Ana içeriğe atla

İnsan BU sitesi kurucusu Kaan Arslanoğlu ile e-söyleşi

Yıllar önce Kişilikler adlı romanıyla tanıdım Kaan Arslanoğlu'nu. Romanı çok sevmiştim. Sonra zaman içerisinde İnsancıl dergisindeki yazılarını, çıkan diğer romanlarını ve en çok da inceleme kitaplarını beğenerek okudum. Blog sayfasından haberdar olmam ise İthaki yayınlarından çıkan bir romanında sayfa sıralaması hatası olması nedeniyle gerçekleşti. Sağolsun, romanının imzalı bir kopyasını göndermişti. İnsan BU adlı sitesini, neredeyse kurulduğu günden beri takip ediyorum. Meraklıları için söyleyeyim, soruları göndereli bir ay kadar oluyor, yazıdaki fotograf Gaziantep'ten ve 4. sorunun güncel tartışmalarla ilgisi yok. Lafı fazla uzatmadan buyurun söyleşiye.:

1. Bugüne dek bir çok romanınız ve inceleme kitabınız yayınlandı. Ancak ülkemizde okuma alışkanlığını ve okunan yazarları düşünerek sizi tanımayanlar için kısa bir şeyler söylemek isterseniz:

Yayımlanmış 12 romanım ve 6 adet inceleme kitabım var. İnceleme derken siyaset, felsefe, psikoloji, edebiyat ağırlıklı incelemeler. Ayrıca birçok dergi, gazete veya internet sayfasında henüz kitaplaşmamış pek çok inceleme makalesi veya güncel makale yayımlattım. İnternetten aradığında tüm kitaplarımı görebilir okur, birçok makaleme ulaşabilir. 

2. insanbu.com'u çıkış yazısında "yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı" demiştiniz. Gene çıkış yazısına "Bir yayın çıkıyorsa, bence iki ön koşul mutlaktır. Birincisi böyle bir şeye kesin gereksinim duyulması. İkincisi de başka yayınlardan muhakkak farklı olması." tespitiniz var. Yayına başlayalı iki yıldan fazla bir zaman geçti. Bugünden bakınca iki tespitinizin de halen geçerli olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet iki saptama bugün için de geçerli. Bu ilkelere uygun hareket etmeye çalıştık ve büyük ölçüde başardık. “Yavaş düzgündür, düzgünse hızlı”yı uygulamaya çalıştık. Yaşam çok hızlı, herkese anlamsız bir ivedilik dayatıyor, insanların büyük çoğunluğu bu tahrip edici, bu sağlık bozucu ivediliği birbirine dayatıyor, hız beklentisine giriyor. Benim mizacım da acelecidir aslında, fakat yavaşlamaya gayret ettik ve bir ölçüde bunu başardık. Daha çok da okurlara bunu telkin etmeye çalıştık. Sitemizde birçok değerli yazarın birçok değerli yazısı, haberi, incelemesi çıktı. Bunları fast-food gibi tüketmeyin, sindire sindire içselleştirin, dedik. Bir kısım okurlar buna uydular. 

Başka bir benzeri olmayan yayına gelince. İddialı konuşmaktan çekinmem, sağlam zemindeysem eğer: Değil Türkiye’de, dünyada bu yayının aynısı değil, bence benzeri yok. 

3. Şubat 2015'te yayınladığınız yazıda iki yılın değerlendirmesini yaparken:
"Fakat bazı dostlar başarı bekliyor. Hızlı başarı. Yerdiklerimizin hemen kuyruğu kıstırıp gitmesini, bizim anlayışımızın toplum içinde güçlenmesini arzuluyorlar çabucak. Bu belki hiç olmayacak. Çünkü biz kapitalizme karşı, onun ideolojisine karşı bir huruç harekatı içindeyiz ve gerçekten umutsuz çaba. Karşısında olduğumuz ideolojik güçler, bunların en solcuları ve sosyalistleri bile çoğunlukla kapitalist kafalı. Tek tek kişileri yıpratabiliriz, bazı etkinliklerini engelleyebiliriz, kısmi ilerlemeler sağlayabiliriz, ama baskın hep onlar, çoğunluk onlar olacaktır, bu böyle. Kapitalizm altında bu devasa sosyo-ekonomiyi sağından solundan kıpırdatmamız, kısmi ilerlemeler sağlamamız bile büyük başarıdır. Sosyalizm kazara gelse bu ülkeye, durum değişmeyecek. Yine onlar çoğunluk olacak." 
diyorsunuz. Özellikle "karşısında olduğumuz ideolojik güçler, bunların en solcuları ve sosyalistleri bile çoğunlukla kapitalist kafalı" tespitinizi çok önemsiyorum. Peki malzeme buysa, bir başka ifadeyse insan bu'ysa ne yapmalı? Yazmakla bir şey değişiyor mu? İki yıldır edebiyat dünyasındaki iktidarı yerden yere vuran, juri ve ödül "şebekesi"ni ifşa eden onca yazı yayınladınız. En küçük bir değişim oldu mu? 

