Ana içeriğe atla

Sayısal karasal televizyon ile ilgili söyleşiye hazırlanırken...

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, "sayısal karasal yayıncılık" ana eksenli söyleşiler yer alacak yakın zamanda blogumda. Bunlardan ikisi, eğer kabul ederlerse, sektörün duayeni iki uluslararası kuruluşun başkanları ile olacak. WorldDMB başkanı Patrick Hannon ile yaptığım söyleşi, ülkemizde pek konuşulmasa bile, uluslararası camiada tartışılıyormuş. İngilizce halinin okunma sayısı bu bilgileri doğrular nitelikte. Radyodan sonra yeniden televizyona dönerken, söyleşilerden önce, hep ileri sürülen bir kaç tespite değinmek istedim. Bu tespitlerin bir bölümünü yabancı konuklarla söyleşilerde de dile getireceğim. 

Herkes uydudan izliyor. Sayısal karasala ne gerek var?

Öncelikle bir gerçeği hatırlatayım. Her konuda örnek aldığımız, bakalım adamlar ne yapmış dediğimiz Avrupa Birliği üyesi ülkeleri incelediğimizde televizyon yayınlarına erişim için uydu, karasal ve kablonun üç aşağı beş yukarı eşit paylara sahip olduğunu görüyoruz. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ortalamasında ise sayısal karasal televizyon ile yayınlara ulaşanların %40 olduğu gerçeği var. Special Eurobarometer 396, e-Communications Households Survey adlı çalışmanın 39. sayfasındaki metin aynen şöyle: 
Respondents in households with television were asked what access methods they use19. One in four households in the EU receives television through digital terrestrial television, in which an aerial and decoder are used in combination (40%), a rise of seven percentage points since the previous survey. Roughly one in five EU citizens uses satellite TV and a decoder (23%) or a cable TV network combined with a decoder (19%). Slightly more than one in ten EU households receives television through an analogue cable TV network (12%). Analogue cable TV is not available in some EU countries, which may affect these EU averages. This response option is not offered to respondents in those countries. Slightly more than one in twenty EU households receives television through an aerial connection (6%), a 14-point decline reflecting the switch to digital TV in many EU countries. A similar proportion of EU households connect through a telephone network combined with a modem (6%)
Yani efendim kimse karasal kullanmıyor uydu varken, iddiası sadece boş bir iddiadan ibarettir. Daha önce başka bir yazımda da aynı örneği vermiştim. Eskişehir'e Ankara'dan ulaşmak için kaç kişi treni kullanıyordu, hızlı tren yapılmamışken? Şimdi kaç kişi kullanıyor? İnsanlara kullanabileceği kalitede bir hizmet sunmayıp, kimse kullanmıyor ve kullanmayacaktır demek, art niyetten kaynaklanmıyorsa, cahilliktir. 
Uydu, kablo ve karasal birbirinin rakibi gibi algılansa da aslında birbirinin tamamlayıcısıdır. Her eve kablo çekemezsiniz, sadece bir grup insanın yaşadığı dağ köyünü kapsamaya çalışmak için verici tesisi kuramazsınız. Her üç yöntemin kullanışlı olduğu alanlar vardır. Şehir içi ulaşım için bize sadece otobüs, sadece taksi, sadece metro yeter demek ne kadar anlamsızsa bize uydu yeter demek de en az o kadar anlamsızdır. 

Bu kadar para dökmeye ne gerek var. Cep telefonunda 4G ile birlikte her yerde TV izleyebilirim zaten.

Bir diğer iddia karasal sayısal şebekenin kurulma maliyetine yöneliktir. Elektrik Mühendisleri Odası'nda düzenlediğimiz ve benim de konuşmacıları arasında yer aldığım bir etkinlikte şebekenin, neredeyse tüm ülke nüfusunu kapsayacak şekilde kurulmasının maliyetinin bir milyar Avro civarında olacağının hesaplandığı söylenmişti. %70 nüfus kapsaması için ise 700 milyon Avro. Gerçekten büyük para. Bu para harcanıp yapılacak yatırım sonucu kazanımları hesaba katmazsak hiç mantıklı değil böylesine bir paranın harcanması. Öncelikle hatırlatmak gerekir ki karasal televizyon yayınları, her ne kadar kimsenin izlemediği ileri sürülse de, halen devam etmektedir. Televizyon kuruluşları halen büyük elektrik faturaları, büyük işletme ve bakım ücretleri ödeyerek eski teknolojili enerji verimsiz cihazları çalıştırmaktadır. Demek ki karasal televizyon yayıncılığı, bu masraflara katlanmaya değecek kadar önemli bir güç. Bundan 15 yıl önce DVB-T ile şebekemizi kurup 10 yıl önce analog yayınlarımızı susturmuş olsaydık, 10 yıl boyunca elektrik enerjisinden sağlanacak tasarruf tüm DVB-T şebekesinin kurulum masrafını çıkartacaktı. Elimizde yeni teknolojiyle kurulmuş bir DVB-T şebekesi, bu kadar uyduya bağımlı olmayan bir yayıncılık dünyası ve belki de tüm dünyaya DVB-T alıcısı kutular satan bir tüketici elektroniği sektörümüz olacaktı. 
Cep telefonunun "yayın" ile kıyaslanması ile cahillikten kaynaklanmaktadır. Cep telefonu, 4G'de henüz yaygın uygulaması olmayan bir teknoloji dışında, noktadan noktaya akış ile size televizyon yayını ulaştırır. Hücresel vericiler ile çalışan bu teknolojide bir hücredeki kullanıcı sayısı, aldığınız hizmetin kalitesini doğrudan etkiler. Kalabalık yerlerde hat bulamamanızın nedeni de budur. Siz hiç kalabalık diye radyodaki yayının kalitesinin bozulduğunu gördüğünüz mü? "Yayın", İngilizce ismiyle "broadcast" tek noktadan sonsuz alıcıya iletildiği için dinleyici/kullanıcı sayısına bağlı olarak kalite düşüşü yaşamaz. 

Teknolojik fırsat penceresi

Bu kadar geç kalınmış olması, kaderin bir cilvesi ile, büyük bir olanağa dönüşmüş durumda. Ülkemiz, çeşitli sebeplerle, beklerken teknoloji gelişmesini sürdürdü. DVB-T ve MPEG 2 olarak başlayan maceramız DVB-T2 MPEG-4 olarak devam etti. 2013'te gerçekleştirilen ve sonrasında iptal edilen ihaleler DVB-T2 MPEG-4 ile yapılmıştı. Artık MPEG-4 yerine HEVC (High Efficient Video Coding:Yüksek Verimli Video Kodlaması) var. Almanya 2017'de DVB-T2 HEVC ile yeni sayısal karasal şebekesini kuracağını ilan etti. Ülkemiz, henüz sayısal karasala hiç yatırım yapmamış olmanın avantajına sahip. Diğer Avrupa ülkeleri mevcut şebekelerinde güncelleme yaparken tüketici tarafını da düşünmek zorunda. Evlerdeki cihazlar HEVC'ye uyumlu olmayacağından bu değişim maliyetinin kimin tarafından karşılanacağı bir sorun olarak karşılarında duruyor. Oysa biz, henüz sayısal karasal televizyon için evlerimizde bir yatırım yapmış değiliz. Tüketici elektroniği alanında çalışan yerli şirketlerimiz, 80 milyona yaklaşan genç sayılabilecek bir nüfusa sahip 20 milyon haneli bir ülke için DVB-T2 HEVC alıcılı televizyonlar, set üstü kutular üretme olanağına sahip olacak. Bu deneyim onlara, ilerleyen yıllarda Avrupa'daki dönüşümlerde büyük avantajlar sağlayacak. Bir yerde sıçrayarak onların önüne geçmiş olacağız. Tıpkı yıllar önce ANAP döneminde, daha önce analog santrali ve bakır kablosu bile olmayan köylerin birden sayısal santralli ve fiber optik kablolu olması gibi.
Fotografı bu yaz günlerinde bize, biraz da olsa, serinlik versin diye seçtim. Ankara'da çekmiştim...

Yorumlar

  1. Ürün veya hizmet çeşitliliği en önemliside;
    Kalite ve fiyat rekabetinide beraberinde getirir.
    Çok güzel açıklamışsınız, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Kıymetli yorumunuz için ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

IPTV World Forum İstanbul'un ardından

Bu satırları yazarken etkinliğin ikinci günkü programı devam ediyor. İki günlük, oldukça yoğun program tam zamanında başlaması, zaman çizelgesine uygun devam etmesi ile uluslararası bir organizasyon olduğunu belli etti. Katılım ücretinin yüksekliğinin getirdiği en önemli sonuç etkinlik izleyicilerinin gerçekten ilgili kişiler olmasıydı. Sadece ilk gününü takip edebildiğim etkinlikte TTNet ve AirTies CEO'ları gibi çok üst düzey konuşmacılar söz aldı. Oturumların araları, toplantı salonunun önündeki fuayede kurulan sergileri gezmek için yeterli uzunlukta tutulmuştu.  İstanbul'un en kolay ulaşılabilen otellerinden birisi olduğunu düşündüğüm Mövenpick'in seçilmiş IPTV Forum için. Levent metrosunun çıkışında yer alan otel, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet köprüsünün dibinde. Levent metrosundaki otobüs duraklarında Sabiha Gökçen havaalanına direkt giden İETT otobüsü kalkıyor. Zaten Atatürk havaalanına raylı sistemle, aktarmalar yaparak ulaşılabiliyor. Sabah 6 uçağı Atatürk hav

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

Genç Kızlar Labirentinin Esrarı / Eduardo Mendoza

Facebook, Trends ve Twitter hesaplarımdan #hergünebirkitap etiketiyle paylaşım yapmaya başlayalı okuyacağın kitapları nasıl seçiyorsun diye soranlar oluyor. İşin doğrusu özel bir yöntemim yok. Tanıtım yazıları, dergilerdeki söyleşiler yol gösterici olsa da nokta atışı öneriler, tanıdıkların tavsiyelerinden çıkıyor.  Bu kısa ve belki de gereksiz girişin ardından gelelim Eduardo Mendoza'dan okuduğum ilk eser olan Genç Kızlar Labirentinin Esrarı romanına. Öncelikle bu romanı okumama vesile olan sevgili kızıma teşekkür ediyorum. Onun isteği ile sahafta bulup satın aldım Mendoza'nın 1990 yılında Remzi Kitabevi'nden çıkan romanını. Fransızca'dan Hüseyün Boysan çevirmiş dilimize. Neden orijinal dilinden çevrilmemiş anlamadım.  Roman, İspanya yakın tarihini kısaca özetleyen bir önsöz ile yayınlansaydı çok iyi olurdu diye düşündüm okuduktan sonra. Franco kimdir, 1936 - 1939 arasında yaşanılan İspanya İç Savaşı neden çıktı, kim kiminle savaştı gibi temel bilgileri bilmeden de oku

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara