Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yazılara bir haftalık ara

gazete köşelerinde olur ya yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullandığı için yazılarına ara verilmiştir diye. ben gazetede yazmasam ve bir köşem olmasa bile sanal alemde görüşlerimi paylaştığım bir sayfam, ve umarım ki sayıları az bile olsa, düzenli okuyucularım var. öncelikle onlardan (düzenli okuyucularımdan) sonra 70 milyondan :) bir hafta izin istiyorum. güzel anılar, güzel fotograflarla dönmeyi umarım. sizleri ülkemizin yoğun ve bunaltıcı gündemi ile başbaşa bırakırken bu bunaltıcı havadan kurtulmak adına kendi bulduğumuz çözümü paylaşayım. bir süredir akşam haberi izlemiyoruz. inanın işe yarıyor :)

yaz saati uygulaması

31 Ekim 2006 tarihinde yani yaz saati uygulaması biterken yazmışım saatler ve iç saatler başlıklı yazıyı. Sonunda bu uygulama bitecek ve yarın yaz saati uygulamasına geçip bir saat ileri alacağız zamanın göstergesini. Ne yalan söyleyeyim buna en çok sevineceklerden birisi olacağım. Sebep aynı: Zeytin efendinin, yorgun olduğu bir kaç günü saymazsak, hep güneşe göre uyanıyor olması. Uyanmakla kalmıyor evde hizmetçisi seçtiği beni de uyandırıyor. Birlikte sabah rutinlerimizi gerçekleştiriyoruz. Şimdiye kadar saat 5-5.30 arasına denk gelen uyanma saati yeni düzende 6-6.30'a denk gelecek :)

Tata, Land Rover Jaguar

Hindistan'ın var ettiği markalardan biri olan Tata , bizde sadece otomobilleri ile bilinse bile aslında dev bir grup, son atağı dünyada çok ses getirdi. Dünyayı Türk kanallarından izlemek zorunda kalanlar bu gelişmeyi farketmemiş olabilir. Tata , Ford'dan Land Rover ve Jaguar markalarını satın alarak üst segment araç pazarına hızlı bir giriş yaptı. Şimdi sırtımızı yaslayıp oturduğumuz koltuğa bir düşünelim. Tata, zamanında Mercedes tarafından kurulmuş. 1950'li yıllarda. Size tanıdık geliyor mu bir yerden. Mesela Bursa'da zamanında kurulan fabrikalardan. Hindistan'ın Tata'sı gelişmiş, ulusal bir marka haline gelmiş ve şimdi dünya pazarına açılmış. Peki Bursa'daki fabrikalar ne aşamada? İthal ikameci kalkınma politikasında mı hata vardı? Yoksa yüksek gümrük duvarlarıyla korunan yerli sermaye elde ettiği artı değerle kendi zenginliğini arttırma dışında hiç bir teknolojik yeniliği yapmayarak modelin çökmesine mi sebep oldu? Belki amaç yerli sermayeyi palazlandı

Deniz Kavukçuoğlu'nun yazıları

Gazeteleri güncel gelişmeleri öğrenmek için alanlara şaşıyorum. Özellikle elinin altında internet erişimi olup da son dakika haberlerini gazete okuyarak takip edenleri hiç anlamıyorum. Bu iş için televizyonlar, radyo ve şimdilerde internet var. Gazeteler derinlemesine incelemeler, farklı boyutlar ve bence olmazsa olmaz köşe yazarları için okunur. Zaten bu yüzdendir ki köşe yazarları transfer edilir. Cumhuriyet gazetesinde bir iki yazar hariç neredeyse tüm köşe yazarlarını okurum. Ancak kimilerini yazıldığı gün okuyamasam bile ileride okumak üzere ayırırım. Deniz Kavukçuoğlu'nun yazıları bunların başında gelir. Sol üzerine kafa yoran ve bunu teorik boyutta yapan, sloganlardan arınmış yazıları günümüzde kendini solda tanımlayan herkese ders niteliğinde. Geçen günkü yazısının başlığı Demokrasi ve Sosyalizm. Şimdi yazıdan alıntı yapmak bir yerde yazarın emeğini izinsiz kullanmak olacağından sosyalizm demokrasiz olmaz mı? proleterya diktatörlüğü en gelişmiş demokrasiden daha demokrat de

Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, Milan Kundera

Kundera'dan okuduğu ikinci kitap. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği ile ilgili yazdıklama baktım . Aslında bugün 3 yıl önce verdiğim bir sözü de yerine getirmiş olacağım bir yerde. 25 mart 2005'te yazıyı bitirirken Sonuçta henüz sonuna ulaşamasam bile değişik bir teknikle yazılmış romanı beğenerek okuyorum. Sonuna geldiğimde daha ayrıntılı yorum yazmaya çalışacağım. demişim. ancak anlaşılan o dönemin koşullarında bu sözümü unutmuşum :) Neyse, geç olsun güç olmasın diyerek Kundera'nın iki romanına ilişkin görüşlerimi paylaşayım. Herşeyden önce Kundera'nın yazdıklarını anlayabilmek için yakın tarihi bilmek gerekli. İkinci dünya savaşında Çekleri Alman faşizminden kurtaran Sovyetler'in 1968 baharında dönemin Çek Komünist Partisi'nin liberal politikalar izlemesi üzerine Romanya dışındaki blok ülkeleri ile birlikte Prag'ı işgal ettiğini, işgal sırasında öldürülenlerin dışında binlerce Çekin ülkede önce yalnızlaştırıldığını ardından ülke dışına gitm