Her emek karşılığını bulur. Yayıncılık alanında bir mücadele veriyoruz, elbette küçük de olsa ülkeyi ve dünyayı değiştiriyoruz. Şöyle düşünün: Bunlar yazılmasıydı dünya bunların yazılmadığı bir dünya olurdu.

Birçoklarına ters gelecek ama, benim görüşüm şu: İnsanlığın yavaş tempo bir ilerlemesi (belki de bazı alanlarda yavaş tempo sonuna yaklaşması) söz konusu. Milyarlarca insanın her birinin emeği var bu ilerlemede. Küçük küçük emekler. Bilim, felsefe, edebiyat vb. gibi alanlardaki emekler bu küçük emeklerin azcık daha büyük olanları. Fakat tamamen bir değişim değil ama, görece daha büyük değişimler siyasal devrimlerle oluyor. Siyasal devrimler de siyasi liderlere bağlı. 

Sonuçta bizimki gibi emekler, eğer bir şeyler iyi yöne azcık değişecekse, bu siyasal devrime (biraz da siyasal evrime) birikim sağlayacak emekler. İnsanların kafasında bir şeyler bırakacak, ilerici kadroları eğitecek, ilerde çıkacak liderlere ilham ve güç verecek etkinlikler. Ama garantisi yok. Her şey kötüye de gidebilir.

Edebiyat dünyasını değiştirebildik mi? Aynı cevabı vereyim. Bunları yazmasaydık durum şimdi olduğundan farklı olurdu. Fark ne? Bunların söylenmiş olması, bunları yapanlarda biraz daha yüz nasırı oluşturması. Yine birçok insanda bir çekingenlik yarattık. Acaba doğru mu yapıyorum, korkusu yarattık. Tüm bu hokkabazlıklar bir gün bir yerimi tırmalar… 

Yine de böyle itirazlar, böyle fikir açılımları güçlü siyasal rüzgarlarla desteklenmezse cılız kalırlar, bugün olduğu gibi. Ama güçlü bir ileri rüzgar esecekse bu birikimler sayesinde esecektir. 


4. Sayfanın, benzer her sayfada olduğu gibi, düzenli okuyucuları ve yorumcuları oluştu. Düzenli yorumcularınızın bir bölümü yorumlar üzerinden haberleşmeye, birbirine hal hatır sormaya başladı. Bu da benzer sayfalarda görülen bir durum. Bu düzenli yorumcular, yazıların sesiz okuyucularından biri kazara bir yorum yazsa ya da bir yazı yayınlasa bunu yaptığına pişman edecek şekilde yorumlarda bulunuyor. Bahsetmeye çalıştığım isimsiz yorumlarla yazar ve yorumcuları taciz edenler değil, düzenli yorumcularınız. Bu durumun ne kadar farkındasınız ve değiştirmek/düzeltmek için bir planınız var mı?

Sözünü ettiğiniz sıkıntı var. İnsana ve insanın kullandığı her alana bağlı olarak. Ara sıra uyarıyoruz arkadaşları. İsmi belli olanlarda, başka yoldan da iletişim kurabildiklerimizde bir süreliğine düzelmeler sağlayabiliyoruz. Sonra eski haline geliyor. İnsan BU :)

Daha büyük sıkıntı, isimsiz veya uyduruk adlarla, rumuzlarla yorum yazanlar. Bunların bir bölümü açıkça kötü niyetli. İnsani kötücüllüğün, sözel saldırganlık, yalan, başkası gibi davranma, birbirine düşürme, kışkırtma, nifak sokma, alay, hakaret… her türlü numaralarını yapanlar var. Normal insani durum…. Bazıları için kötü niyet -  iyi niyet ayrımı da yapamıyoruz. Yorumları kapatmadan bunu engellemenin çaresi yok. Orada biz dahil ego savaşlarına giriyoruz.

