Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

555 yıl önce ve şimdi

Bundan 555 yıl önce, 1453'te, İstanbul fethedilirken Bizans ile ilgili anlatılan en çarpıcı hikayedir: meleklerin cinsiyeti tartışması. Günümüzde de hayat başka yere doğru akarken oturup incir çekirdeğini doldurmaya uğraşanlar için kullanılan bir benzetmedir. Bu günlerde yaşamakta olduklarımı bundan daha iyi tariflemek olanaksız :) Neler neler olurken bir grup cinsiyet tartışması benzeri işlerle meşgul. Buradan sesleneyim bare duyanlara: Osmanlı kapıda, kent düşüyor. Bırakın cinsiyet tartışmalarını :))) Anlayana

Zeki Müren

Türk Sanat Müziği'nin en iyi seslerinden birisi Zeki Müren. Yıllar geçtikçe değerini daha iyi anlıyor yokluğunu daha fazla hissediyorum. Bu satırları yazarken: Ne mektup geliyor ne haber senden Söylede bileyim bıktın mı benden Her akşam güneşin battığı yerden Gözlerin doğuyor gecelerime diyor Müren. Ne kadar içten, ne kadar duyarlı okuyor şarkıyı. Kalmadı sanki öyle okuyan belki biz yaşlandık artık aynı tadı vermiyor dinlediklerimiz.

boş gezen ve kalfası, Ferhan Şensoy

Ferhan Şensoy, Türkiye'nin Türkçe'yi en iyi kullanan tiyatrocularından. Bel altı kullanmadan gülderen nadir insanlardan. Boş gezen ve kalfası yıllar önce TRT ekranlarında izlerken çok sevdiğim bir diziydi. Oyun, diziden yola çıkmış ve günceli yakalamış. Epey uzun ve yer yer, ne yazık ki, sıkıcı olmaktan kurtulamayan oyunu Ankara'da turnedeyken izledik. Ferhan Şensoy'un yanısıra NEFRİN TOKYAY, RASİM ÖZTEKİN, ERKAN ÜÇÜNCÜ, ALİ ÇATALBAŞ, ORHAN ERTÜRK, ELİF DURDU, EBRU SOYUERDEN rol alıyor. Oyunun sonu beklenmedik şekilde bitiyor. Burada ima edip oyunun büyüsünü bozmamak lazım elbette. Gidenler görüşlerini paylaşırsa ne güzel olur.

Nuri Bilge Ceylan

61. Cannes Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü alan Nuri Bilge Ceylan, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümü mezunu. Her ne kadar üniversitede eğitimini aldığı mesleğini yapmıyor olsa da meslektaşım. Fotograf ile başlayan sanat yaşamına sinema ile devam etmiş. Filmlerinde fotograf karesinde zor yakalanır kompozisyonlar bundan olsa gerek. Gerçek zamana yakın planlarla, alışık olmayanlar için sıkıcı gelen, ilk uzun metrajlı filmleri anlatmak istediği öyküyü/ortamı insanın iliklerine kadar hissettirir. Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak'tan oluşan üçleme, ülkenin küçük yerleşim bölgelerindeki durağanlığı (Kasaba-Mayıs Sıkıntısı), zaman zaman çıldırtacak derecedeki tek düzeliği (Mayıs Sıkıntısı), oralarda yaşayan insanlarla büyük kent insanının uzaklığını (Uzak) etkileyici bir şekilde yansıtır. Uzak filminde fotografçının kasabadan gelen hemşehrisi/akrabasıyla yaptığı tartışma çarpıcıdır. Uzak filminde kasaban gelen hemşehrisi ne iş olsa yaparım abi dediğ

Bas konuş, telsizlerin pabucunu dama mı atacak?

Taksiciler, tüpçüler, su dağıtıcıları telsiz haberleşme ihtiyacı duyarlar ve bu ihtiyaçlarını gidermek için telsiz sistemleri satın alırlar(dı). GSM şebekesi üzerinden radyo haberleşmesine olanak tanıyan GPRS (general packet radio service), telsiz benzeri hizmeti ile cep telefonlarını bu amaç için de kullanılır hale getirdi. Bindiğiniz taksilerde dikkat edin eski telsizler yavaş yavaş sökülüyor. Yerine bas-konuş yeteneğine sahip cep telefonları kullanılıyor. Sistem, tıpkı telsizlerde olduğu gibi tek yönlü haberleşme sağlıyor. Yani karşılıklı konuşma olanağı yok. Basarak konuştuğunuz kişiyi seçebildiğini gibi bir gruba da sesinizi gönderebiliyorsunuz. Taksi durağının tüm abone araçlarına seslenmesi ihtiyacı da Bas-Konuş ile karşılanabilir durumda. Bas-konuş destekli telefonları görmek için operatörlerin kurumsal servisler bölümüne bakmak yeterli. Aylık sabit ücret karşılığında sınırsız konuşma olanağı sağlayan sistem el telsizlerine ciddi bir rakip olacak gibi görünüyor. Konu ile ilgil

İtiraf, Zeki Demirkubuz

C Blok adlı filmini izleyip hayranlarından biri olduğum Demirkubuz'un İtiraf adlı filmini uzun aradan sonra izleyebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Gerçekten çok etkileyici bir film İtiraf. Yedi yıllık evli çift, koca mühendis. Ankara'da yaşıyorlar ve film de Ankara'da çekilmiş. Bu açıdan da ilginç oluyor izlemesi. Kadın kocayı aldatıyor. Adam yıllar boyu ezik ezik yaşamış zaten. Mühendis, yani bir yerde yönetici pozisyonunda belki iş yerinde, ama ezik olmasını engellemiyor bu durum elbette. İlginçtir aslında, kendi hayatında iktidar olamayanlar iş yerinde iktidarı arar ya da tam tersi. Başak Köklükaya, soğuk güzelliği ile filmde canlandırdığı karaktere ruh katmış. Taner Birsel rolünün hakkını veriyor. Ezik mühendisi çok inandırıcı bir şekilde oynuyor. İtiraf, aldatmaya-sadakata farklı pencerelerden bakıyor. Özellikle evliliklerde yaşananları değerlendirirken tek pencereden bakmamamız gerektiğini söylüyor. İki kişinin aynı evde, aynı hayatı paylaşarak yaşamasının ilk v

iş ilanları hakkında

İnternette gönderilen zincir e-postalardan birisi de olanaksız iş ilanlarıdır. Bu e-postaların en bilinen örneği yazılım çıkalı 1 sene olmamışken 5 sene deneyimli kullanıcısının arandığı ilandır. Bu günlerde, nedendir bilinmez (!) ben de iş ilanlarına bakıyorum. Bakarken gördüğüm bir ilanın, şirketi tanımlayacak bölümlerini çıkartıp bilgilerinize sunuyorum. Bakalım ve yorumlayalım ilanı birlikte. İşte ilan: Newly Graduated from electric-electronic, computer or similar departments of reputable universities Experience in managing large accounts and successful sales history at least one of the following market sectors: Government, Military, Education or Telecommunications Service Provider Fluency in English Excellent interpersonal skills No military obligation for male candidates The following qualifications will be preferred; Strong technical knowledge in networking Experience in marketing Project management and/or systems integration experience Gerçekten şaka gibi bir iş ilanı. Üzücü o

Sigarasız yaşama merhaba

Başlığı görüp sigara içen talihsizlerden sanmayın lütfen. Hayatımın yaklaşık 6 ayında bu hatayı yaptıysam bile 10 seneyi aşkındır içmişliğim yok. Pasif içiciliği saymazsak tabii. Neyseki yürürlülüğe giren bir yasa(k) ile pasif içiçilik oranım azalacak gibi. Temmuz 2009'u iple çekiyorum. Lokantalar, barlar, kafeteryalarda da özgürlük, temiz hava istiyorum.

İstanbul İstanbul

Gezmeyi çok sevdiğim kentlerden birisi İstanbul. Yaşaması ne kadar keyifli olur bu konuda ciddi şüpheler taşısam bile gezmek keyifli. Gene bir fuar-konferans nedeniyle geldim. Kısa da olsa bildiğim mekanların son hallerini görme olanağı buldum. Şansımıza hava son günlerin en sıcak halini almış. Lahana misali giysimin kullanışlığını gördüm bir kez daha. Ankara'dan yol çıkarken üzerimdeki montu otobüse bırakıp, kazağı da çıkartınca işte kısa kollu :) Dolmabahçe Sarayının önünden Beşiktaş'a kadar yürümek en sevdiğim işlerden. Yolu Ortaköy-Bebek'e doğru uzatınca daha da keyifli oluyor aslında. Bu kez Beşiktaş'ta durduk. Denizi olan kentlere hep özenirim. Deniz kenarında oturup dalgaların sesini dinlemek bile terapi gibi geliyor bana. Kendini terapiye vermiş gençler soldaki fotografta :) Motor ile Üsküdar'a geçmek, meydanın son halini görmek istedim. Motora binince farkettim, eskiden parayı motorda toplarlardı. Şimdi binmeden veriliyor. Üsküdara inince, inşaat ve kalabal

manifesto benzeri açıklama

Yazıya geçmeden özgür üniversite wikipediadan manifestonun tanımını vereyim: Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savların belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren yazılara manifesto ya da bildiri denmektedir. Aşağıdaki açıklama elbette manifesto değil. Zaten ben de benzeri diyerek öyle olmadığını itiraf ettim :) Bir hareketin oluşumunu falan açıklamıyorum çünkü. Tek yaptığım kendimle ilgili aldığım bir takım kararları kamuoyuna (ne kadar da ilgilendiriyordur ya kamuoyunu bu konu :) açıklamak. Gerekçesini yazının sonunda okuyacaksınız... Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, sendikalar daha geniş düşününce partiler hatta apartman yönetimleri hatta arkadaş grupları kısaca insanların bir arada bir şeyler yapmak için gruplaştıkları her yerde tespit ettiğim bir iki konu var. Onları paylaşmak istedim okuyanlarım ile. Aslında bu tespitler mutlaka başkalarınca çoktan yapılmış, herkesce bilinen gerçekler haline gelmiştir eminim

Yeni keşfim: Anadolu Turizm

Şehirlerarası yolculukları hep alışageldiğim firmalarla yapıyorum. Son dönemlerde İstanbul dönüşlerini trenle yapmaya özen gösteriyorum. Geçen pazar gittiğim yer daha önce otobüs ile gitmediğim bir yer olunca ne denk gelirse turizmden bilet alırım düşüncesiyle AŞTİ'nin yolunu tuttum. Saat 09.03 gibi bilet satış bürolarının önüne gelmiştim. Anadolu adlı şirket 9 otobüsünün henüz hareket etmediğini söyleyince son yolcu olarak aldım biletimi. Zaten 3 saat kadar sürecek olan yolculuk için fazla ince eleyip sık dokumaya gerek yok diyordum. Nitekim öyle de oldu. Oldukça keyifli geçti yolculuğum. Gül suyu ve lokumla başlayan ikramlar yol boyunca sürdü. Bu yazıyı yazmamın sebebi ise daha önce Yayıncılık fuarında NETA Standında gördüğüm bir teknolojinin gerçek hayattaki uygulamasını görmek. Araç içi bilgi sistemi diye özetleyebileceğimiz sistem aslında GPS alıcısı ile kolaylıkla yapılabilecek bir uygulama. GPS, uydu konum belirleme sistemi. Bu amaçla (konum belirleme) uzayda dolaşan uydula

Köpek pislikleri, kent yaşamı

Kentlerin parkları köpek gezdirenlerle dolu oluyor. Ankara'da da böyle, Prag'da da, Budapeşte'de de. Hatta Ankara'da otobüse binen köpek göremezsiniz. Binseler bile evlerinin (kafeslerinin) içinde binerler. Oysa Prag ve Budapeşte'de (buna Zürih, Münih, Frankfurt'u da ekleyebilirim) otobüslere, tramvaylara köpekler tasmaları ile binebiliyor. Belediyeler temizlik işlerini yapmakla yükümlü elbette. Ancak, en iyi ve ucuz temizlik kirlenmesini önlemekle yapılabilir. Prag'dan bir fotograf yan tarafta. Gazetesini okuyan köpecik resmi olan kağıt poşet.

Ev Erkeğinden Yemek ve Hayat Tarifleri, Haluk Kesim

İdeefixe adlı internet sitesinden alış veriş yaparken aldığım kitaplardan birisi Ev Erkeğinden Yemek ve Hayat Tarifleri. Kitabın yazarı Haluk Kesim, işsiz kalınca evde kalmaya ve evde yapılanları yapmaya başlamış. Bir nevi ev erkeği olmuş. Benim de hep özendiğim bu işe iyice alışmış anlaşılan. Kitabı okuduktan sonra yazarın ismini google'da aradım ve gördüm ki benim okuduğum taritlerden sonra yazar, ev erkeğinden adlı bir seri oluşmuş :) Aşk masalları ve sanal sohbetler eminim ki tarifler kitabı gibi kolay okunur, sohbet havasında yazılmıştır. Yemek yapmayı seven erkeklerden birisi olarak, bir dönem ben de yaptığım basit yemeklerin tariflerini o dönem sahibi olduğum internet sitesinde yayınlardım. Hatta bloguma da eski bohçadan diye o tariflerin kimilerini ekledim. İleride yenilerini de eklerim belki :) Kesim, kitabın adından da anlaşılacağı gibi, yemeği bahane edip ev erkekleriyle sohbet etmiş. Hayat tarifleri adı buradan geliyor biraz da. Özellikle kadın erkek ilişkileri, ha

Prag notları - 4

ve dizinin son notları: Prag'daki son günümüz. 4 günlük Prague Card 'ımızın geçerli olduğu müze ve tarihi mekanlara ayırdık. Akşam 21.53'e kadar sürecek Prag gezimizde ilk olarak sipariş edilen buzdolabı mıknatısı aldık. Çeşit çeşit mıknatıslardan hangisini kime vereceğimiz sıkıntı yaratacak gibi :) Nadroni ya da National Museum'u (Ulusal Müze) gezdik. Sadece Çek Cumhuriyeti ile sınırlı olmayan koleksiyonu etkileyiciydi. Müzeden aşağı giden cadde boyunca 2 gün önceki gibi geçip Old Town Square'e (Eski Kent Meydanı) ulaştık. Meşhur astronomik saat, Tyn Kilisesi ve genel olarak meydanı gezdikten sonra eski tarihi astronomik saat kulesine çıktık. Şansıma hava tam fotograf havası. Bir çok Avrupa kentinde olduğu gibi Prag'ın eski şehri de iyi korunmuş. Etrafta, özellikle orta yaşın üstündekilere soruyorum dilimin döndüğünce. Eski sistemde memun olduğunuz hiç mi bir şey yoktu diye. Yanıtlarına geçmeden yabancı dil bilgilerinin az olmasından kaynaklı iletişim sorunu ya

Prag notları - 3

Toplam 4 yazıdan oluşan yazı dizimin 3 numaralı olanı aşağıda: Prag'da küçük mahalle olarak adlandırılan bölge 1800'lerden bu yana el değmemiş mimarisiyle etkileyici. Sanatçıların galerileri, küçük kafeler, lüks restaurantlarıyla İstanbul'un Asmalı Mescit bölgesini anımsattı bana. (işin doğrusu Asmalı Mescit adı aklımda kalmış ama tariflediğim gibi bir bölgemi emin değilim :) Kampa adası küçük mahallenin sonunda. Charles Köprüsü'nün ayağı ile başlıyor. Her ikisi de Kale bölgesinin alt tarafında yer alıyor. Küçük mahalle ile Kale arasında büyük bahçeler var. Aslında arasında pek doğru bir ifade olmadı. Küçük mahallenin arkasında ve Kale arasında demek daha doğru. Bu bölgede Paris'teki Eyfel kulesine nazire yapmak için dikilmiş bir gözlem kulesi var. Küçük mahalledeki bir restaurant Ortaçağ'ı anımsatan dekoru, aydınlatmayı tamamen gaz lambaları ve mumlara bırakmış olması ve o dönemin tarifleriyle oluşturulan menüsü ile ilgi çekici. Cuma akşamları yaptıkları ilgin

Prag notları - 2

Prag'daki notların ikincisi aşağıda. Gene sansürsüz gene düzeltmesiz :) Ankara'da emekçiler 1 nisan şakası yaparken hükümete, Orta Avrupa'nın önemli başkentlerinden Prag'ı keşfe devam. Dün kapalı olduğu için gezemediğimiz Kale bölgesini bitirmeye :) kararlı olarak yol çıktık. Öncelikle 22 yerine 4 nolu taramvay ile Prag'ın mahallelerine doğru yol aldık. Ziyaret ettiğimiz diğer kentlerde yaptığımız gibi günlük kart alarak sınırsız seyahat hakkını sonuna kadar kullandık. Pek kayda değer görüntü olmadığını fark edince tramvayın durduğu anda inip ters yönde gelen başka bir tanesine bindik. Geçerken gözümüze kestirdiğimiz durakta indik. Bir önceki gün gözüme kestirdiğim Prague & Kafka kitabını almak üzere meydandaki kitapçıya girdik. Yeri gelmişken belirteyim ki kentte her biri bizdeki büyük D&R'lar genişliğinde birçok kitapçı var. Metrolarda, duraklarda okuyanlara diğer Avrupa kentlerinde de rastlamışsınızdır. Ancak neredeyse her köşe başında bir konser-et

Prag notları - 1

Nisan 2008 başlarında yaptığımız Prag gezisi sırasında tuttuğum notları bilgisayar ortamına geçirecek vakti buldum sonunda. 30 Mart'ta başlamıştı gezimiz. Notların ilki 31 Mart tarihli. Düzeltme, değiştirme yapmadan yayınlıyorum: Nazım Hikmet'in şiirinde 'Pırağ' olarak adlandırdığı kentte ikinci günümüzdeyiz. Dün (pazar) 14 gibi geldik. günlük kartımızı 13.37'de okuttuğumuza göre geliş saatimiz 13 aslında. İstanbul'dan 2 saat 15 dakika kadar sürüyor Bohemia'nın başkentine ulaşmak. Fazlasıyla turistlik bir kent. Şansımıza hava tahmin ettiğimizden güzel. Güneşli ama serin. Ne sıcaktan yakıyor ne de üşütüyor. Tam dolaşma havası. İlk gün kenti keşifle geçti. Yolculuğun getirdiği yorgunluk, yaptığımız kısa yürüyüşle birleşince akşamüstünü uyuyarak geçirdik. Gece, hem müzik dinlemek hem etrafı keşfe devam için tekrar çıktık. Günlük kartımız metro, tramvay ve otobüste geçtiğinden çeşitli araçları kullanarak gece yolculuğumuza (belki maceraya desem daha doğru olur)

CNBC-e Persepolis

İran'dan kaçmak zorunda kalan ve şimdilerde Fransa'da yaşayan, ancak ne Avrupalı olabilen ne İran'da kalabilen bir dünya vatandaşının gözünden İran'da yaşanan süreç. Siyah beyaz çizgi sinema olarak anlatılan hikaye oldukça etkileyici. Festivallerde gösterildikten sonra, ülkemizin özel konumu nedeniyle olsa gerek, sinema salonlarında da ilgiyle karşılanmıştı. Sinemada izlemiş ve izledikten sonra yorumlamıştım . Sinemada izleyememiş olanlar için kaçırılmayacak fırsat: Persepolis 14 Mayıs 2008 Çarşamba gecesi 22.15 'ten itibaren CNBC-e kanalında gösterilecek. Hazır Persepolis nedeniyle yazı yazmışken Doğuş grubu kanallarına ilişkin bir iki tespit yapayım. NTV, ilk kurulduğunda Türkiye'de haber ağırlıklı kanal yoktu. İyi hatırlıyorum çünkü hemen hemen aynı zamanlarda ben de yayın dünyasının içine girmiştim, kıyısından köşesinden olsa bile. Teknik ağırlıklı işim doğrudan yayın ile ilgili değildi. Yıllar içerisinde NTV'nin rakipleri çıktı, ben de yayının ortası

İkiye bölünen kız, film

Fransız filmleri ilginç oluyor. Amerikan filmlerinde konular doğrudan izleyiciye anlatılırken, Fransız filmlerinde konu daha kapalı şekilde sunuluyor. Kimi filmleri izledikten sonra, bu filmi neden yapmışlar acaba diye düşündüğüm olmuştu. İkiye bölünen kız bu tip Fransız filmlerinden değil. Daha somut bir konu var ortada. Karizmatik yazar ile ailesinden gelen zenginlik ve gençliğin verdiği enerji dışında özelliği olmayan, deyim yerindeyse, burjuva piçi arasında kalan Ludivine Sagnier 'ın canlandırdığı çekici hava durumu spikerinin yaşadıkları dram konu edilmiş. Elbette ön planda bu 3'lü hikaye anlatılırken arka planda burjuva yaşamının ve yazar tayfasının (entellektüellerin) ahlak anlayışı, televizyon dünyasının kadına bakışı gibi sorgulamalar var. Süresi biraz uzun tutulmuş gibi gelse bile akıcı bir anlatımla sıkmadan izlenebilen bir film. Ben seyrederken keyif aldım. Çeşitli sinema sitelerinde düşük not almış olmasına aldırmadan izlemenizi öneririm.

Karşıdevrimciler, Kaan Arslanoğlu

Kitabın tam adı Karşıdevrimciler Devrimciler 2 . Devrimciler adlı romanı 1988 yılında yayınlanmış. Epey zaman önce okumuştum Devrimcileri ve kimi bölümleri çok etkileyiciydi. Kitap babamlarda kaldığı için tekrar karıştırıp Karşıdevrimciler'deki karakterler ilk kitabın karakterleri mi, kitap bir yerde Devrimciler'in devamı mı bilemedim. Kimi karakterlerin adlarını (Serkan, Meral) ilk romandan hatırlar gibiyim. En kısa zamanda bunu kontrol edip merak edenleri bilgilendiririm. Gelelim romana; Arslanoğlu psikiyatri uzmanlığına sahip tıp doktoru. İnsanın zaaflarını en iyi gözlemleyebileceklerden. Özellikle bu son romanında italik ile yazılmış bölümlerde karakterler olaylara ilişkin görüşlerini, düşüncelerini anlatıyor. Bir yerde iç ses gibi düşünülebilir. O herkesin saygı duyduğu devrimcilerin kadına bakışının tespiti çarpıcı. Sol cenahta kadın hakları sorunu olmadığı, sorunun sistemden kaynaklandığı ve o büyük gün geldiğinde kadın hakları sorununun da kendiliğinden ortadan