Ucuz atlatılan kaza

Ankara Kızılay'da Güvenpark'ın arkasında yer alan otobüs durakalarında park halinde bulunan bir belediye otobüsü akşam saatlerinde kendiliğinden hareket ederek yolun karşısındaki pastaneye çarparak durabilmiş. Neyseki ölen ya da yaralanan olmamış. Şans eseri oradan geçiyordum ve büyük şans eseri fotograf makinem yanımdaydı. Bu fotografı belki de tek çeken benim...

günlerin getirdiği

blog yazmanın en ilginç yanı belki de yazdıklarımızın tarihleriyle birlikte kayıt altına alınıyor oluşu ve bu kayıt edilen yazıların her daim herkes tarafından okunabiliyor oluşu. elbette blog sahibi, hizmet sunucu ve benzer bir takım yerler izin verdiği sürece. şimdi bu girdiyi yazarken yaşamakta olduğum ülke ilginç bir dönemden geçiyor. ilginçliklerin ne olduğunu, neden ilginç olduklarını, bu konularda düşündüklerimi sayfama taşımadığım için bana kızanlar, ülke böyle bir dönem geçirirken kedi fotografı yayınlamamı eleştirenler için kısa açıklama yapacağım. aslında benzer bir açıklamayı aylar-yıllar önce yapmış ve özetle suya sabuna dokunmayan yazılara devam edeceğim demiştim. belki bilinenin tekrarı olacak ama tarihe not düşmek adına tekrar etmekte yarar var. 2006 yılında şöyle demişim: Blog yazmaya karar verdiğimde temel amacım Türkçe içeriğin kısıtlı olduğu sanal ortamda, bu eksikliği elimden geldiğince gidermek idi. Böyle bir amaçla yola çıkınca günlük politik gelişmeler, ekonom

Zeytin kedik meşhur oluyor :)

Ev arkadaşımız, sevgilim Zeytin kedikimiz meşhur olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. 2 yaşını dolduran dostumuz sokak kedilerinin tüm özelliklerini taşıyan arkadaş canlısı bir yavrucak. İlk bulduğumuzda, büyük olasılıkla bir araba kazasında, ön patisi kırıktı. Metal konularak yapılan başarılı ameliyat, sevgili doktorumuz Ahmet Kiremitçi'ye tekrar teşekkürler, ardından bir aylık alçı süresi ve şimdi tam iyileşme. Tek sekel (araz:hastalığın kalıcı etkisi) biraz saflık. Her sabah saat 05.30'da gelip beni uyandırsa da vazgeçilmez sevgilim Zeytin'in geçtiğimiz sıcak Ankara yazında çektiğim fotografı Milliyet gazetesine gönderdim. Aşağıda fotografın bağlantısı var: http://www.milliyet.com.tr/content/galeri/yeni/gosteryarisma.asp?resim=49718&galeriid=1772#galeriStart

Zeytin ODTÜ'de

Malum evimizi paylaştığımız hayat arkadaşımız, tüylü yaratık, sevimli bücürük bay Zeytin'in hayatında değişik bir sabah oldu bu gün. Bay Zeytin sabahın erken saatlerinde ODTÜ'ye götürüldü. Her ne kadar evinden dışarı pek çıkmadıysa bile bir sürü güvercin arkadaş, bir sürü kedik arkadaş gördü. Kedik arkadaşların fotograflarını sayfanın sahibi picasa'ya yükledi. İşte yukarıdaki fotograf ise bay zeytoşun ODTÜ macerasının kanıtıdır :) Görüldüğü üzere biraz gergindi kendisi. Her ne kadar onu görenler duman diye çağırsa da biz Zeytin demeyi sürdürüyoruz. İyi ki varsın, hayatımızın neşe kaynağı...

Av ve avcı

ODTÜ'nin kedileri adlı bir albüm oluşturdum Picasa'da. Buraya tıklayarak görüntüleyebilirsiniz. Albümde de yer alan bir kedi yavrusunu çok güzel pozlar verdi. Onları buraya taşımak şart oldu :) Pazar günleri daha bir güzel oluyor ODTÜ. Özellikle yurtlarla kültür kongre merkezi arasındaki bölge...

2. Ankara Kitap Fuarı başlıyor

Ankara Türkiye'nin başkenti, neden kültürün de başkenti olmasın? Birçok vakıf ve devlet üniversitesine ev sahipliği yapan hep memur-öğrenci kenti olarak anılan Ankara'nın önemli eksiklerinden olan Kitap Fuarı, geçen yıl yapılan ilkinin ardından bu yıl tekrarlanıyor. Bundan yıllar önce Tüyap'ın fuar girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı Ankara'da. O fuarlar Altınpark (Aydınlıkevler) gibi merkeze çok yakın olmayan bir yerde yapılıyordu. Bu kez fuar yeri daha merkezi seçilmiş: Atatürk Kültür Merkezi. Yani Tandoğan'ın hemen altı, eski otobüs garajının az ilerisi. Aşağıdaki krokiyi fuarın sayfasından aldım. Kitapseverlerin ilgileriyle Ankara'ya kalıcı bir fuar kazandıracağız diye umuyorum... Fuar ile ilgili ayrıntılı bilgi web sayfasında var: http://www.ankarakitapfuari.net/ Bu yıl sadece fuar için kalkıp Bursa'ya giden birisi olarak elbette yakından izleyemeye çalışacağım etkinlikleri. Sadece bu gün yapılacakları aşağıda bilgilerinize sundum. Bu adresten tüm p

Akpınar Mahallesi

İnternet ilginç bir şey. Çok ilgisiz aramalarla sayfalara ulaşabiliyorsunuz. Arama motorlarının akıllı hale gelmesi ile bu sorun azalacak kuşkusuz. Ancak, sayfalarda geçen metinleri anahtar kelime olarak kodlayınca ve sayfalar, bloglarda olduğu gibi, birbirinden bağımsız girdilerden oluşunca anahtar kelime aramalarının beklenmedik sonuçlar vermesi kaçınılmaz. Bu uzun paragrafı neden mi yazıyorum? Bilmem farkında mısınız sayfamın ziyaretçilerini takip ediyorum. Bunu yapmak için gizli güçler, bilinmedik kodlar falan kullanmıyorum. Statcounter adlı ücretsiz bir servis bu işi sizin için yapıyor. Kim hangi ip adresinden hangi ülkeden saat kaçta neyi aratıp sayfama ulaşmış bakıyorum zaman zaman. Sayfamda böyle bir konu hakkında yazmamıştım diye düşünüyorum sonra. Eminim bu girdiye ulaşanların bir çoğu aradığını bulamayacak. Akpınar diye aratıp Elazığ'ın Ağın İlçesi'nin bir mahallesini kaç kişi ararki :) Belki de Ağın'ımızın Akpınar mahallesinin okulunun fotografını kim koymuş

Villa Aşina'dan fotograflar...

Villa Aşina ile ilgili fotografları Bülent Sancakdar gönderdi. Kendisinin izni ile sizlerle paylaşıyorum...

Datça'nın yeni yıldızı olmaya aday: Villa Aşina

Villa Carla 'ya gideli iki yıl oldu. Etkisi hala sürüyor desem yalan olmaz. Bilgisayarımın masa üzerinde uzun süre fotografın (yan tarafta görebilirsiniz) durmasının payı büyük elbette :) Villa Carla 'yı benzerlerinden ayıran iki temel özellik tespit etmiştik. Bunlardan birincisi sizlerin de fotograflardan görebildiği eşsiz manzara. İkinci ve belki birinciden de önemli özellik ise işletmedeki samimiyet. Tüm gününü misafirlerin rahatına ayıran, sabah kahvaltıda öğleden sonra kahve keyfinde ve akşam yemekte güler yüzünü eksik etmeyen personel, ki kalabalık bir grup değil bahsettiğim, giderken arabanızdan arkasından su döküyor olmasından bahsediyorum samimiyet derken. 5 yıldır Carla'nın işletmeciliğini yapan Bülent Sancakdar, geçtiğimiz yaz kendi otelini inşa etmek üzere kollarını sıvadığını belirtmiş ve 2008 yazında hizmete gireceklerini söylemişti. 2008 yazına az kaldığını farkedince Bülent Bey'i aramak farz oldu. Sağolsun yeni tesisin fotograflarını göndermiş. Yandaki

Avrupa mobil televizyon (mobileTV) için standartını seçti: DVB-H

Uzun süredir beklenen açıklama 12 Mart'ta Budapeşte'de yapıldı. Bir haftalık gecikme ile de olsa, özellikle yayın sektöründeki, teknolojik gelişmeleri sizlerle paylaşmayı görev edinen bendeniz bloguma haberi eklemiş oluyorum. Haber ile ilgili ayrıntıları buradan ve açıklamanın kendisini buradan görebilirsiniz. Haber üzerine kısa bir iki yorum yapmadan geçemeyeceğim. Özellikle bu kararın ülkemize olası etkilerini yazmak istiyorum. Mobil televizyon hizmeti için hangi standartın seçileceği son kullanıcıları iki şekilde etkiliyordu. Birinci etkisi doğrudan, ikinci etkisi ise dolaylı. Doğrudan etkisi hangi cihazı alması gerektiğinin belli olmasıydı. DMB alıcı mı alacak? 3G ya da 4G cep telefonu mu alacak? yoksa DVB-H alıcı mı alacak? Bu soruların yanıtı netleşti. Dolaylı etkisi ise seçilecek standart ile birlikte ortaya çıkacak olan bu hizmeti kim verir? Lisans kaç para olur / lisans olur mu? sorularının yanıtlarına dayanıyor. Dana ve kuyruk arasındaki ilişki bu noktada kopuyor

Teknosohbet.tv

İnternette bir çok site var. Hepsinde birbirinden farklı bilgiler, geyikler, değişik içerikler... Bir kısmı zaman kaybı, bir kısmı eğlencelik, bir kısmı bilgi verici. Hem bilgi hem geyik isterseniz bir de ne okuyacağım bana anlatsınlar diyorsanız işte size uygun adres: http://www.teknosohbet.tv Serdar Kuzuloğlu ile Timur Sırt hem bilgi veriyorlar hem de eğlendiriyorlar. İnternet üzerinden televizyon, ipTV falan derken bu yöntemle içerik dağıtımının iyi örneklerinden...

Mangal

Bir keebapçı düşünün. Siparişinizi verdikten sonra size sormadan küçük atışmalıklar getirsin sıcacık balon lavaş ile birlikte. Siz yavaş yavaş onlarla açlığınızı bastırıken siparişiniz en leziz haliyle hazırlansın. Keyifli yemeğinizin ardından şöye demli çay olsa diye düşünürken semaverinizi getirip 2-3 dakika kadar bekleyip içebilirsiniz desin. Siz şaşkınlıkla etrafınıza bakıp çayınızı yudumlarken bir yandan da şimdi bunlar kuver müver diye hesaba eklenecektir zaten, bedava ne var ki dünyada endişesini taşıyıp gene de hesap deseniz ve gelen hesapta siparişini vermediğiniz hiç bir şey olmasa....Ne semaver, ne gelen atıştırmalıklar ne küver. İşte böyle bir yer var artık. Mangal . Hem de 24 saat açık. Nerede mi? Bestekar sokak No:78 Kavaklıdere Ankara adresinde. Orası neresi diyenler için hatırlatayım. Bestekar sokak (hani Tunalı Hilmi caddesi ile Tunus Caddesi arasında kalan yeni bir sürü barın açıldığı sokak) üzerindeki Kebap 49'u veya Şençam Köftecisi'ni bilirsiniz. Onların

5. Sanattan 5. Kola: Orhan Pamuk

Cevdet Bey ve Oğulları adlı kitabını okumuştum yıllar evel. Kara Kitap adlı romanından uyarlanan filmi, Gizli Yüz, iki kere izlemiş ve anlamamıştım. Benim Adım Kırmızı ve Kar romanlarını okumayı düşünüp bir türlü vakit ayıramadım. Sonradan açıklamaları, Nobel'i kazanması, Nobel sonrası açıklamaları ile birleşince romanlarını okumaktan vazgeçtim. Taa ki her kitabını okuduğum az sayıdaki yazarlardan Kaan Arslanoğlu'nun blogunu okuyana dek. Arslanoğlu blogunda yazdıkları inceleme kitabından bahsediyordu. Kitaba yönelik bilinçli ilgisizliğe karşın ilk baskısının tükenmekte olduğundan, okuyucuların yorumlarından bahsediyordu yazıda. Ergin Yıldızoğlu, Nihat Ateş ve Ali Mert ile birlikte hazırlamışlar kitabı. Dört yazar da Pamuk'un farklı yönlerini değerlendirmişler. Nihat Ateş yazısında romancı Pamuk'u değerlendiriken, Yıldızoğlu ve Arslanoğlu yazarın edebi kişiliği ile hayattaki duruşunu birlikte ele almışlar. Oldukça yararlı bir inceleme olduğunu düşünuğum kitap ithaki

Krzysztof Kieślowski

Kieślowski 'den izlediğim ilk film Üç Renk:Mavi 'ydi. Filmi izlediğimde üniversitede öğrenciydim. O zamanlar henüz kapanmamış olan Kavaklıdere sinemasında bir pazar günü izlemiştim. Film ve o güne ilişkin epey hatırladığım var, tek sebep film olmasa da. Neyse, başlığa dönersek dün Ankara Film Festivali kapsamında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nin 3. katındaki sergi salonunda açılışı gerçekleştirilen Kieślowski sergisi ilgi çekiciydi. Açılışına katılma olanağı bulmuşken Kieślowski hakkında aklıma takılan bir kaç sorunun yanıtını öğrenmiş oldum. Yönetmenin meşhur üçlemesini neden Fransız devriminin renklerine ilişkin çektiğiydi. Öyle ya kendisi Polonyalı, Fransızca bilmeyen birisi. Sorunun birden fazla yanıtı varmış. Birinci ve öncelikli neden yönetmenin kafasındaki projeye finansmanı Fransızların sağlamış olması. Diğer nedenler ise Fransız devrimini aydınlanma devrimi olarak algılayıp üçlemeyi, mavi: özgürlük, beyaz: eşitlik ve kırmızı: sevgi konularını, yorumla

Ankara Film Festivali, pazar önerileri

Ülkemizin başkenti, gelenekselleşen festivalleri ile kültürün de başkenti olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. İstanbul gibi boğazı, İzmir gibi denizi olmasa da kültürün ve sanatın güzellikleri ile bu eksiklerini kapatıyor bir yerde. Bu yıl 19. düzenlenen Uluslararası Ankara Film Festivali kültür başkentinin önemli etkinliklerinden birisi. Pazar günü programınızı yapmadıysanız henüz ve sayfamı okuyorsanız sizlere iki önerim olacak. İkisi de aynı mekanda: Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde. Yani eskiden İş Bankası'nın Genel Müdürlük Binası'nın olduğu gökdelenin karşısında. Birinci etkinlik saat 16'da başlayacak. Kazım Koyuncu Anısına adlı anma töreni Şevval Sam, Volkan Konak ve Ümit Kıvaç'ın katılımıyla gerçekleşecek, saat 17.30'da Ümit Kıvanç'ın yönetmenliğini üstlendiği Şarkılarla Geçtim Aranızdan filminin gösterimi ile devam edecek. İkinci etkinlik gene aynı mekanda Kieslowski: İzler ve Hatıralar Sergisi Açılışı. Üç Renk adlı üçlemesi ile bi

Belgesel Oyun Sivas 93

2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta yaşanan insanlığın yüz karası olay ile ilgili bir çok kitap, şiir yazıldı. Türküler yakıldı. Genco Erkal'ın Dostlar Tiyatrosu en zorlarından birini başarmış. Bu acıyı tiyatro sahnesine taşımış. Dile kolay tam 15 yıl geçmiş 2 Temmuz 93'ten beri. Acılar hala taze, çaresizlik belki o günlerde hissedilenden daha ağır. Öyle ya 1993'te iktidar ortağı olan sol, şimdi ana muhalefete düşmüş, ki onun da ne kadar sol olduğu tartışmalı hale gelmiş. Oyun belgesel nitelikte. Video görüntüleri ile anlatıcı oyuncu olarak görev yapan sanatçıların gösterisi oldukça iyi harmanlanmış. Oyunun yazarı ve yönetmeni olan Genco Erkal'a sahnede Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Nilgün Karababa, Murat Tüzün, Çağatay Mıdıkhan ve Saliha Şirvan Akan eşlik ediyor. Müzikler Fazıl Say'a ait. Film yapımını Ajans 21'den Nurdan Arca üstlenmiş. Giysi tasarımı (ki tahmin edilebileceği üzre siyah) Özlem Kaya'ya ait. Oyun, insanın içine işliyor. Tek perde olarak planl

Salih Kalyon'suz Komedi Dükkanı

Arkadaşım ve beyefendi ile 23 bölümdür cuma akşamlarımızı renklendiren Komedi Dükkanı adlı program, kanal değişikliği ile birlikte Salih Kalyon'u kadrosundan çıkartmış. Bu akşam TRT 1'de ilk bölümünü izlediğimiz Komedi Dükkanı yeni konseptiyle ne kadar izlenir bilemiyorum. Ancak, seyirci olarak Tolga Çevik'in resmi web sayfasında farklı projeler nedeniyle Komedi Dükkanı'ndan ayrılmıştır açıklamasından fazlasını hak ettiğimizi düşünüyorum. Programın TRT'ye geçeceği belli olduktan sonra TRT'de dönmeye başlayan fragmanlarda Kalyon var, reklam panolarındaki afişlerde Kalyon var. Sonra ne olduysa, bunu şekilde öğreneceğiz diye düşünüyorum yakında (dedikodu sayfaları sağolsun), Tolga Çevik tek başına çıkıyor. Bel altı göndermeleriyle, kendini tekrara başlayan parodileriyle ve Kalyon'un yokluğuyla TRT'ye geçerken çok kan kaybetmişe benziyor Komedi Dükkanı. Bu blog gönderisini Tolga Çevik resmi sayfasındaki iletişim bölümüne de göndereceğim. Eğer yanıt gelir

Bursa izlenimlerine devam

Kısa aradan sonra Bursa 6. Kitap Fuarı izlenimlerine devam edeyim. Katılımcılar iki salona dağıtılmış. Ancak bu iki salon neye göre ayrılmış, kura ile mi belirlenmiş yerler, yoksa girişlere yakın olan yerler yüksek fiyatlı mıydı? Neyse, kısacası benim çözemediğim bir yerleşim planı vardı, tabii eğer böyle bir plan gerçekten varsa :) Anarşist yayınlar yapan Kaos ile çocuk kitapları satan bir yayınevinin birbirine yakın olması gezmeyi zorlaştırıyor. Bir daha ki fuarda standları konulara, yayın türlerine göre ayrısalar ne güzel olur. En azından çocuklara yönelik yayınlarla diğerlerini ayırabileseler o bile başarıdır. Ankara'ya gelince saydım tam 17 kitap edinmişim fuardan. Satın aldığım 16 adet, birini hediye ettiler. Nevzat Çelik'in romanından Kaos yayınlarından 3 kitaba, Deniz Kavukçuoğlu'nun öykü kitabından Kaan Arslanoğlu'nun bir romanı ve Orhan Pamuk üzerine incelemesine, Ataol Behramoğlu'nun Rus edebiyatı ile ilgili incelemesinden Pınar Selek'in Başaramadık

Komik Şeyler Yazmak, Deniz Kavukçuoğlu

Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazıları ile tanıdım Kavukçuoğlu'nu. Sonra bir gün çalıştığım kurumun kütüphanesinde görüp deyim yerindeyse bir solukta okuduğum anı kitabı Sen Vatan Haini misin Baba , bir sonraki anı kitabını okumaya sürükledi. Ala Geyik Sokağı Yoksa Bir Liman mıydı? anıların devamı nitelğindeydi. Anıların ayrıntıları şaşırtıcıydı. Bu ayrıntıların nedenini geçtiğimiz haftasonu Bursa'da öğrenmiş oldum: özlem. 22 yıl zorunlu olarak Almanya'da kalan yazar, cumartesi günkü söyleşisinde bu ayrıntıları açıklamak için ekler pastasını örnek verdi. Ne ilgisi var diye düşünüyor insan ilk duyunca. Ekler, Fransız kökenli bir pasta türü. Ülkemizde de hemen hemen her pastanede yapılır. Gelin görünki Almanya'da bilinen ve yapılan bir pasta değil. Kavukçuoğlu'nun çok sevdiği bu pastaya duyduğu özlem onu geçmişin İstanbul'undaki pastanelere, onların sahiplerine, sahiplerinin öykülerine götürüyor. Sadece ekler pastasının oluşturduğu çağrışımları ve 22 yıllık yurt

Bir nehir ki ömrüm

Kaç albüm vardır ki tüm parçalarını aynı beğeniyle dinlenilir? Kaç albüm vardır ki her dinleyişte başka bir parçasına aşık olunur? Hele ki bu albümü oluşturan bestelerin artık yapılamayacak olduğunu bilmek nasıl kahreder insanı. Doğru tahmin ettiniz Tuncay Akdoğan'ın ardından çıkartılan Bir nehir ki ömrüm adlı albümden bahsediyorum. Albüm içerisindeki bilgilerden aktarayım yaşam öyküsünü: 1959 yılında Adana'da doğan Tuncay Akdoğan, Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu'ndan mezun oldu. Üniversite yıllarında müziğe başlayan Tuncay Akdoğan, 1984 yılında Grup Yorum'un kurucuları arasında yer aldı. Grup Yorum'un yayınladığı 'Sıyrılıp Gelen', 'Haziran'da Ölmek Zor' ve 'Türkülerle' adlı üç albümünde beste ve söz yazarlığı yapmasının yanı sıra cura ve davul çaldı. 1989 yılında Grup Yorum'dan İlkay Akkaya ile birlikte ayrılan Tuncay Akdoğan, 1990 yılında İlkay Akkaya ve İsmail İlknur ile birlikte Kızılırmak'ı kurdu. 1990-1997 yılla

Sadun AREN'in ardından

Puslu Camın Arkasından adlı kitabını okuyarak tanımıştım Sadun Aren'i. Ardından İmge Kitabevi'nde düzenlediği imza gününde yüzyüze gelme ve sohbet etme şansına eriştim. Yaşına karşın dinç görünüyordu. Duvarın yıkılması ile birlikte bir çokları, saptıkları yolun yanlışlığını görüp doğru yola yönelirken, savunduklarında hata olmadığını uygulamada yapılan hatalardan ders alındığı sürece işleyebilir sosyalizmin hayal olmadığını yazmaya devam ediyordu Hoca. Anı kitabında bir bölüm çok hoşuma gitmişti. Kitap yanımda olmadığından aklımda kalanları aktarayım: 'Sosyalizm öldü diyorlar. Ölüye kurşun sıkılır mı. Öldüyse gerçekten sabah-akşam durmadan öldü demenin anlamı var mı?'

Bursa Kitap Fuarı ardından

24 saatin 12'sini yolda geçirip epey yorulsam bile değdi Bursa'ya gittiğime. Aktarmam gerektiğini düşündüğüm gözlemlerimi unutmadan kayda geçireyim diye oturdum bilgisayarın başına pazar sabahı, kargalar bile kahvaltılarını yapmadan: Cuma gecesi yola çıkıp cumartesi sabah 7'ye doğru Bursa'ya ulaşınca fuarın açılış saati olan 11'e kadar oyalanacak şeyler bulmak gerekiyordu. Eski Bursa bilgimi kullanıp terminalden Heykel'e (Bursa'nın kızılayı desem doğru olur herhalde) giden otobüse bindim. Heykel, aynı zamanda Koza Han, camii ve kapalı çarşılardan oluşan bir yapıya da ev sahipliği ediyor. Aklımda Koza Han'ın avlusu, çay-simit ve gazete var. Ancak hesapta olmayan avlunun açılmamış olması. Neyse, Setbaşı'na yürüyüp üzerinde dükkanlar olan Floransa'daki köprüye benzer yapıyı görüp fotografladıktan ve uzun bir yürüyüş yaptıktan sonra hala açılmayan Koza Han'ın karşısındaki saraya oturdum. Saray eskilerden kalma değil. Simit sarayı. Ben simit-çay k

ipTV sonuç yerine

Teknolojinin gelişmesi tüm sektörleri olduğu gibi yayıncılık sektörünü de değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bu gün izlemekte olduğumuz saate bağımlı doğrusal televizyon yayıncılığı yerini farklı deneyimlere bırakacak gibi görünüyor. İstenilen içeriğin istenilen saatte izlenmesi, kaydedilmesi, televizyonda gördüğünüz bir ürünün sipariş edilmesi, canlı yayında programın içeriğine etki/katkı, uzaktan eğitimler-sınavlar, uzaktan sağlık hizmetleri gibi hayal gücünüz ile sınırlı yenilikler çok uzağımızda değil artık. Televizyon karşısında günlük Avrupa ortalamasının iki katı kadar süre harcadığımız düşünülürse, bu süreyi muhtemelen daha da uzatacak yeni teknolojilerine nasıl yaklaşmalıyız kararsız kaldım. Mühendis Özgür heyecan duyarken, vatandaş Özgür korkuyor. Aptal kutusu olarak adlandırılan televizyon gittikçe akıllanıyor. Peki ya biz?

ipTV - 5 Türkiye'deki Durum

Yazının başlığının iddialı olduğun kabul etmekle birlikte kötü sayılamayacak bir araştırma sonucu oluşturduğumu baştan belirteyim. Elbette atladığım bilgiler vardın. Ancak, tüm yazılanlar referanslıdır. Bağlantı gördüğünüz yerlerde (altı çizgili yerler) tıklarsanız ilgili sayfalara ulaşabilirsiniz... TÜRKİYE'DE ipTV Televizyon karşısında geçirilen saat olarak bakıldığında oldukça ön sıralarda yer alan (günlük ortalama 5 saat) ülkemizde, ipTV birçok girişimcinin iştahını kabartmaktadır. Geniş bant ağ abonesi her ne kadar 3 milyonu geçmiş olsa bile, Türkiye’de 20 milyon civarında hane olduğu göz önüne alındığında, sektörün daha gelişme çağında olduğu söylenebilir. Televizyonun öğretici, kamuoyunu bilgilendirici özelliklerinin ne kadar kullanıldığı, ciddi olarak tartışmalıdır. Geniş kitlelere ulaşmakta en kolay yol olan televizyon yayıncılığı ve reklamcılık için yeni fırsatlar yaratacak olan ipTV, yakında hayatımıza girecek gibi görünüyor . 2007 yılı sonunda İstanbul’da düzenlenen

Ararken bulunanlar

Bu günlerde iş yaşamım ile ilgili bir takım belirsizlikler nedeniyle bol vaktim oluyor. Bloga bu kadar fazla gönderi eklememden anlaşılıyordur sanırım. Eski fotografları gözden geçiriyorum. Çeşitli işlemlerden geçiriyorum. Picasa adlı bir program indirdim. Google hizmetlerinden birisi daha. Daha önceleri Yahoo'cu idim. Geocities'de sayfam, briefcase'de dosyalarım YahooGroups'ta listelerim falan filan. Şimdi google'cı oldum. Blogger'da sayfam, GoogleGroups'ta listelerim, Picasa'da web albümüm Maps.google'da aradığım adresler vs vs. Google'ı etkin kullanmak için keşfettiğim bir yöntemi sizlerle paylaşıp bu gönderinin asıl yazılış amacına geleceğim :) Bildiğiniz üzre google.com.tr adresini yazdığınızda sade bir tasarım gelir karşınıza. Arayacağınız metni girdiğiniz kutucuğun sağ tarafında Gelişmiş Arama yazar. Bu bağlantıya (link) tıkladığınızda karşınıza yeni bir dünya açılır. Benim sıklıkla kullandığım bir arama yöntemi, özellikle gezi notları iç

Frankfurt'tan görüntüler

Fotograflara bakarken kimilerini sayfa ziyaretçilerimle paylaşsam ne güzel olur diye düşündüm. Düşünmekle kalmayıp yapayım dedim :) Frankfurt'a gidenler bilir. Almanya'nın Manhattan'ı olarak bilinir. Hatta ortasından Main nehri geçer ve gökdelenlerin yoğun olduğu bölgeye Mainhattan olarak adlandırılır. İstanbul'un Mashattan'ı gibi. Bu yönüyle klasik Avrupa kentlerine benzemez. Avrupa Merkez Bankası binası Frankfurt'tadır (binanın önünde € simgesi var:) Avrupa'nın ve Almanya'nın önemli finans merkezlerindendir. Gördüğüm her Avrupa kenti gibi düzenli işleyen toplu taşıma sistemi etkileyicidir.

ipTV - 4

ipTV hizmeti, televizyon dağıtım şekillerinden birisi olup uydu ve/veya sayısal karasal yayın hizmetleri ile birlikte de sunulabilir. Bu bağlamda düşünüldüğünde üç farklı işletme modelinden söz edilebilir: Sadece ip alıcılı STB’ler: Tüm içerik (televizyon+VoD) ip üzerinden gönderilir. Bant genişliğini fazla kullanan bir modeldir. Başka yöntemlerle ücretsiz edinilebilecek, FTA (Free To Air), televizyon yayınlarını da ip üzerinden taşıyacağı için sunulacak ek hizmetlerin sayısı kısıtlı olabilir. Ip + Uydu alıcılı STB’ler: Uydu üzerinden ücretsiz alınabilecek yayınları ip hattından göndermediği için bant genişliğinden tasarruf sağlar. Bu sayede sunulabilecek hizmetlerin çeşitliliğini arttırma olanağı doğar. Ip + Sayısal Karasal alıcılı STB’ler: Özellikle sayısal karasal televizyon yayıncılığının (DTT:Digital Terresterial Television) gelişmeye başlamasıyla yaygınlaşan bir modeldir. DTT olarak alınabilecek kanallar (televizyon üstü küçük anten ile) buradan, diğer hizmetler ip üzerinden s

Recep İvedik

Recep İvedik filmini izlemeyi düşünmüyordum. Filmin komik olmadığını düşündüğünden değildi bu kararım. Sinemanın pahalılığı karşısında almak zorunda kaldığımız bir seçicilik kararıydı. Zaten yakın zamanda televizyonda yayınlanır diye düşünüyordum. Taa ki bir şahsın açıklamasını duyana kadar. Çok kötü sakın gitmeyin anlamına gelen açıklamaları okuyunca, hemen biletimi aldım :) Pişman olmayacağımı biliyordum. Olmadım da izledikten sonra. Yer yer gereksiz sahneler olsa bile (seks filmi çekenler sahnesi gibi) genelde başarılı bir film olmuş. Recep İvedik karakteri iyi çizilmiş ve iyi gözlemlenmiş bir karakter zaten. Bu karakterin her hali komik olabilir. Skeçlerin birleşmesi ile de film olabilecekken, Fatma Toptaş gibi genç ve yeni bir yüz, Tuluğ Çizgen ve Hakan Bilgin gibi iki usta oyuncunun başarılı performansıyla ortaya konulan konu devamı çekilebilecek güçlü bir yapı oluşturmuş.

Doğa canlanıyor

Bahar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı bugünlerde eskilerden kalan bir fotografı sizlerle paylaşmak istedim. 2006 yılı baharında Rize'de Çay Kur'un bahçesinde çektiğim çiçek fotografı. Fotografı çekmeden az önce dinen yağmurun damlalarını yapraklar üzerinde görebilirsiniz hala. Kodak EasyShare CX7220 model 2 M piksellik makine ile çekilmişti...

Picasa ile fotograf gönderme denemesi

Yandaki fotografı 2005 yılında Frankfurt'ta çekmiştim. 14 Şubat sevgililer gününde çekildiği düşünülse bile aslında fotograf makinesinin tarihi hatalı olduğu için 13 Şubat 2005 tarihli. Avrupa kentlerinin en dikkat çekici farklılığı belki de eski binaların bakımlı ve korunmuş olması. Frankfurt, yüksek gökdelenleri ve devasa yapıları ile her ne kadar klasik Avrupa kenti özelliklerini taşımasa bile, tarihi binalara sıklıkla rastlanıyor. İkinci Dünya savaşında kentin büyük ölçüde yerle bir olduğunu hatırlayınca tarihi binaların günümüzdeki hali daha etkileyici bir hal alıyor.

ipTV - 3

Teknoloji İnternet üzerinden yapılan yayın (WebTV) ile ipTV sıklıkla birbirine karıştırılır. Oysa ikisi tamamen farklı konulardır. İnternet, herkesin kullanımına açık en geniş ip ağıdır. İnternet üzerinden yapılan yayınlarda hizmet kalitesi beklenmez. Olabildiğince iyi geçerlidir. ipTV hizmetinde ise kontrollü ve kapalı bir ip ağı söz konusudur. Hizmet kalitesi garanti edilmiştir. WebTV’den farklı olarak ipTV’de yayın almak için Set Üstü Kutusu (STB:Set Top Box) (ya da STB gibi davranan yazılım) gereklidir. WebTV düşük çözünürlüklü iken ipTV’de çözünürlük enaz normal televizyon yayınlarındaki, kimi uygulamalarında yüksek tanımlamalı (HD:High Definition) yayında olabilir, gibidir. WebTV konusunda farklı yaklaşımlar ilginç ve beklenmedik sonuçlar doğurabilir. JoostTV , dosya paylaşım portalı Kazaa gibi, izleyicinin aynı zamanda yayıncı da olduğu (peer to peer) bir ağ modelini kullanarak mevcut şartlarda yüksek kalitede video izletmeye çalışan bir girişimdir. ipTV'de üç temel bileşen

Kadınların İsveç'i Oral Çalışlar ve Gürhan Uçkan

Avrupa'nın kuzeyinde sosyal demokrasinin kalesi sayılan İsveç'te kadın haklarının durumu nedir? 1864 yılında kocaların karılarını dövme hakkı yasadan çıkartıldıktan sonra 1996 yılında meclisin %42'si ve bakanlar kurulunun %50'sini kadınların oluşturması nasıl sağlanmış? Hemen belirtmek ve altını çizmek gerekiyor: tüm kazanımlar örgütlü mücadele ile elde edilmiş. Mecliste neredeyse eşit temsil olanağına kavuşmuş olsalar bile hala yılda 2000 kadının tecavüze uğradığı, kadın sığınma evlerinin varolduğu, aynı işi yapan kadın ve erkeğin farklı ücret aldığı bir ülke aynı zamanda. Kitapta yer alan söyleşilerde önemle vurgulandığı gibi bir çok kazanımlar elde etmiş olsalar bile İsveç'li kadınların daha yapacak çok işi var. Kitap, Nisan 1997 basımı, İmge yayınlarından çıkmış. Sonuç bölümünden alıntı yaparsam belki okuma isteğinizi arttırabilirim :) İsveç'li Kadınların Mesajı İsveç'te kadınların özgürlük mücadelesinde elde ettikleri başarılar, insanlığın g

Tehlikeli Oyuncak Prof.Dr. Selim Şeker ve Anıl Korkut

Kitabın tam adı Tehlikeli Oyuncak Kamuoyuna yansıtılmayan raporlara göre çocuklar daha büyük risk altında! . Cep telefonları hayatımızın vazgeçilmez cihazları arasına girmiş durumda. Hatta kitaptaki ifadeyse “vücudumuzun bir organı haline dönüşmüş durumda”. Bu yönde kimi deneysel çalışmaların olduğunu da kitabı okuyunca öğreniyoruz. Hayatımızın bu kadar içinde olan bir cihaz, bize ciddi ve kalıcı zararlar veriyorsa? Bu zararların araştırılmasına ilişkin çalışmalar yüzlerce milyar dolarlık bir sektörü tehdit ediyorsa? Bu korkutucu sorulara bilimsel kanıtlar göstererek yanıt arıyor Prof. Dr. Selim Şeker ve Anıl Korkut. Kitaptaki bilgilere göre Selim Şeker, Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu bir elektrik mühendisi. Yüksek lisans ve doktorasını Amerika’da George Washington Üniversitesi’nde yapmış. 1982 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyeliği yapıyor. Araştırma konuları elektromanyetik uyumluluk, elektromanyetik dalgaların yayılımı,

ipTV - 2

ipTV ile birlikte televizyon ya da daha genel anlamda video hizmetinin Telco şirketlerince sunulması, klasik (linear:doğrusal) televizyon izlemenin yanında; kaçırdığınız yayını belirli bir süre boyunca izleyebilme (catch-up TV), sipariş ettiğiniz filmi izleyebilme (video on demand :isteğe bağlı video), izlediğiniz programı duraklatma-kaydetme-ileri/geri sarma olanağı (personal video recorder:kişisel video kaydedici), yayınlanmakta olan programla etkileşim (interactive tv:etkileşimli tv), bilgisayar olmadan internete erişim gibi yeni seçenekler sunacak. bir sonraki yazıda ipTV'nin arkasındaki teknolojiden bahsedeceğim.