Tabii bu ad saklama çok pis bir durum. İnsan arkadaşlarından, sitenin yazarlarından bile şüphelenir hale geliyor. İnternet sapığı psikopatlar da var. Tam da bunun için varlar. Ad saklama neden yapılır? Bizimle sahte mail adresleriyle yazışanlar da çıkıyor, biliyor musunuz. Bunlardan bir kısmı bir yerlerden tanıdıklarımız belki. Belki yakın birileri. Belki bu siteyi izlediğinin bilinmesini istemeyen “önemli” şahsiyetler, belki kendini çok önemli gören kişiler. Belki sadece korkuyorlar. Bu siteyi izlediğinin bilinmesinden korkuyorlar. Belli siyasi gruplara mensup kişiler olabilir, edebiyatçı, sanatçı olabilir bu kişiler. Enteresan bir durum. 

5. Tıp doktorlarının edebiyatla bu kadar yakından ilgilenmesinin bir açıklaması var mı?

Hekimlerin burnunu sokmadığı bir alan mı var? Siyaset, sanat, edebiyat, spor, ticaret, turizm, macera vs.

6. Kapitalizm dünyayı bitirmeden biz kapitalizmi bitirebilir miyiz? Umudunuz var mı?

Bu toplumla bu insanla bugünkü durumda umut çok çok az. Fakat insanlık büyük felaketler yaşayacak büyük ihtimalle. Bu gördüklerimiz daha hiçbir şey değil. Tümüyle yıkım gelmeden önce bu felaketlerle aklı başına belki gelir. Bıçak kemiğe dayanmadan insan kendini yok eden bencilliğinden kurtulamaz. Bir şeylerin zorda bırakması gerek. Bu anlamda son bir çıkış kapısı bulabilir belki insanlık.  

Yorumlar

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

IPTV World Forum İstanbul'un ardından

Bu satırları yazarken etkinliğin ikinci günkü programı devam ediyor. İki günlük, oldukça yoğun program tam zamanında başlaması, zaman çizelgesine uygun devam etmesi ile uluslararası bir organizasyon olduğunu belli etti. Katılım ücretinin yüksekliğinin getirdiği en önemli sonuç etkinlik izleyicilerinin gerçekten ilgili kişiler olmasıydı. Sadece ilk gününü takip edebildiğim etkinlikte TTNet ve AirTies CEO'ları gibi çok üst düzey konuşmacılar söz aldı. Oturumların araları, toplantı salonunun önündeki fuayede kurulan sergileri gezmek için yeterli uzunlukta tutulmuştu.  İstanbul'un en kolay ulaşılabilen otellerinden birisi olduğunu düşündüğüm Mövenpick'in seçilmiş IPTV Forum için. Levent metrosunun çıkışında yer alan otel, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet köprüsünün dibinde. Levent metrosundaki otobüs duraklarında Sabiha Gökçen havaalanına direkt giden İETT otobüsü kalkıyor. Zaten Atatürk havaalanına raylı sistemle, aktarmalar yaparak ulaşılabiliyor. Sabah 6 uçağı Atatürk hav

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

Genç Kızlar Labirentinin Esrarı / Eduardo Mendoza

Facebook, Trends ve Twitter hesaplarımdan #hergünebirkitap etiketiyle paylaşım yapmaya başlayalı okuyacağın kitapları nasıl seçiyorsun diye soranlar oluyor. İşin doğrusu özel bir yöntemim yok. Tanıtım yazıları, dergilerdeki söyleşiler yol gösterici olsa da nokta atışı öneriler, tanıdıkların tavsiyelerinden çıkıyor.  Bu kısa ve belki de gereksiz girişin ardından gelelim Eduardo Mendoza'dan okuduğum ilk eser olan Genç Kızlar Labirentinin Esrarı romanına. Öncelikle bu romanı okumama vesile olan sevgili kızıma teşekkür ediyorum. Onun isteği ile sahafta bulup satın aldım Mendoza'nın 1990 yılında Remzi Kitabevi'nden çıkan romanını. Fransızca'dan Hüseyün Boysan çevirmiş dilimize. Neden orijinal dilinden çevrilmemiş anlamadım.  Roman, İspanya yakın tarihini kısaca özetleyen bir önsöz ile yayınlansaydı çok iyi olurdu diye düşündüm okuduktan sonra. Franco kimdir, 1936 - 1939 arasında yaşanılan İspanya İç Savaşı neden çıktı, kim kiminle savaştı gibi temel bilgileri bilmeden de oku

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara