanmamış DAB alıcıları olsun? Bu durumda, eş zamanlı olarak yayınlanan (FM ile aynı içeriğin DAB olarak da yayınlanması) DAB yayınları, DAB alıcılarının satılmaması sonucunu doğurdu. 
FM'in başarılı olmasının nedeni, AM'den tamamen değişik formatlara sahip olmasıydı. Aynı zamanda AM ve FM'in kalite farkı da inanılmaz boyutlardaydı. Ancak, dinleyiciler açısından DAB ve FM arasındaki tek fark donanımdaki değişiklik. 
3. Bildiğim kadarıyla Avrupa’da, özellikle C+ sınıfında, kimi otomobiller DAB+ alıcılı radyo ile birlikte satılıyor. Ancak, sonuçta yollarda sadece FM radyolu bir çok otomobil var. Bunlar için çözüm nedir? 
DAB alıcısı açısından çözüm açık, alıcı DAB yayını olmadığında FM yayınına otomatik olarak geçiyor. Bu, Batı Avrupa'daki 5-6 ülke dışında, tüm Avrupa'daki durumdur. Eş zamanlı yayın bakımından DAB, mutlak gerekli değildir. DAB olmazsa bir şey kaçırmazsınız (Eş zamanlı yayında FM içeriği DAB olarak da sunulmaktadır) Hatta eğer aracınızın internet bağlantısı varsa (üst segmentteki kimi modellerde gömülü SIM kart ile araç her an internet bağlantısına sahip olarak satılıyor) sayısal içeriğe de istediğiniz an erişebilirsiniz. FM, en azından 30 yıl daha terk edilemeyecek ve internet bağlantısı da 2-3 yıla kadar standart hale gelecek (bağlı -connected- araba ve akıllı telefonlar). 
Yaygın DAB+ kapsaması sağlanana kadar 4G ve 5G yaygınlaşmış olacak ve herkesin cebinde veya aracının içinde bunlar ile internet erişimine sahip olacak. Peki DAB+ radyosunu neden arabaya taktıracağız? Eş zamanlı yapılan bir yayını dinlemek için mi?
4.Kimileri 3G/4G/İnternet Radyosu radyo dinlemek için en iyi yol olduğunu ve sayısal radyo için yeni bir şebeke kurmaya gerek olmadığını ileri sürüyor. Unicast/multicast şebekeden ve ayrıca önerdikleri çözümlerdeki veri maliyetlerinden bahsetmiyorlar. Bu konuyu nasıl yorumlarsınız? 
İnternet radyosu diye bir şey yok aslında. Radyo kanalları, yayın yapıyor. Farklı kalitede akış hizmetleri sunuyorlar ve içerikleri podcast olarak indirebiliyorsunuz. Bunlar tematik kanallar için işlevsel. 1000 kişi için radyo yayını yapmak anlamlı değil. Milyonlarca kişi için yayını internetten yapmak da anlamlı değil. Elbette, bugünlerde her radyo kanalının akış hizmeti bulunuyor, ancak bu tamamlayıcı bir servis. Spotify'ı bunun dışında tutmak gerek. 
Ev içi kullanım için kablo üzerinden, akış ile iletilen radyo ve televizyon içerikleri standart teknoloji ile sunulmaktadır. Çünkü tüm Türk internet trafiği bir kaç fiber optik kablo üzerinden gitmektedir. DAB'ın ev için gerçek bir çözümü bulunmamaktadır.
Darboğaz, frekans yönetimindedir. LTE ve UMTS mikro hücreleri mobil kullanım için gerekli kapasiteyi sunacaktır ancak "yayın" için yeterli olamayacaklardı. İki yönlü şebekeler, yayıncılığın yerini alamayacak ve fayda-maliyet hesaplamasında alternatif olamayacaktır. 
İşin gerçeği, sayısal müzik, artık radyoların öncelikli konusu değildir. Herkesin cebindeki akıllı telefonlarda DAB'ın da sunamayacağı kalitede müzik bulunuyor. Ek olarak, aslolan teknoloji değil şovdur. FM gibi gerçek zamanlı medyanın ulaşılamaz avantajları vardır. DAB, çok geç gelmiştir ve ne gerçek zamanlı ne internet kapasitesi ile yarışacak durumu yoktur. 
Daha kötüsü, DAB+'ın çalıştığı frekanslar mobil internet için de kullanılabilecek frekanslardır. Bu yüzden ikisi arasında bitmeyecek bir mücadele yaşanacaktır.
FM 3 - 4 metre bandında çalışmaktadır (64 - 108 MHz), sayısal kalan için tamamen uygun olmayan bir bant ve bu yüzden baskı altında değil. Ek olarak, dalga boyu bölgesel arz için uygun. Frekans darboğazı 64 Mhz'e kadar açılabilir. Piyasadaki hemen hemen tüm FM çipleri 64 - 108 MHz aralığında çalışmaya uygundur. Bu sadece bir yazılım sorunudur. RDS2 zaten bu durumu desteklemektedir. 
DRM+'ın da bu frekansları kullanabileceği aşikar olmakla birlikte ses kalitesi olarak kaydadeğer bir kazanç sağlamayacağı için modülasyon değişikliğine gitmek anlamı olmayacaktır. Bu durumda dünya çapında geçerli ve kalıcı bir sistem varken macera aramak neden? Orta dalga ise başka bir hikayedir. Bu bantta DRM için fırsatlar olabilir, eğer Brezilya ve Hindistan'da başladığı gibi AM istasyonları FM'e dönüşürse...

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

IPTV World Forum İstanbul'un ardından

Bu satırları yazarken etkinliğin ikinci günkü programı devam ediyor. İki günlük, oldukça yoğun program tam zamanında başlaması, zaman çizelgesine uygun devam etmesi ile uluslararası bir organizasyon olduğunu belli etti. Katılım ücretinin yüksekliğinin getirdiği en önemli sonuç etkinlik izleyicilerinin gerçekten ilgili kişiler olmasıydı. Sadece ilk gününü takip edebildiğim etkinlikte TTNet ve AirTies CEO'ları gibi çok üst düzey konuşmacılar söz aldı. Oturumların araları, toplantı salonunun önündeki fuayede kurulan sergileri gezmek için yeterli uzunlukta tutulmuştu.  İstanbul'un en kolay ulaşılabilen otellerinden birisi olduğunu düşündüğüm Mövenpick'in seçilmiş IPTV Forum için. Levent metrosunun çıkışında yer alan otel, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet köprüsünün dibinde. Levent metrosundaki otobüs duraklarında Sabiha Gökçen havaalanına direkt giden İETT otobüsü kalkıyor. Zaten Atatürk havaalanına raylı sistemle, aktarmalar yaparak ulaşılabiliyor. Sabah 6 uçağı Atatürk hav

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

Genç Kızlar Labirentinin Esrarı / Eduardo Mendoza

Facebook, Trends ve Twitter hesaplarımdan #hergünebirkitap etiketiyle paylaşım yapmaya başlayalı okuyacağın kitapları nasıl seçiyorsun diye soranlar oluyor. İşin doğrusu özel bir yöntemim yok. Tanıtım yazıları, dergilerdeki söyleşiler yol gösterici olsa da nokta atışı öneriler, tanıdıkların tavsiyelerinden çıkıyor.  Bu kısa ve belki de gereksiz girişin ardından gelelim Eduardo Mendoza'dan okuduğum ilk eser olan Genç Kızlar Labirentinin Esrarı romanına. Öncelikle bu romanı okumama vesile olan sevgili kızıma teşekkür ediyorum. Onun isteği ile sahafta bulup satın aldım Mendoza'nın 1990 yılında Remzi Kitabevi'nden çıkan romanını. Fransızca'dan Hüseyün Boysan çevirmiş dilimize. Neden orijinal dilinden çevrilmemiş anlamadım.  Roman, İspanya yakın tarihini kısaca özetleyen bir önsöz ile yayınlansaydı çok iyi olurdu diye düşündüm okuduktan sonra. Franco kimdir, 1936 - 1939 arasında yaşanılan İspanya İç Savaşı neden çıktı, kim kiminle savaştı gibi temel bilgileri bilmeden de oku

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara