Ana içeriğe atla

Çocuk büyütürken başucundan eksik etmediğim kitaplar

Çocuk büyütme konusundaki deneyimim 3 yaşını bitiren ikiz kızlarımdan ibaret ve piyasadaki tüm kitapları incelemiş değilim. Evimizde konu ile ilgili kitaplar arasında en beğendiklerimi sıralayayım istedim. Belki birilerine yararı olur. Doğan yavru/lar bebekken kitaplarda aranıp okunanlar ile çocuk olmaya başladıktan (bence 2 yaş civarı) sonra aranıp okunanlar epey farklı oluyor.

Bebeklik çağlarında el altında tuttuğum kitap çocuk hastalıkları uzmanı Dr. Cihangir Ertekin'in Bebek Beslenmesi ve Bakımı adlı Ada Yayınları'ndan çıkan kitabıydı. Kitabın tam adı Bebek Beslenmesi, Bakımı ve Hastalıklarında Anneye Pratik Bilgiler. Tam olarak adı gibi pratik bilgilerle dolu bir kitap. Önsözünden, bebek bakımı hakkında 20 sayfalık bir broşürle başlayan kitap macerasının 80 sayfalık bir kitapçığa oradan da 200 sayfalık bir kitaba dönüştüğünü öğreniyoruz. Bu 200 sayfalık olan kitap sanırım elimde tuttuğum 432 sayfalık son halinin ilk taslağı niteliğindeydi. 8 bölümden oluşan kitabı bebeklerin ilk hastalıklarında sık sık karıştırdık.

İndeksiyle birlikte toplam 810 sayfalık ansiklopedi kalınlığındaki Çocuğunuz Büyürken Sizi Neler Bekler, Arlene Eisenberg, Heidi E. Murkoff ve Sandee E. Hathaway tarafından yazılmış. Epsilon yayınlarından çıkan kitabın çeviri editörü Dr. Dilek Tunalı. Bizdeki kitabın Şubat 2009 tarihli 9. baskısı. Kitabın başındaki uyarıyı bu yazıda da yinelemekte yarar var. Şöyle bir not düşülmüş: "Tüm çocuklar birbirinden farklıdır ve çocuğunuzda beklenmeyen bir davranış veya bir hastalık belirtisi ortaya çıktığında bu kitap hiçbir şekilde çocuk doktorunuzun veya çocuğunuzla ilgili danışmanız gereken hekimin yerini almamalıdır" Önemli bir uyarı olduğu kesin. Bu blog yazısında tanıttığım tüm kitaplar için geçerli elbette. Bu büyük hacimli kitap dört ana bölümden oluşuyor. İkinci ve üçüncü yıllar başlıklı bölüm ay ay çocukların yaşayacaklarını anlatıyor. Çocuğunuz şimdi neler yapıyor alt başlığı her ayın ilk alt başlığı. Akla gelebilecek muhtemel sorular da her ayın alt başlıkları arasında. Bu aralar bizim sıkça dönüp okuduğumuz Hiç Bitmeyen Korkunç İkiler 34-36 ayların soruları arasında. İki yaşın bunalımlı geçmesini anlatan terrible two tanımlamasını beter iki diye çevirselermiş daha uygun olurmuş sanırım. İkinci ana bölümün başlığı çocuğunuzun bakımı, sağlığı ve güvenliği. Ailede küçük çocuk ve hazır referanslar son iki ana bölümün başlıkları. Yazarların Bebeğinizi Beklerken Sizi Neler Bekler ve Bebeğinizin İlk Yıllarında Sizi Neler Bekler başlıklı iki ayrı kitabının daha olduğunu hatırlatayım.

Dr. Lynn Weiss imzalı Çocuğumu Nasıl Anlarım? Çocuğunuzu Kitap Gibi Okuyun başlıklı kitap, Sinan Köseoğlu'nun çevirisi ile Beyaz Yayınları'ndan çıkmış. 297 sayfalık kitap "geçmişte yaşamış, günümüzde yaşayan ve gelecekte yaşayacak tüm ana baba ve çocuklara" denilerek aslında tüm insanlığa ithaf edilmiş. Doğumdan itibaren 6,5 yaşına kadar olan sürece ilişkin bölümlerden oluşuyor. Bölüm başlıkları 0-16 ay arası Güven, 18 ay - 3 yıl arası Kimlik, 3 -4 yaş arası Yeterlilik, 4 -5,5 yaş arası Güç ve 5-6,5 yaş arası Özdenetim. Her başlığın alt başlıklarında, çocuğunuz neler düşünüyor, neler hissediyor? bunlar aslında ne anlama geliyor? siz neler yapmalısınız ve neler yapmamalısınız sorularına verilen yanıtlar var. Bebeklikte çok gerekmese bile bu aralar dönüp dönüp baktığım bir kitap.

Favorimi sona bırakayım istedim. Bu tanıtım yazısında seçtiğim kitapların ortak özelliği bebek/çocuk büyütmeyle ilgili tek noktaya odaklanmamış olmaları. Sadece çocuk beden sağlığı, sadece çocuk psikolojisine yönelik eserler değil hiçbirisi. Daha kapsayıcı, daha her yönüyle çocuk büyütmeyle ilgili bilgiler içermeleri. Böylesi kitaplar arasında en kolay okunur, en samimi dille yazılmış olanı kuşkusuz Şule ve Yankı Yazgan çiftinin Çocuğunuz Sizden Ne Bekliyor? Sağlıklı büyüme ve gelişim için 250 soru - cevap adlı kitap. MediaCat kitaplarından çıkmış ve bizdeki Haziran 2010 tarihli 5. baskısı. 334 sayfalık kitap anne-baba olmak başlıklı bölümle başlıyor. Hastalıklar, Yuva Dönemi, Cinsiyet ve Cinsel Gelişim gibi 19 başlıkta yazarlara yöneltilen toplam 250 soru samimi bir dil ile yanıtlanıyor. Şule (Köse) Yazgan Hacettepe Tıp Fakültesi'nin ardınan Haseki ve Çapa'da çalışmış ve A.B.D.'de Yale Üniversitesi'nde Pediyatrik Uzmanlık programını bitirmiş. Yankı Yazgan ise Ege Tıp'ın ardından Marmara Tıp'ta genel psikiyatri uzmanlık eğitimi almış. Yale Üniversitesi'nde çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanlık eğitimini bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1995 yılında doçent, 2001 yılında ise profesör olmuş. Kitaptaki sorular hemen her anne babanın aklına gelen, kimi zaman sorabilecek kimse bulamayıp internettin yarı doğru yarı yanlış bilgi denizinde boğulmasına neden olan türden. 159. sayfadaki 
"Kızım iki buçuk yapında, gece ortasında ağlayarak uyanıyor. Sakinleştirmeye çalıştıkça daha da sinirleniyor. Bir yandan ağlıyor bir yandan da bana vuruyor, sanki yabancıymışım gibi davranıyor. Bir rahatsızlığı var diye endişeleniyorum. Ne yapabilirim?"  
sorusunu okuyup, "gece terörü" diye bir kavramın varlığını öğrendiğimde duyduğum rahatlama, tek değilmişiz huzuru anlatılmaz, yaşanır. Yazarlarla aynı dili konuşmanın tek avantajı çeviriden kaynaklı anlam farklılıklarının önüne geçmek değil. Ülkemizde sık karşılaşılmayan sorunlara ilişkin sayfalarca açıklamalar yok bu kitapta.  

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

IPTV World Forum İstanbul'un ardından

Bu satırları yazarken etkinliğin ikinci günkü programı devam ediyor. İki günlük, oldukça yoğun program tam zamanında başlaması, zaman çizelgesine uygun devam etmesi ile uluslararası bir organizasyon olduğunu belli etti. Katılım ücretinin yüksekliğinin getirdiği en önemli sonuç etkinlik izleyicilerinin gerçekten ilgili kişiler olmasıydı. Sadece ilk gününü takip edebildiğim etkinlikte TTNet ve AirTies CEO'ları gibi çok üst düzey konuşmacılar söz aldı. Oturumların araları, toplantı salonunun önündeki fuayede kurulan sergileri gezmek için yeterli uzunlukta tutulmuştu.  İstanbul'un en kolay ulaşılabilen otellerinden birisi olduğunu düşündüğüm Mövenpick'in seçilmiş IPTV Forum için. Levent metrosunun çıkışında yer alan otel, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet köprüsünün dibinde. Levent metrosundaki otobüs duraklarında Sabiha Gökçen havaalanına direkt giden İETT otobüsü kalkıyor. Zaten Atatürk havaalanına raylı sistemle, aktarmalar yaparak ulaşılabiliyor. Sabah 6 uçağı Atatürk hav

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Sodom ve Gomore / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Feriye, 2016 Yakın tarih okumalarına devam ediyorum. Bu kez, inceleme ya da anı değil okuduğum, bir roman. Dönemin, yakın tarih olarak adlandırdığım 1870-1930 arası dönemin, tanıdığı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun bir eseri: Sodom ve Gomore. Karaosmanoğlu'nun Yaban adlı romanını okumuştum yıllar önce. Sanırım lise yılları, nereden baksanız 25 yıldan fazla olmuş. Kiralık Konak, Hüküm Gecesi ve Yaban okunacaklar listesine yeni girenlerden.